Kıbrıs Adası’nın Kuzey’inde ve Güney’inde bir birinden farklı ekonomik sorunlar boy gösteriyor. Güney Kıbrıs “savurganlığının” Kuzey Kıbrıs ise, “devlet ciddiyetinden yoksun” yönetimlerin sıkıntısını yaşıyor. Güney’de kriz, Maliye Bakanlığı’nda yaşanan kaynak sorunu nedeniyle; Rum Cumhurbaşkanlığı’na “haciz memurlarının çıkmasına” kadar vardı. Ancak Rumlar, ekonominin “hızla” düzelmesi amacıyla ciddi bir gayret sarf ediyor. Kuzey’de ise çok farklı bir hava var! Türkiye ile imzalanan Ekonomik İşbirliği Protokolü, ‘siyasi malzeme yapılarak’ karalanmaya çalışılıyor. Bu noktada, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Halil İbrahim Akça’nın, “2012 KKTC Ekonomi Durum Raporu”nun sunuşunda yaptığı saptamalar çok önemli.
‘Oy’a dayalı anlayış
Ekonomik programda “dünya konjonktürüne göre doğru zamanlama ve doğru hedefler seçildiğini” kaydeden Akça’nın, programa; “Türkiye daha az para göndermesi için dayatma” olarak direnç gösterildiğini söylemesi not edilmeli. Çünkü Kuzey’de, Kıbrıslı Türklere “doğruları söylemekten kaçınan bir siyasi anlayış” var. Seçimlerde veya “muhalefete” düşüldüğü andan itibaren; “ekonomik programları” dikkate almayan, sadece “sandıktan çıkacak oy sayısına” dayalı
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile 28 Temmuz’da yapılan seçim sonuçlarını ve Kıbrıs görüşmelerinin seyrini konuştum. Eroğlu, Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis’in Ekim ayında başlaması beklenen Kıbrıs görüşmeleri konusunda zamana oynadığını düşünüyor. Rumların görüşmeleri Ulusal Konsey’in “inisiyatifine bırakır” bir görüntü çizmesi Eroğlu’nu doğruluyor. Anastasiadis, görüşmelerle ilgili olarak sürekli Ulusal Konsey’i işaret ediyor. KKTC Lideri, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını şu sözlerle açıklıyor; “Sayın Anastasiadis, müzakereleri yokuşa sürmeye çalışıyor. Ulusal Konsey’i görüşmelerin içerisine daha fazla çekerek, sorumluluktan kaçmak istiyor. Anastasiadis, uzlaşma yapmama yönünde bir genel anlayışı sergiliyor...”
Rumların Maraş ‘oyunu...’
Bu görüntü; Kapalı Maraş’ın gündeme getirilmesinde de ortaya çıkıyor. Anastasiadis başta olmak üzere Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis sürekli Maraş’ı gündeme getiriyor. Hatta Kasulidis, “Maraş’ın Ekim ayından önce iadesini” istiyor. Rumlar, Maraş’ın bütünlüklü bir çözümün parçası olduğunu biliyor. Buna rağmen, ısrarla konuyu gündemde tutuyor ve Türkiye’nin AB üyeliği ile ilişkilendirmeye çalışıyor. “Maraş açılsın,
Kuzey Kıbrıs'ta ilginç bir seçim süreci yaşadık. 2009 yılında tek başına iktidar olan Ulusal Birlik Partisi'nde (UBP) son 2 yıldır yaşanan "iç kavgalar" sağ kesimin ciddi bir darbe yemesine neden oldu. Buna karşın, 2009 seçimlerinde neredeyse hezimet yaşayan Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG) yüzde 40'a yakın bir oy oranı ile seçimleri birinci bitirdi. Kıbrıslı Türkler, UBP iktidarında yaşanan "iç çekişmelerinin faturasını" sandıkta ödetmiş oldu. Detayları haberimizde okuyacaksınız. Bizce bu sonucun 3 nedeni var. Başta yazdık. Birincisi UBP'de yaşanan iç kavgalar. UBP, bir türlü Başkanlık seçimlerini sonuçlandıramadı. Mahkemelere düştü. Meclis toplanamadı. Bunlar kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu.
