Startup, unicorn, decacorn, tohum yatırım gibi kavramlar havada uçuşurken şirketler neler yapmalı, nasıl yapmalı konusunda 10 yıl kurumsal hayat tecrübesi olan (iş geliştirme, ürün yönetimi) biri olarak ve 11 yıldır da girişim ekosisteminin bir paydaşı olarak görüşlerimi kabaca anlatayım istiyorum. Öncelikle en kritik soruya cevap vereyim.
Şirketler startup gibi çalışabilir mi ? Hayır. Zaten çalışmamalılar da. Şirket ve startup farklı organizmalar, o yüzden yaşam biçimleri ve hayat eğrileri farklı. Startup gibi çalışmak bir grup çalışana özgürlük vermek, kot ve tshirt ile işe gelmelerine “izin ver-mek” veya ofise Playstation alarak olmuyor. “Çalışanlardan birkaçını ortak çalışma alanına gönderelim, orada çalışsınlar, girişimciler gibi düşünsünler, çalışsınlar” denildiğinde de o çalışanlar şirkete zamanla yabancılaşıyorlar ve yuvadan uçuyorlar. “Çalışanların fikirlerini bir havuzda toplayalım, sonra jüri değerlendirsin, en beğenilenleri de hayata geçirelim hatta fikri bulan girişimcilere 1-2 maaş bonus verelim” gibi yöntem-ler de çok işlemiyor. Nedenlerine gelirsem, öncelikle startup ortamında ceza da ödül de büyük. Başarısız olursanız batıyorsunuz. Bir şirkette bulduğunuz bir fikir başarısız olduysa şirket batmıyor, fikri bulanı da kovmuyorlar (Zaten kovmaları da başkalarının motivasyonunu düşürür) Startup ortamında ödül de büyük. Türkiye’de son 2 yılda sermayesini 150-200 kat artıran girişimciler oldu, kurumsal hayatta benim duyduğum bildiğim maaşının 150-200 katı ödüllendirilen bir çalışan yok.
Peki şirketler nasıl inovasyon yapacak ? Buna herkesin mutlaka farklı bir çözüm önerisi vardır. Benim önerim şirketler öncelikle fikir havuzlarını bırakmalılar. Onun yerine prob-lem havuzları kurmalılar. Yani günlük hayatta şirketin işleyişi, müşteri etkileşimi, partner etkileşimi sırasında karşılaşılan her problem bir havuzda toplanmalı. Sonrasında bu prob-lemleri şirketin güçlü kaslarıyla eşleştirip çözüm üretmeye çalışmalılar. Burada en dikkat edilmesi gereken konu o problemi çözecek kasınız yoksa o alana girmemelisiniz. Çözüm-leri üretirken de “Bu çözümü binlerce kişi/şirket yaşıyor mu ve bizim iş modelimiz ile Brezilya’dan Singapur’a dünyanın her yerinde kullanabilirler mi?” diye düşünmek gere-kiyor. Yani bir tek sizin işinizi görecek bir çözüm üretirseniz o ürün veya platform olmuyor, basit bir çözüm oluyor. Tabi basit bir çözüm ile milyonlarca liralık maliyet tasarrufu yapabilirsiniz veya milyonlarca liralık gelir de elde edebilirsiniz. Burada amaç hep tüm dünyaya satılabilecek bir ürün çıkarmak olmalıdır. Yoksa üç dört yıl sonra bir bakmışsınız, o çözümü tüm dünyaya satan bir firmanın ürününü kullanmaya başlamışsınız.
Problem nasıl keşfedilecek derseniz, etrafımız problem kaynıyor, her çözüm de beraber-inde bir problem getiriyor. Paranoyak olup, her şeyi sorgulamak gerekiyor. Yoksa kanıksadığınız şeyleri problem olarak göremezsiniz. Bu da inovasyonu öldürür. O neden-le özellikle işe yeni başlayanların gözlemlerini takip etmek etkili olabilir. Çünkü problem-leri ilk onların farketmesi daha olasıdır. Bir şirket etrafında, günlük işleyişinde yüzlerce problem göremiyorsa inovasyon konusunda çok güçlü değil demektir. Problemleri keşfetmek için farklı disiplinleri incelemek, girişimleri incelemek etkili olabilir. Farklı bakış açıları “bu sektör bizim sektördeki benzer bir problemi bu şekilde çözmüş” demek kafa-da yeni ışıklar açabilir. O yüzden problem keşfi kolay gibi gözünen fakat en zor konulardan biridir.
Biz problem keşetme konusunda iyiyiz, startup’larla da çalışma konusunda iyiyiz diyorsanız sizin için en iyi seçenekler kurumsal girişim sermayesi kurmak ve startup’lara yatırım yapmak olabilir. Tabi orada da en kritik konu startup’ın tüm dünyaya açılmasını sağlayacak yatırımlar alabilmesini sağlayacak ortamı sağlamak gerekiyor. Bu ayrı bir yazı konusu olduğu için detaylara girmiyorum. Startup satın alma da ilginç bir konu fakat genelde yanlış yapılan bir yöntem. İlerleyen haftalarda onu da anlatmaya çalışacağım.