Saygın ekonomi dergisi The Economist son sayısında Endonezya’ya yer ayırmış. Mayıs 2013’ten bu yana ihracatta yaşanan artış ve dolayısı ile cari açıkta yaşanan daralma bu ülkenin merkez bankasının uyguladığı para politikalarının başarısına bağlanmış. Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıların faturası ise kanımca yanlış ve aceleci bir yorumla Merkez’e çıkarılmış.
The Economist dergisi analizleri dikkatle takip edilen değerli bir dergi. Ancak bahsettiğim makale yazılırken Türkiye’de uygulanan para politikası hakkında yeterli bilgi toplanamamış olmalı. Bunda kısmen Merkez’in Mayıs 2013-Ocak 2014 döneminde uyguladığı iletişimi zor politikaların da etkisi var tabii.
The Economist yanılmış...
Karşılaştırma yapılırken Endonezya Merkez Bankası’nın Mayıs 2013’ten Kasım’a kadar geçen yedi aylık dönemde politika faizini kademeli olarak 175 baz puan arttırdığı, Türkiye’de ise faiz artırımı için Ocak 2014’e kadar beklendiği ve geç kaldığı için 550 baz puanlık çok büyük bir faiz artırımına gitmek zorunda kaldığından bahsedilmiş.
Merkez’in son faiz artış kararında geç kalıp kalmadığı tartışılabilir elbette. Ancak yaz döneminde faiz arttırmadığı yanlış bir ifade. Temmuz ve Ağustos aylarında koridorun üst sınırını sırasıyla 75 ve 50 baz puanlık artışlarla toplan 125 baz puan yukarı çeken Merkez, buna ilave olarak Kasım ve Ocak toplantılarında da koridora dokunmadan ortalama fonlama faizlerinin yükseltildiği mesajını verdi.
Merkez’in kararlarının hepsindeki ortak özellik, kararların geleneksel faiz aracını yükseltmek şeklinde ilan edilmesi yerine karmaşık ve anlaşılması zor bir aletler kümesinden çıkmış olması. Bu nedenle eğer politika faizi olarak sadece haftalık repo faizine bakarsanız hiçbir değişiklik görmüyorsunuz. İşte The Economist dergisini de yanıltan bu olmalı.
Makalede Endonezya’nın agresif bir şekilde yerli para birimini korumak yerine dolar karşısında değer kaybetmesine izin verdiği ve bu şekilde de ihracatını canlandırdığı söyleniyor. Diğer gelişmekte olan ülke merkez bankaları ise türbülansa karşı adım atmakta geç kalmakla suçlanıyor.
İhracat ve enflasyon...
Yandaki şekilde kırmızı çizgi Rupiah, mavi çizgi ise TL için tanımlanmış reel efektif döviz kuru endekslerini gösteriyor. İlk gözümüze çarpan Mayıs 2013’ten bu yana her iki ülke para biriminin de birbirine çok benzer bir trend izlemiş olması. Gerçekten de Rupiah reel anlamda yüzde 14 değer kaybederken TL yüzde 18 değer kaybetmiş. Dolayısı ile sırf bu şekle bakarak Endonezya’nın ihracatındaki artışı para birimindeki değer kaybına bağlamak mümkün değil.
Peki nasıl oluyor da Endonezya’da değersiz para’nın ilk etkisi ihracatı arttırmak olarak görülürken bizde ilk etki yüksek enflasyon oluyor? Aradaki fark merkez bankacılığı uygulamalarındaki farktan ziyade iki ülkenin ihracatını oluşturan ürünlerin farkında. Türkiye’nin ihracatı büyük ölçüde ithal ara mallarına dayalı. Dolayısı ile TL’nin değer kaybetmesi bir yandan dışa sattığımız malların fiyatını düşürse de bir yandan da ithal ettiğimiz ara malı ve petrol fiyatlarındaki artış ihraç ürünlerinin de fiyatını yükseltiyor. Endonezya ise net petrol ihraç eden bir ülke. İhraç ettiği diğer ürünlerde de bizdekine benzer bir ara malı bağımlılığı yok. Böyle olunca parasındaki değer kaybı ihracatı tetikleyici etki yapabiliyor.