Suriye sahasında neden kalıcı olduğunu ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın ağzından açıklayan ABD, “2011’de Irak’tan çekilme hatasını tekrar etmemeliyiz” dedi.
Suriye’de, çıkarlarına uygun partneri kolay bulan ve bunun üzerinden bazen günlük taktik hamlelerle 7 yılı geçiren ABD’nin, Tillerson’ın naif izahıyla ortaya koymaya çalıştığı gerekçe an itibarıyla alıcı bulmakta zorlanıyor.
Çünkü, Türkiye’nin de tam destek verdiği, “DAEŞ’le mücadele” gerekçesinin altı, sahadaki başarıyla artık boşalmış durumda.
Eli kanlı başka örgütlerin ortaya çıkması mümkün mü; mümkün.
Ancak, “ABD’nin Suriye’deki hedefi nedir?” sorusuna bu koşullar altında verilecek en gerçekçi yanıt, “PYD-PKK enstrümanını bu topraklarda daha da kalıcı olmak için sonuna kadar kullanmak” olmalıdır.
Bu kullanışlı durum, iki taraf için de geçerli.
Referandum hamlesi bir intihara dönüşen Kuzey Irak Kürtleri, bu sukutuhayali hazmetmeye çalışırken, Suriye’nin kuzeyinde bambaşka şeyler oluyor.
Bugün, Suriye iç savaşının altın tepside sunduğu fırsatın üstüne atlayıp ABD eliyle kendisine devletimsi bir yapı kurma aşamasını zorlayabilen bir PYD’yle karşı karşıyayız.
Türkiye-ABD ilişkileri tarihinin en gerilimli dönemini yaşıyor. Ortada tam bir güven sorunu var.
ABD’nin Suriye’de PKK-PYD ile girdiği ittifak ilişkisi, vize krizi, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, FETÖ ve Sarraf davası ile nihayet ABD’nin Suriye’nin Türkiye sınırında 30 bin kişilik YPG ordusu kurma kararı aşama aşama bu büyük güven bunalımının köşe taşları oldu.
İşler o raddeye geldi ki kendi yönetimine hakim olamayan ve çalışılması zor olduğu kısa sürede ortaya çıkan ABD Başkanı Trump’la yapılan görüşmelerin içeriği bile ciddi tartışma konusu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Trump arasında Kasım 2017’de gerçekleşen görüşmede ABD Başkanı, YPG’ye artık silah verilmeyeceğini söylemişti.
Ancak hemen ertesinde YPG’ye yeni silah sevkiyatı yapılmış, ABD’nin bir sonraki yıl yapacağı sevkiyatla ilgili de karar alındığı ortaya çıkmıştı.
Trump ise bu konuda gerekli adımları atarak Erdoğan’ı bilgilendireceğini söylemesine rağmen bir dönüş yapmamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu nedenle Kudüs krizinden sonra ve Afrin operasyonundan önce Trump’ı aramamış, dönüş yapıncaya kadar kendisini aramayacağını söylemişti.
Afrin harekâtı birkaç cephede sürüyor.
En sıcak ve somut olan cephe, askerlerin yer aldığı, çatışmaların sürdüğü arazi.
Yağmurun, soğuğun, çamurun içinde devam eden.
Tankların, makinelilerin, uçakların, füzelerin kullanıldığı cephe.
Ancak en az onun kadar önemli bir diğer cephe var.
Oturma odalarında, televizyonda, rahat koltuklarda ve sosyal medyada süren, kamuoyunu hedef alan amansız saldırıların sürdüğü “sanal cephe”.
Amaç, fikri bölünmeyi gerçekleştirmek, zihinlere kuşku düşürmek, fay hatlarını harekete geçirerek mümkünse halkı sokağa dökmek.
Böylece askeri cephenin gerisinde büyük bir gedik açmak.
Afrin harekâ-tının icrası ve hedeflenen sonuçlarına dönük bilgi ve yorum bombardımanı var.
Milliyet olarak, askeri ve siyasi sonuçları itibariyle tarihi olan operasyona ilişkin olarak karar merkezlerinden ve sahadan gelen doğruluğu teyit edilmiş bütün bilgileri yansıtıyoruz.
Benim bugün üzerinde durmak istediğim birinci mesele, devletin böylesine kritik bir operasyonun hazırlık, uygulamaya koyma ve propaganda boyutlarının yönetilmesinde şimdiye kadar görülmemiş netlikte bir fotoğrafı yansıtıyor olması.
Hazırlık aşaması
PYD eşittir PKK gerçeğini Suriye iç savaşının ilk gününden bu yana bütün dünyanın dikkatine sunan, kuzey Suriye’de bir terör koridoru oluşturma hedefinin her aşamasını ifşa eden Ankara, operasyona hazırlık aşamasında iki şey yaptı.
Bir; operasyonun kaçınılmaz olduğunu itirazları minimun düzeye indirecek tonda, bütün gerekçeleriyle ortaya koydu. İki; operasyonun icrasında karşılaşacağı riskleri en aza indirmek için bütün aktörlerle yoğun bir askeri-sivil diplomasi yürüttü.