Eroğlu faktörü etkili oldu
İkincisi ekonomik ve sosyal alanlarda adımların atılamaması. Türkiye ile imzalanan ekonomik program, UBP iktidarında yaşanan tartışmalar nedeniyle "yeterince" uygulanmadı. Bu nedenle sokağa "olumsuz bir hava" yansıdı. Üçüncü ve en önemli neden ise Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu faktörü. Cumhurbaşkanı Eroğlu ile UBP Genel Başkanı ve eski Başbakan İrsen Küçük arasında yaşanan kavga "sağda bölünmeye" neden oldu. Cumhurbaşkanı Eroğlu'nun
KKTC’de pazar günü yapılacak genel seçimler öncesinde eski cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Maliye Bakanı Zeren Mungan ile cumhurbaşkanlığı eski sözcüsü Hasan Erçakıca’nın 2009 yılında kaydedilen bir ses kaydı Kuzey Kıbrıs basınına sızdı, ortalık toz duman oldu. Ses kayıtlarında Talat’ın dönemin maliye bakanlığı müsteşarı ve şimdiki Maliye Bakanı Zeren Mungan’a hesaplarda yaptıkları oynamalar nedeniyle, “Vay üçkağıtçılar vay” dediği ortaya çıkıyor.
KKTC gündemine bomba gibi düşen kayıtların Nisan 2009 seçimlerinden yaklaşık bir ay önce kaydedildiği anlaşılıyor. Ekonomik başarısızlıklar nedeniyle cumhurbaşkanlığı görevine başlamadan önce genel başkanı olduğu Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) seçimleri kaybedeceğini düşünen Talat, Müsteşar Zeren Mungan ile sözcüsü Hasan Erçakıca’dan brifing alıyor.
Proje paraları maaşlara
İlk önce 2011’de batan Kıbrıs Türk Hava Yolları’nı (KTHY) gündeme getiren Talat, zarar eden kurumun neden hala uçak alımı yaptığını soruyor ve “Olur mu yahu böyle bir şey. Zarar eden şirket nasıl uçak alır ve resepsiyon yapar” diye soruyor. Maliye Bakanlığı Müsteşarı Mungan, “KTHY batarsa rezil oluruz” düşüncesi ile kuruma, Türkiye’den alınan bütçeden
"Kıbrıs sorununun çözüme kavuşması, sadece Ada’da değil, tüm Doğu Akdeniz'de işbirliğini, güvenliği ve refahı arttırıcı etkiler yaratacaktır." Bu giriş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, 20 Temmuz Barış Harekâtı nedeniyle KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'na gönderdiği mektuptan. Sayın Gül'ün "çözümün sadece Kıbrıslı Türkler ile Rumlar için önemli olmadığını, Doğu Akdeniz'in çözümden etkileneceğini" vurgulaması önemli. Kıbrıs Rum tarafına "sorumluluklarınızı yerine getirin, samimi olun" çağrısı yapan Gül, "Türkiye'nin etkin ve fiili garantisi de varılacak çözümle sağlanacak barış ve istikrarın vazgeçilmez unsuru olacaktır" ifadelerini de kullanıyor.
20 Temmuz'un önemi
Kuzey Kıbrıs'ta Cumartesi günü 20 Temmuz "özgürlük coşkusu" hakimdi... Kıbrıslı Türklerin, Rumların baskı ve zulmünden kurtuluşunun yıl dönümüydü. Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Ada'ya ayak basması, Kıbrıslı Türklerin yanında Kıbrıslı Rumların da "can ve mal güvenliğini" güvence altına almıştı. 15 Temmuz'da yaşanan Yunan darbesi sonrasında, "kargaşa içine giren" Ada, 20 Temmuz'dan sonra farklı bir mecraya sürüklendi. Huzur, barış... Belki, 20 Temmuz'da sağlanan "huzur ve barışı" yıllar geçtikçe
Derviş Eroğlu
Kıbrıs Rum Yönetimi liderlerinin Türkiye medyasında “ilk röportajlarında” Milliyet’i seçme geleneği devam ediyor. Şubat ayında Rumların yeni Cumhurbaşkanı seçilen Nikos Anastasiadis de, buna uydu ve dünyaya Milliyet aracılığıyla “babasının Türkler tarafından nasıl yetiştirildiğini” duyurdu. Rum medyası da röportaja çok geniş yer verdi. Ada’da iki gün üst üste Milliyet’in röportajı konuşuldu. Sayın Anastasiadis, röportajda gelmiş geçmiş liderlerden çok farklı bir dil kullandı. Eleştirirken, “kırmadan, dökmeden” yorumlar yaptı. Eski liderlerin “Türkiye burayı işgal etti” cümleleri ile başlayan anlayışını, “Çözüm, onu uygulayacak ve onunla beraber yaşayacak olan toplum tarafından kabul edilmelidir” noktasına taşıdı.
Geçmişi hatırlaması güzel
Kıbrıslı Türklere karşı “vefalı, eskiyi unutmayan bir lider” izlenimi çizdi. Bu düşünceye KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da katılıyor. Röportaj ile ilgili dün sohbet ettiğim Sayın Eroğlu, “Sayın Anastasiadis ‘Babamı Türkler büyüttü’ diyerek Kıbrıslı Türklere vefa borcu var gibi bir hava vermeye çalışıyor. Geçmişte yaşananları hatırlaması doğru.
Bu gibi geçmişi hatırlamaya devam ederse, Kıbrıs sorununda çözüme
Kıbrıs Rum Kesimi’nde cumhur- başkanlığı görevine gelişinin 100’üncü gününü tamamlayacak olan Nikos Anastasiadis, Türk basınında ilk kez Milliyet’in sorularını yanıtladı.
Güney Kıbrıs’ta Şubat ayında yapılan seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen Anastasiadis’in babası Hrisanthos Anastasiadis’in Limasol’a bağlı Silifke (Silikou) köyünde yaşayan Kıbrıslı Türkleri EOKA’cıların elinden kurtardığı ortaya çıktı. Ada’da 1974 yılında başlayan savaş ile ilgili bir anısının olup olmadığıyla ilgili sorumuza Anastasiadis çarpıcı bir cevap verdi.
Türklerin yardımı ile büyüdü
Babası Hrisanthos’un yaşadığı önemli bir anıyı anlatan Anastasiadis, “Babasının, Kıbrıslı Türklerin yardımı ile büyüdüğünü” söyledi ve şöyle devam etti: “Hem yaşantılarım hem de anılarım vardır. Birkaç ay önce, Kıbrıslı Türk gazeteci Sevgül Uludağ, Limasol kazasında bulunan ve Rumlar ile Türklerin beraberce barış içinde yaşadıkları bir köyün Kıbrıslı Türklerinin hikâyesini yayımladı. 1974 yılında, fanatik Kıbrıslı Rumlardan oluşan ve tehditkâr tavır takınan bir grup köye gitmiş. Kıbrıslı bir Türk olan İbrahim Hüseyin Şahali, telefon kulübesine koşarak görevli polis subayını arayıp tehlike içinde olduklarını
Milliyet'teki ilkyazımın başlığı, "Kıbrıs'ta gündem karışık"tı. 7 Ocak'taki yazıma, "(...) Türk kamuoyunun yıllardır sadece Kıbrıs sorunu nedeniyle izlediği Kıbrıs Adası’nda son zamanlarda ilginç şeyler oluyor. Kıbrıs sorunu, gerek Rumlar, gerekse Türkler tarafından adeta unutulmuş durumda(...) diye giriş yapmış ve Güney Kıbrıs yapılan Başkanlık seçimlerinin birinci gündem maddesinin "ilk kez" Kıbrıs sorunu olmadığına işaret etmiştim. Çünkü dönemin Başkanı Dimitris Hristofyas döneminde başlayan ekonomik tufan, seçimlerin gündemi olmuştu. Şimdi aynı görüntünün bir benzeri ise 28 Temmuz'da erken seçime gidecek Kuzey Kıbrıs'ta yaşanıyor. Erken seçimde ülkeyi 5 yıl yönetecek "iktidar" belirlenecek. Ancak sokaklar 'sessiz', 'heyecansız..." 'Kıbrıs sorunu üzerine kurulu' bir propaganda yerine, "ekonomik programlar, özelleştirmeler, vatandaşlıklar" birinci gündem. Kıbrıs sorununda bir hareketlenme görmeyen Kıbrıslı Türkler, gelecekte yaşamlarını yakından etkileyecek süreçlere odaklanmış durumda.
Öncelikler neler?
Mesela özelleştirme! Bir kesim özelleştirmeye "kesin bir dille" karşı çıkarken, bir taraf "zarar eden devlet kurumlarının" özelleştirmesinden yana. Örneğin Elektrik