Hafta içindeki toplantıda faizlere dokunmayan Fed, politika metininde iki değişikliğe gitti
1) Enflasyonla ilgili kısımda bir önceki metindeki “Enflasyon son zamanlarda düştü” ifadesi “Enflasyon düştü” şeklinde değiştirildi
2) Bilanço küçültmesiyle ilgili olarak “Normalizasyona bu sene gitmeyi bekliyoruz” kısmı “Normalizasyona oldukça yakın bir zamanda gideriz” şeklinde değiştirildi
Peki, ne anlama geliyor bu değişiklikler? Enflasyonla ilgili yapılan düzeltme bence oldukça kritik. Haziran toplantısında enflasyondaki gerileme “geçici” olarak nitelendirilmişti. Haziran toplantısından bu yana önce enflasyon rakamının 1.4’e gerilemesine şahit olduk. Sonra başkan Yellen’in kongre sunumu geldi ve enflasyondaki düşüşün “kısmen” geçici olduğu belirtildi. Şimdi de metinde enflasyondaki düşüşün daha kalıcı olabileceğine dair bir değişiklik yapıldı. Bütün bunları bir araya koyduğumuzda Fed’in bu sene içerisinde faizleri bir kez daha artırma ihtimalinin azaldığını görüyoruz. Aralık ayına kadar henüz süre var. Ancak bu zaman zarfında enflasyonda tekrar yükseliş emareleri görülmezse faiz artırımının ertelenmesi söz konusu olabilir.
Gelelim bilanço küçültmesi konusuna. Fed bu konuda oldukça kararlı
Merkez’in 2016 sonundan beri uygulamakta olduğu sıkı duruş ve bu duruştan taviz vermeyen kararlı tutum hafta içinde başkan Çetinkaya’dan gelen şahin mesajlarla bir kez daha teyit edildi.
Enflasyonun iki haneyi aştığı bir dönemde Merkez’in bu tutumu oldukça isabetli. Çünkü enflasyonla mücadele kısa vadeli faizlerin “enflasyon beklentileri hedefe yaklaşana kadar” yüksek tutulmasını gerektiriyor. Merkez’in duruşundaki istikrar ve “Enflasyon düşene kadar geri dönmek yok” tutumu bu beklentinin belini kırmak için gerekli olan formül. Merkez şimdilik bu şablona uygun hareket ediyor. Dileğim, bu duruştan vazgeçilmemesi ve anlamı zayıflayan “sıkı duruş” kavramının içinin tekrar doldurulmasıdır.
Merkez’in son 8-9 aydaki politika duruşunu takdir etsem de aklıma hâlâ yatmayan bazı sorular var.
Sadeleşme neden gecikiyor?
Eylül 2016’da sadeleşme sürecine başlanırken amaç simetrik bir koridora geçmek suretiyle para politikası etkinliğini artırmak olarak ifade edilmişti. 2010 sonrası uygulanan “asimetrik koridor” efektif fonlama faizini bir bant içinde dalgalandırarak kasıtlı bir belirsizlik sağladı. Bu şekilde risk iştahının yüksek olduğu dönemde sıcak para girişinin hız kesmesi mümkün oldu. Ayrıca
Öncelikle yazıda yer alan grafiğe göz atalım. Grafikte değişik vadeler için ortalama mevduat faizlerinin seyrini görüyoruz. Mevduat faizlerinde sene boyunca gözlemlenen yükseliş hükümet kanadında endişe unsuru yaratıyor. Mevduat faizlerinin yükselmesi tasarruf sahibi açısından cazip görünse de bir sonraki aşamada kredi faizlerini yükseltiyor ve bu da kredi büyümesini dizginliyor. O nedenle hükümet bu duruma bir çare arıyor. Mevduat faizlerini kalıcı bir şekilde nasıl indirebiliriz? Bu soruyu cevaplayabilmek için mevduat faizlerini belirleyen faktörleri inceleyelim.
