Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İrlandanın başkenti Duplinde düzenlenen görkemli törenlerle AB ailesine, Kıbrıs Rum kesimi ve Maltanın yanı sıra, 10 yıl öncesinin demir perde ülkeleri katılınca yüzümüz düştü.AB, 10 yeni üyenin katılımıyla 25 ülkeli bir entegrasyon haline geldi.Türkiye, 1963 yılında tam üyelik başvurusunda bulunduğu ABden müzakere tarihi bile alamamanın burukluğu içinde. 1999da yapılan Helsinki Zirvesinde ABden aday statüsü alan Türkiyenin henüz, siyasi çoğrafyada kıta Avrupasının neresine düştüğüne bile karar verilebilmiş değil. Bu yıl Türkiye en buruk 1 Mayısı kutladı. 1995 yılında Avusturya, İsveç ve Finlandiyanın Avrupa Birliğine üyeliğini izlerken, bu kadar hüzünlenmemiştik. Yeni üye ülkelerden Kıbrıs Rum kesimi ve Malta 1990da, Polonya ve Macaristan 1994te, Litvanya, Slovakya, Letonya ve Estonya 1995te; Çek Cumhuriyeti ve Solvenya ise 1996da ABye üyelik başvurusunda bulunmuşlardı.Aday ülkeler içinde AB ile "Gümrük Birliği" anlaşması imzalayarak, özel statü elde eden Türkiye neden Dublinde yer alamadı?Bu soruya bir başka soruyla yanıt aramaya devam edelim.İşçiler, emekçiler 1977 yılında 33 göstericiyle birlikte kaybettiği Taksim Meydanına neden kavuşamadı? 8 - 14 yıl beklediler Tüm şenliklerini Taksim Meydanında yapabilen Türkiye, 1 Mayıs İşçi Bayramında neden kendini oradan oraya atıyor?80 yıllık demokrasimizin, Taksim Meydanını halka verememesi de dün içimizdeki burukluğun bir başka nedeni değil miydi?Oysa Duplinde AB iradenisini temsil eden Başbabakan Tayyip Erdoğanın vizyonu, Taksim Meydanında da yankılanmalıydı.Erdoğanı Almanyanın Köln şehrinde, Türk - Alman Ticaret ve Sanayi Odasının (TATSO) açılışında dinlerken şu cümlesinin altını çizdim:"Türkiye 40 yıldır ABden ekonomik haklarını almadan yoluna devam edebildi. ABden beklentimiz ekonomik olmaktan çok, insan hakları ve demokrasidir." Tüm şenlikler Taksimde 1 Mayıs 2004 tarihinde örgütlülük düzeyi yüzde 5 olan çalışma dünyasıyla, Dublinde olamayacağımızı Erdoğan da biliyor olsa gerek. Demokrasinin en başta toplumun örgütlenme hakkı olduğunu savunuyorsa...Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Kölndeki yoğun günün ardından yaptığı değerlendirmede, Erdoğanın siyasi vurgusuna karşılık ekonomiye odaklanmamız gerektiğini anlatıyor.Hisarcıklıoğlu "AB ile zor dönemeç müzareke tarihi almakla bitmiyor. AB perspektifi ne olacak? AB ile en uzun sürede tam üyelik müzakarelerini tamamlayan İspanya, 8 yılda sonuca ulaştı. Türkiye bu süreden uzun bekletilmemeli" diyordu. Ekonomik mi, siyasi mi? Almanyadaki 60 bin Türk girişimcinin yılda 30 milyar dolar ciro gerçekleştirdiğini söyleyen Hisarcıklıoğlu, "Türkiyenin nüfusu ile bu oranı karşılaştırdığımızda bizim milli gelirimiz 900 milyar dolar olmalı. Ekonominin birinci gündemi işsizlik. 5 milyon işsize iş bulmalıyız. AB sürecini desteklememizin nedeni maliyetlerimizi indirmek. Avrupalı işadamları ile aynı şartlara kavuştuğumuz zaman eşit mücadele verebiliriz" vurgusunu yapıyor. Benim anladığım o ki; işçi bayram etmeden, ABde düğün yok. syilmaz@milliyet.com.tr Almanyada 60 bin girişimci