Necmettin Erbakan’dan kopan ikinci parça, siyasette hangi boşluğa tekabül edecek; soru bu...
Tayyip Erdoğan ve ekibi AK Parti’yi kurarken “muhafazakâr demokrat” deklarasyonu vermiş, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyerek, güven kazanma gayretlerine girmişlerdi...
AK Parti ile (kapanan) FP arasındaki ideolojik ayrımı vurgulamak çok güç olmadı. Zaten 28 Şubat süreci, din ve siyaset arasına öyle bir ayar çekti ki; kimse FP’li günleri hatırlamak bile istemedi.
Saadet Partisi’nin (SP) olaylı kongresi sonrası yollarını ayıran ve 2 Kasım 2010 tarihinde de Halkın Sesi Partisi’ni (HAS Parti) kurarak, yoluna devam eden Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un işi, Erdoğan’dan daha zor görünüyor.
Zira aynı hem AK Parti’den, hem de SP’den ayrışmayı başarması gerekiyor! Gerçi SP’den ayrışması için fazla söze gerek yok; “Gencim” demesi bile yeterlidir.
Milletin merkezinde olmak!
Geçtiğimiz pazar akşamı, Beyaz TV’de yaptığımız “4 Kadın 1 Erkek” programına katılan Kurtulmuş’a “Solcu musunuz?” diye sorduğumuzda, “Milletin merkeziyiz” yanıtını almıştık.
Ne olduğunu anlamadık!
“Sosyalist doktor” olarak anılan Türkiye Birleşik İşçi Partisi eski başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan’ın partiye katılmasını hatırlattık...
Kurtulmuş, “Süpermarket gibi de değiliz. Evrensel doğrularda birleşen, hakça düşünen, sistem ahlakı üzerine oturan bir partiyiz” açıklaması getirdi.
Siyasette beliren sol-sağ-liberal gibi akımların “soğuk savaş dönemine” ait kavramlar olduğunu söyleyen Kurtulmuş, “Kategorik olarak hiçbir partiyle karşıtlık ilişkisi kurmayız. Tüm partilerle diyalog kurabilecek tek partiyiz” demeyi de ihmal etmedi.
Hem de bu sözleri CHP ile olası ittifak iddialarını gündeme getirdiğimizde sarf etti.
Latin Amerika solu
Kılıçaslan adını boşuna vermedim. Zira, Küba Devrimi’nin önderi Che Guevara ile Kılıçaslan arasındaki tek benzerlik mesleklerinden gelmiyor. Tamam ikisi de doktor ama asıl benzerlikleri Latin Amerika soluna ilişkin ilgilerinden geliyor.
Che, Latin Amerika halklarına devrim ihraç ediyordu, Kılıçaslan ekonomik modellerini ithal ediyor...
Geçtiğimiz günlerde Kılıçaslan’ın Vatan gazetesinde yayımlanan bir söyleşisinde, Paraguay ve Brezilya sosyalist partilerinden verdikleri örnekleri okumuştum.
Kurtulmuş’un programdaki konuşmaları Kılıçaslan’ın tezlerini onaylar nitelikteydi. Kurtulmuş, Brezilya’da uygulanan TOBİM (finans kesiminden alınan vergi) vergisini getireceklerini, kırsal kalkınma projeleri uygulayacaklarını söylüyordu.
Kurtulmuş, “Yeni CHP’nin üç imtihan alanı var” diyerek bunları da sıralıyor:
Bir; bürokratik oligarşiye karşı, reformlara destek olmak. Her itiraz noktasını Anayasa Mahkemesi’ne taşımamak.
İki; değerler ve inançlarla kavgalı bir görüntü vermemek.
Üç; yeni liberal politikaları nasıl aşacağını ortaya koyup, sosyal refah politikaları geliştirebilmek.
Erbakan’ın 1996-1997 Başbakanlık döneminde Türkiye; Pakistan, İran, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya arasında kurulan “Kalkınma İşbirliği Konferansı”na ev sahipliği yapmıştı. AK Parti “D-8” olarak anılan bu birlikteliği ekonomik ve siyasi alanda güçlendirmekte oldukça mahir davrandı.
Kurtulmuş’a da bu durumda Latin Amerika sosyalizmi kaldı.
Skorsky ile vuruyor
Başbakan Erdoğan yüksek perdeden çıkışlarla, “demokratik özerklik” tartışmalarına ayar vermeye kalkışmış olsa da, bölgedeki insanlar biliyorlar ki AK Parti’nin “iki dilli” yaşama çok da ters bir duruşu yok!
TRT 6’yı nasıl açtılarsa, Kürtçe eğitim veren enstitüleri nasıl açtılarsa, iki dille yaşamayı da yedire yedire hayata geçireceklerdir!
Kurtulmuş da, AK Parti’den çok uzağa düşmüyor: “Seçmeli anadil eğitimi” diyor...
Güneydoğu ile ilgili olarak da “Gönüllü birliktelik-gerginlik arttırmama-bireysel özgürlüklerin genişletilmesi” önerisinin ötesine geçmiyor.
Kurtulmuş, AK Parti’nin yumuşak karnını bulmuş: “Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz...” diyor.
Sonra da dönüp dolaşıp, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, ABD Savunma Bakanı Robert Gates’e helikopter ihalesi ile ilgili olarak “Skorsky’in kazanma şansı olduğuna inanıyorum” sözlerinin yer aldığı Wikileaks belgesini sorguluyor.
Haklı da, nitekim Savunma Bakanlığı 15 Aralık’ta yapılacak ihaleyi ertelemek zorunda kaldı.
Sorun burada bitmiyor: Kurtulmuş da bunu iyi biliyor.