1- Enflasyon
Bankanın tasarruf sahiplerini çekebilmek için öncelikle enflasyonun üzerinde bir mevduat faizi ödemesi gerekiyor ki tasarruf sahibi reel anlamda bir getiri sağlasın. Türkiye’de sene sonu enflasyon beklentisi kabaca yüzde 10. Ocak ayında 100 lirasını yüzde 11 faizden bir yıl vadeli hesaba yatırmış olan tasarruf sahibi (yeşil çizgi) sene sonunda muhtemelen negatif reel getiri ile karşılaşacak (11-1.65-10=-0.65 kuruş). Ancak yüzde 12 gibi bir faiz stopaj sonrası net getiriyi sıfırın az üzerine taşıyor. Yani yüzde 10 enflasyon olan bir ülkede tasarruf sahibine verebileceğiniz minimum mevduat faizi zaten yüzde
Hafta içinde ABD merkez Bankası Fed’in Haziran toplantısına ait tutanaklar yayınlandı. Hatırlanacağı gibi Fed haziran toplantısında politika faizini 25 baz puan yükseltmiş ve bilanço küçültmesinin detaylarını içeren yol haritasını açıklamıştı.
Fed tutanaklarında üyelerin gerek bilanço küçültmesine başlanacak tarih, gerekse enflasyon konusunda önemli görüş ayrılıkları yaşadıklarını görüyoruz. Bilanço küçültmesi konusunda bir grup üye “bu işe bir iki ay içinde başlanmasını savunurken diğerleri sene sonunu bekleyip enflasyona ne oluyor görelim” diyor.
Buna cevaben bazı üyeler “enflasyona ne olduğunu görmek çok da önemli değil çünkü bilanço küçültmesi bir sıkı para politikası aracı olarak görülmemeli” derken, bekleme taraftarı olanlar “biz öyle desek de piyasalar bilanço küçültmesini ‘yanlış bir algı ile’ sıkılaştırma olarak yorumlayacaklar” fikrindeler.
‘Geçici’ ile ‘kalıcı’ farkı
Fed tutanaklarında özellikle öğrenmek istediğim husus enflasyon konusunda Fed üyelerinin neler düşündüğü idi. Zira her ne kadar haziran toplantısında faiz artırımına devam edilse de 2017’ye ait enflasyon tahmini 1.9’dan 1.6’ya indirilmişti.
Tutanaklarda Fed üyelerinin enflasyondaki bu yavaşlamanın geçici mi,
İki hafta önce, Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Küresel Ekonomik Beklentiler” raporu TÜSİAD ile ortaklaşa düzenlenen bir konferansta tanıtıldı. Benim de panelist olarak katıldığım etkinlikte bir konuşma yapan Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Johannes Zutt, büyüme rakamlarında kredi genişlemesinin payının büyük olduğuna dikkat çekti.
Kredi büyümesinin son dönemde hız kazandığını, bunda da Kredi Garanti Fonu (KGF) desteğinin önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Peki, bu iyi mi kötü mü?
BIS bulguları
Krediler ekonomideki tasarrufları harcamaya ve yatırıma dönüştürdükleri için ekonomik büyümeye destek veriyorlar. Bu iyi tarafı. Her ne kadar KGF risk iştahını artırması nedeniyle kredilerden ekonomik büyümeye olan geçişi kısmen zayıflatsa da genel olarak kredi büyümesi ekonomik büyümeyi beraberinde getiriyor.
Peki, bu kredi genişlemesinin olumsuz bir tarafı var mı? Johannes Zutt neden büyümenin kredi kaynaklı olmasından endişe duydu?
Buradaki endişe, kredilerin seviyesinden ziyade, büyüme hızı. Kredilerin hızlı artış göstermesi durumunda ileride bir finansal kriz ya da ekonomik durgunluk yaratma ihtimali artıyor. Çünkü bilançolardaki hızlı genişleme ekonomik kırılganlıkları
Geçtiğimiz hafta 2017 birinci çeyreğine ait büyüme rakamını aldık. Yüzde 5’lik büyüme rakamının alt kalemlerini incelediğimizde bunun itici güçlerinin ihracat, kamu harcamaları ve hane halkı tüketiminden geldiğini görüyoruz. İhracat büyük ölçüde dış pazarlarımızın toparlanmasıyla ilişkili. İhraç ettiğimiz ürünler de “kolay vazgeçilebilen” ürünler olunca, alıcının geliri düşünce ya da fiyat artınca hemen darbe yiyoruz.
