Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazı kelimeler, kavramlar eşanlamlı olsalar da anıldıkları dönemin siyasal duyarlılıklarına göre yorumlanabiliyorlar.
Bunlara en iyi örnek, “milliyetçi, yurtsever, vatansever, ulusalcı” tanımlamaları olabilir.
Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, 13 Haziran’da Ereğli’ye yaptığımız deniz yolculuğu sırasında sohbet ederken bu ayrımı netleştiriyor:
“Ben ulusalcı değil, vatanseverim.” Ulusoy son aylarda AKP’ye muhalefetin simgesi haline gelen “ulusalcılık” kavramıyla arasına mesafe koyuyor.
“Kendimi hiçbir zaman ulusalcı olarak ifade etmedim, vatansever olarak tanımladım. Çünkü bu durumumu ispatlamam mümkün” diyen Ulusoy, ”2 ay bedelli askerlik imkânı olmasına karşılık, askerliğimi 18 ay yapmayı tercih ettim. O günlerde Oyak’ta çalışacağımı falan tahmin edemezdim” diyor.

‘Hepimiz aynı gemideyiz’

Oyak, her yıl çalışanlarıyla geniş katılımlı toplantılar düzenlemeyi gelenek haline getirdi. Çalışanların toplantıya kırmızı-beyaz tişörtlerle girmeleri, “değiştirilemesi teklif dahi edilemeyen” kurallar arasına girdi. Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (Oyak), “kurumsal renkleri” de olan kırmızı-beyaz tişörtler, ilk kez 2005 yılında, 1700 “iş ortağı” ile Antalya’da yapılan toplantıda dikkat çekmişti.
O toplantıda Tüpraş ve Erdemir özelleştirmesine girilmesi yönündeki tercihler oylanmıştı.
Oyak, 3 milyar dolara Erdemir hisselerinin yüzde 50’sine sahip olmuş ve bu süre içinde tesislere 3 milyar dolarlık yatırım yapmıştı.
25 üst düzey yönetici ile birlikte 200 kişinin bindiği Ankara Feribotu, Ereğli’deki Erdemir tesislerine doğru yol alıyor.
Deniz yolculuğunun mesajı, “Hepimiz aynı gemideyiz!”
Bu yıl oylanacak bir yatırım yok. Oyak yönetimi bu kez onaylanmak istiyor.
O nedenle de Ulusoy, belki de hayatında hiç konuşmadığı kadar konuşuyor; anlatıyor.
Erdemir’i satın alırken kamuoyunda oluşan “ulusalcı” beklentileri tatmin etmeleri, Oyak’ın sorumluluğunu artırıyor.
Ulusoy, bir yandan ülke için en iyi olanı yapmak, öbür yandan da Oyak mensuplarına iyi bir kâr payı dağıtmak durumunda.
2007 yılında bu her iki haneye de artı yazdığını anlatan Ulusoy, Oyakbank’ı Hollanda merkezli ING’ye satmasını eleştirenlere “Sıfırdan bir değer yarattık. Oyakbank satışından 2.7 milyar dolar kasamıza girdi. Krizin 2009’da sürmesi bekleniyor, 2010 tahminleri de yapılıyor” yanıtını veriyor.
Ulusoy’a “Bankayı güçlendirme yoluna niye gitmediniz? Sümerbank (TMSF bünyesindeki 6 bankayı satın alıp Oyakbank’ın içine katmıştı) örneğinde olduğu gibi kamu bankalarına talip olabilir miydiniz?” diye soruyorum.
Ulusoy önerisini dile getirme imkânı buluyor.
“İş Bankası, Ziraat, Halkbank ve Vakıfbank birleştirilip dünyada rekabet gücü yüksek bir banka ortaya çıkarılabilir.”

‘Çimentoyu satmam’

Oyak’ın Erdemir ve Renault dışında “satmam” dediği bir şirketi yok. Büyüme stratejisi sürüyor. Kasasında 3.5 milyar dolar nakit bulunan bir grup için konjonktür önemli. Yurt içinde ve dışında fırsat kolluyorlar.
Aynı fırsatları rakipler de takip ediyor. Çimento şirketlerini satın almak için her gün arıyorlar.
Oyak Çimento ve Otomotiv Grubu Başkan Celal Çağlar, “Çimentodan çok iyi para kazanıyoruz” diyerek gelen teklifleri geri çeviriyor.
Çağlar bu sözleriyle Erdemir hisselerini almak için yabancı bankalardan kullanılan, yüzde 4.5 faizli ve 3 yılı ödemesiz 10 yıllık kredinin geri ödenmesinde bir sorun olmadığını anlatıyor.
2009 yılının konusu belli oldu bile: Nakit yönetimi ya da yatırım iklimi.