Geçen perşembe günü, Teksas’ın Houston kentindeki Amerikan Uzay Araştırma Merkezi NASA’da olağanüstü bir heyecan vardı. “Azim Operasyonu” adı verilen bir misyonun yöneticileri ve bilim adamları dünyadan çok uzak, 470 milyon kilometre mesafeden bir haber bekliyordu.
Bu haber, uzayda nefes kesen hızla seyreden bir aracın tam yedi ay süren yolculuğu sonunda, Mars’tan gelecekti. Bir robotun güdümündeki bir ton ağırlığındaki araç, şimdiye kadar esrarengiz bir gezegen olarak kalan Mars’a sağ salim inebilecek miydi? Bu iniş, NASA’nın belirlediği noktada, bir kraterin bulunduğu bölgede gerçekleşebilecek miydi? Ve tabii en önemlisi, uzay aracı Mars’tan varış sinyalini ve de bununla ilgili resimleri gönderebilecek miydi?
Evet, NASA’da çok heyecanlı anlar yaşanırken, Mars’a ilk yumuşak ve isabetli iniş mesajı gelmeye başladı. Ardından, Mars’tan ilk resimler de ulaşınca, NASA ekibinin bu müjde üzerine nasıl coştuğunu gösteren fotoğraflar da dünya televizyonlarına yansıdı.
Teknoloji harikası
Mars’a iniş olayı, aslında uzayın keşfinde yeni bir kilometre taşı oluşturuyor.
Kuşkusuz aracın bu gezegene ulaşmasının başlıca önemi, hep sorulan “Mars”ta hayat var mı veya olmuş mu?” sorusunun nihayet yanıt bulması olanağını yaratmasıdır. “Azim Misyonu” yöneticilerine göre, uzay aracı Mars’ta yapacağı incelemelerle öncelikle bunu tespit etmeye çalışacak, bu konuda bilgi topladıkça, oradan ilk raporlarını bildirecek, bir yıl sonra yeryüzüne dönüşünde de Mars’tan taş, toprak, vs. gibi materyali de getirecek.
Tabii ki şimdi Mars’ta hayat yok. Ama bilim adamlarının merak ettiği husus, “eskiden” yani milyonlarca yıl önce var mıydı şeklinde ifade ediliyor. Yeni bilgiler, evrenin evveliyatını öğrenmeye yarayacak.
Ancak Mars’a inişin bir diğer önemi, bunun muazzam bir teknoloji başarısı olmasıdır. Bir uzay aracının milyonlarca kilometre uzaklıktaki bir gezegene, tam belirlenen noktaya “yumuşak iniş” yapması, her şeyden önce bilim ve teknolojinin bir harikası. Aracın ta oralardan sanki kapı komşusu imiş gibi net mesaj ve resimler göndermesi de aynı harikanın iletişim alanındaki bir göstergesi.
Madalyonun öbür yüzü
Mars’a iniş müjdesi NASA’dakileri coştururken, Houston başta olmak üzere Teksas halkı ani soğuk dalgasının yarattığı sıkıntılarla boğuşuyordu.
Bu öyle bir dertti ki açıkçası kimse Mars’tan gelen haberle ilgilenmiyordu bile. O kadar ki cuma günkü “Houston Chronicle” ve diğer Teksas gazetelerinde manşet ve ana yazılar Mars müjdesiyle değil, kar fırtınasına yenik düşen kamu hizmetlerinin can acıtan haberleriyle ilgiliydi.
İklim değişikliğinin yeni bir göstergesi olan dondurucu soğuk dalgası milyonlarca Amerikalının hayatını felce uğrattı. Houston, Dallas gibi kentler günlerce susuz, elektriksiz kaldı. Zengin petrol yataklarını, milyarderleri, lüks binalarıyla ünlü bu kentlerde insanlar tam bir perişanlık yaşadı; özellikle siyahilerin bulunduğu mahalleler yoksul ve geri kalmış ülkelerin manzaralarını yansıttı.
Televizyonlarda yapılan röportajlarda “sokaktaki insan”ların tipik tepkisi şöyleydi: “Mars’ta hayat varmış, yokmuş, bize ne? Bizim burada hayatımız mahvoldu. Susuz, elektriksiz bir Amerika olur mu? Önce bizim buradaki yaşamımızı düşünsünler, Mars’ın canı .....”
Bu satırlar yazılırken, soğuk dalgasının hızı kesilmiş ve Teksas’ta hayat nispeten normale dönmeye başlamış durumda. Ama halkın bu konudaki tepkisi devam ediyor. “New York Times” bir başmakalesinde “Bu olay ABD’de çöken sistemin baştan aşağı yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor” diye bir ifade yer alıyor. Tıpkı daha önce, korona salgını patlak verdiğinde çoğu gazetenin yakındığı gibi.
Evet, Mars’a iniş gibi başarılı uzay çalışmaları, insanlığın bilim ve teknolojide yarattığı mucizelerdir; ama bunlar yapılırken, önceliğin yeryüzündeki yaşam koşullarına verilmesi şart. Sadece gelişme halindeki ülkelerin değil, ileri sayılan devletlerin de kendi halklarının daha iyi ve rahat yaşamalarını sağlamak ilk ve tercihli hedefi olmalıdır.