Son çeyrekte hem Avrupa’nın toparlanması hem de TL’nin euro’ya karşı daha hızlı değer kaybı ihracatı desteklemiş. Kamu harcamaları ve hane halkı tüketimi ise bu dönemde yürürlüğe konan vergi indirimleri, kampanyalar ve gevşek maliye politikasının sonucu.
Ekonomide temel soru büyümenin sürdürülebilir olup olmadığı sorunu. Yoğun bakıma alınmış bir hasta düşünün. Hasta solunum cihazına bağlanıyor, serum ve ilaç takviyesi yapılıyor ve nabzı, tansiyonu normale dönüyor.
Bu duruma doktor elbette sevinir, ama hastayı hemen taburcu etmez. Çünkü hastaya verilen destek çekildikten sonra onun normale döneceğinden emin olmak ister. İktisatta da aynı. Mevcut büyüme rakamı elbette sevindirici. Ancak ekonomiye verilen destek çekildikten sonra ekonominin kendi ayakları üzerinde yoluna
Bu haftaki toplantı-sında beklentiler dahilinde politika faizini 25 baz puan daha yükselten Fed bizleri yine şaşırtmadı. İlave olarak, bilanço küçültmesine yakın zamanda başlanacağı bilgisi de politika metnine eklendi. Fed üyelerinin ileriye dönük tahminleriyle ilgili bir değerlendirme yapmadan önce bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Fed bir süredir etkin iletişim yapmak ve attığı adımlarda herhangi bir sürpriz yaratmamak için son derece titiz ve etkili bir politika izliyor.
Üyelerin konuşmaları, bu konuşmaların zamanlaması ve söylenecek sözler dikkatle seçiliyor. Buna ilave olarak, son dönemde dikkatimi çeken husus, Fed’in toplantı tutanaklarını da etkili bir politika aracı olarak kullanmaya başlamış olması. Toplantı tutanakları her toplantıdan iki hafta sonra yayımlanıp o toplantıda tartışılan konuların üzerinden geçiyor. Tutanaklara yansıtılacak bilgiler Fed süzgecinden geçip ondan sonra kamuya açıklanıyor. Normalde eski toplantının tutanaklarının haber değeri düşük olsa da Fed son zamanlarda bu aracı son derece usta bir şekilde ileriye dönük sinyal vermek için kullanmaya başladı.
26 Mayıs tarihli yazımda mayıs toplantı tutanaklarını değerlendirmiştim. Orada tutanaklarda yer
Dünya Bankası geçtiğimiz hafta “Global Ekonomik Görünüm” raporunu yayımladı. Raporda dünya genelinde bir ekonomik toparlanma gözlemlendiği belirtilirken bu toparlanmanın “kırılgan” olduğunun altı çizilmiş.
Bizim açımızdan en önemli sorular raporda yapılan Türkiye değerlendirmesi ve öngörülen kırılgan toparlanmadan Türkiye’nin nasıl etkileneceği.
Raporda Türkiye için 2017 yılında büyüme tahmini 3.5’e yükseltilmiş. Bu revizyonda darbe girişiminin etkilerinin tahminlerden az olması, genişlemeci maliye politikası, turizmdeki iyileşme ve şirket bilançolarındaki düzelmeler gerekçe gösterilmiş.
Riskler nasıl etkiler?
Dünya Bankası’nın öngördüğü kırılganlıkların Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini değerlendirebilmek için öncelikle bu kırılganlıkları yaratan risk unsurlarını gözden geçirelim.
1) Raporda global toparlanmanın önündeki en önemli risklerden biri olarak Trump’ın başını çektiği korumacı ticaret politikaları görülüyor. ABD’nin korumacı ithalat vergileri koyması durumunda diğer ülkelerin de misilleme yapacakları ve bu şekilde dünya ticaret hacminin küçülüp herkesin kaybedeceğinden bahsedilmiş.
Bu durum Türkiye’yi etkiler mi? Evet. Dünya ticaretinde yaşanacak bir daralma global büyüme