Kolay olmasa da Rusya’nın ikna edilmesi, Türkiye ile PYD’yi “iki taraf” olarak niteleyecek bir terminolojiye sıkışan ABD’nin operasyon gerçeğiyle yüzyüze bırakılması ve daha keskin çıkışların
CHP İstanbul İl Başkan-lığı’na seçilen Canan Kaftancıoğlu’nun attığı tweet’ler ve yaptığı açıklamalar, partinin kimliği, ideolojisi açısından tartışmalara neden oldu.
Genel başkanlığa adaylığını açıklayan Ümit Kocasakal da CHP’nin kuruluş felsefesinden ve Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını söyledi. Kocasakal, “Atatürk’ün askeri” olarak yola çıktı, bir diğer kesim ise “Atatürk’ün yoldaşı” olduklarını öne sürdü.
Kurultay öncesi CHP yine kimlik tartışmalarına yöneldi.
İki temel özellik
CHP’nin iki temel özelliğinden biri Cumhuriyet’in kurucu partisi olması, diğeri ise çok partili hayata geçtikten sonra uzun süreli iktidar olamayışıdır.
CHP, uzun yıllar boyunca ana muhalefet konumuna yerleşmiş olsa da birinci özelliği nedeniyle her zaman cumhurbaşkanı, asker-sivil bürokrasi ve yüksek yargı üzerinden Türkiye’nin yönetilmesinde etkili olmuştur.
CHP, “eski devletin” ve kendisinin kurucu ilkeleri itibarıyla Atatürkçü, laik, milliyetçi, devletçi, karma ekonomici, demokrat ve halkçı bir genetiğe sahiptir.
7. yılına giren Suriye iç savaşında herkesin hesabı farklı.
ABD’den başlayalım...
İşe “Esad’ı devireceğim” diye başladı, sonra bütün gerekçesini DAEŞ’i yok etmeye kurdu.
An itibarıyla PKK’nın Suriye kolu PYD’ye Kürt devleti kurdurmaya çalışıyor.
Ne Suriye’nin toprak bütünlüğü ne ölen on binlerce insan ne de yurdundan olan milyonlarca Suriyeli umurunda.
Varsa yoksa ABD’nin çıkarları, İsrail’in güvenliği, enerji kaynaklarının hakimiyeti.
Esad’a tam destek veren Rusya ise Akdeniz’e açıldığı üslerini korumak, Suriye’nin batısını ABD’ye kaptırmamak hedefinde.
İran, Irak’ın parçalanmasından sonra kurduğu Şii egemenliği modelini, Suriye’de sürdürerek Şii Hilali projesini tahkim etme peşinde.
Bakanlığının çalışmalarını anlatan Kurtulmuş, 2017’de 32.4 milyon turist sayısına ulaşıldığını, bu yıl hedefin 36 milyon olduğunu söyledi. Kurtulmuş, bazı arkeolojik bölgelerin kaz-işlet modeliyle özel sektöre verilebileceğini belirtti.
Antalya’daki temasları sırasında biraraya geldiğimiz Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş’la, bakanlığının projeleri konusunda kapsamlı sohbet olanağı bulduk. Kurtulmuş’un, siyasetteki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerini dün okurlarımıza aktarmıştık. Kültür ve turizm alanına yönelik açıklamaları ise şöyle:
MİLLİ-KÜLTÜREL BAĞIMSIZLIK: Esas meselemiz bizim herhalde milli kültürel bağımsızlık meselesidir. İki asırdır benimsenen bir anlayış var. Milli kültürel bağımsızlığa sahip olmayan milletlerin bir şekilde ekonomik ve teknolojik alanda da bağımsız olabilmeleri mümkün değil. Dünyadan kopuk, içerisine kapanmış bir kültür anlayışı değil. Troya’dan Osmanlı’ya 24 büyük medeniyet Anadolu topraklarından geçmiş. Milli derken bu topraklarda üretilen değerlerin tamamına sahip olmayı kastediyoruz.
ÖZELE KAZI İZNİ: (Arkeolojik kazılar) Hiçbir şekilde burada en ufak bir kaçağa göz yummayacağımız bir model kurmak zorundayız. İlgiyi artırmak bakımından belki
Antalya’daki temasları sırasında bir araya geldiğimiz Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na aday olup olmayacağı tartışmaları, MHP ile ittifak ve AYM’nin son kararıyla ilgili mesajlar verdi
Antalya
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş ile Antalya’daki temasları sırasında bir araya geldik. Kurtulmuş, sohbetimizde bakanlığının 2017 faaliyetlerini, Türkiye’nin kültür ve turizm alanlarında geldiği noktayı anlattı. 2018 projelerini ve hedeflerini de açıklayan Kurtulmuş’la siyasetteki gelişmeleri de konuştuk. Bugün siyasetteki sıcak başlıklara değineceğiz. Yarın ise bakanlığının faaliyet ve projelerini anlatacağız. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son dönemde yaptığı çıkışlar ve Cumhurbaşkanlığı’na aday olup olmayacağı tartışmaları, MHP ile ittifak ve Anayasa Mahkemesi’nin son kararı konularının ağırlık kazandığı sohbetimizde Kurtulmuş, özetle şu mesajları verdi: