Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünkü toplantısında politika faizlerini sabit tutan Merkez Bankası bu hareketi ile piyasaları sakinleştirmek ve zedelenen imajını tekrar kuvvetlendirmek adına önemli bir fırsatı kaçırdı. Merkez’in salt kuru zapt edebilmek amacı ile faizleri yükseltmesine ben de karşıyım. Ancak kurun ve beklenen Fed politikalarının enflasyon hedefi üzerinde yaratacağı tehdit göz önünde bulundurulduğunda dünkü kararın yeterli olmayacağını düşünüyorum.
Merkez bir süredir zoru başarmaya çalışıyor ve bir yandan üretimi artırırken öteki yandan tüketimi azaltmak amacı ile geleneksel olmayan değişik araçlar deniyor. Dünkü toplantıda da bu politikaların devamı geldi ve ek sıkılaştırma günlerinde uygulanacak bankalar arası piyasa faizleri 125 baz puan arttı. Bununla birlikte içinde bulunduğumuz karışık ortamda Merkez’in etkileri denenip ölçülmüş olan geleneksel politika faizini tercih etmesi kanımca daha doğru olurdu.

Merkez neden çekiniyor?
Merkez’in karşı karşıya olduğu önemli bir ikilem var. 2014 yılında büyümeyi tetikleyecek güçlü bir talep beklenmediği halde maliyet kaynaklı bir enflasyon tehdidi ile karşı karşıyayız. Para politikası ancak talep kaynaklı enflasyon baskısını kontrol edebilir. Dolayısı ile 2014’te beklenen kuraklık ve diğer hammadde fiyatlarındaki artışlar karşısında yapılabilecek pek bir şey yok. Öte yandan kur üzerinden maliyetleri ve dolayısı ile enflasyonu artıran bir kanal da var ve bu noktada Merkez’in faiz artırımı etkili.
Maalesef faizlerdeki artış bir yandan kuru sakinleştirirken öte yandan da harcamaları kısmak sureti ile ekonomi üzerinde daha da daraltıcı bir etki yapıyor. Dolayısı ile ekonomik büyümenin zaten yavaş olması beklenen bir yılda sıkı para politikası ile büyümeyi daha da yavaşlatmak mümkün. Fakat kısa vadede ekonomiyi daraltıcı bir etki yapsa da enflasyon hedefine erişmek için atılacak bir adımın uzun vadede getirisi daha büyük.

Zaman tutarsızlığı
Siyasetçiler seçim odaklı oldukları için kısa vadeli sonuçlara önem verirken para politikası uzun vadeli sonuçlar almayı hedefleyen bir politika. Bu dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de böyle. Dolayısı ile Merkez’in içinde bulunduğu bu çıkmaz aslında makro iktisatta eskiden beri iyi bilinen bir problem ve çözümü de ders kitaplarında hazır: Önce kanunla para politikasının öncelikli hedefleri belirlenecek. Sonra da merkez bankasına araç bağımsızlığı verilerek bu hedeflere ulaşması sağlanacak. Aksi takdirde siyasetçilerin kısa vadeli sonuçlara verdikleri önem ile para politikasının uzun vadeli sonuçlara verdiği önem birbiri ile çelişerek vade tutarsızlığı (“time inconsistency”) problemini ortaya çıkarıyor. Yani merkez bankası uzun vadede ekonomi için neyin doğru olduğunu bildiği halde kısa vadeye odaklanırsa bu adımları atamıyor.

Faizler neden artmalı?

1) 24 Aralık’ta yapılan açıklamada Merkez, Fed kaynaklı çalkantıların önüne geçmek amacı ile önden yüklemeli olarak temmuz ve ağustos aylarında faizleri yükselttiğini ve şu anda atılan bu adımların etkisini beklediğini söylemişti. Buraya kadar her şey güzel. Ancak 17 Aralık sonrasında yaşanan siyasi belirsizlik ortamının yarattığı oynaklıkları Merkez’in yaz aylarında öngörüp proaktif bir şekilde adım atabilmesi mümkün değildi.

2) TL mevduatlarına ödenen reel faiz ile dolar mevduatlarına ödenen reel faiz aşağı yukarı eşitlenmiş durumda. Üstüne üstlük TL karşısında gün be gün değer kazanan bir dolar trendi söz konusu. Böyle bir ortamda yerli yatırımcı haklı olarak dolara geçmeyi tercih ediyor. Merkez’in öncelikli olarak TL’ye ödenen reel faizi dolara karşı rekabetçi bir hale getirmesi gerek. Bu da ancak politika faizlerini artırarak mümkün. Ancak o zaman kurda sakinleşme ve TL tasarruflarında bir artış görebiliriz ki cari açık finansmanı için bu kritik bir adım.