Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Koronavirüs salgının dünya çapında yayılmaya başlamasından bu yana sık sık duyduğumuz cümle şu: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, her şey değişecek”.

Aslında bu ifadeyi daha makul ve gerçekçi bir şekle sokmak için, “Artık çok şey değişecek, çok şey eskisinden farklı olacak” demek gerekir. Salgından dolayı yeryüzünde nelerin değişebileceğini veya değişemeyeceğini bu köşede daha önce incelemiştik.

Nelerin değişebileceği daha şimdiden belli oluyor. Bunu hepimiz görüyor ve hissediyoruz. Günlük yaşam şeklimiz “sosyal mesafe” zorunluğu nedeniyle bir hayli değişti. Yeni kısıtlamalar, yasaklar kondu. İnsanlar eve kapanmak zorunda kaldı. Çalışma düzeni de değişti, çok insan işi eve taşıdı.

Haberin Devamı

Bu arada salgın yüzünden pek çok iş yeri kapandı, çok sayıda çalışan işsiz güçsüz kaldı. Eğitim sistemi altüst oldu, okullar kapandı, öğrenciler de derslerini evden izlemek durumunda kaldı.

Koronavirüsün sarsıcı etkisinin bir alanı da, siyasi düzen oldu. Virüs, temel insan hak ve özgürlüklerini, yani demokrasiyi tehdit eder boyutlar aldı.

***

Hemen şunu belirtmek gerek: Salgın, küresel çapta, herkesi etkiliyor. Başta, Çin’in bu savaştaki başarısına karşılık, örneğin İtalya ve İspanya’nın düştüğü aciz durum dikkati çekmiş, bu da otoriter rejimlerin demokrasilerden daha avantajlı durumda olduğu algısını yaratmıştı. Bu değerlendirmenin çok doğru olmadığı kısa zamanda anlaşıldı, Çin halen yeni bir korona dalgasıyla uğraşıyor. Latin Amerika ve Afrika’daki otoriter ülkelerde de salgınla baş etmekte zorlanıyor. İskandinav ülkeleri ise daha baştan, demokratik değerlerini koruyarak, bu mücadeleyi sürdürdüler... Tabii ki korona krizinde sosyoekonomik altyapısı daha güçlü olan, daha planlı ve disiplinli davranan ülkeler daha iyi bir performans gösteriyor. Bunun için ille otoriter bir sisteme ihtiyaç yoktur. Ancak şunu da kabul etmeli ki koronavirüs şimdiye kadar daha çok demokrasilerde bir şaşkınlık yaratmış, temel hak ve özgürlükler alanında da ciddi sarsıntılara yol açmıştır.

Örneğin Avrupa’nın demokratik bazı ülkelerinde (Fransa gibi) bu yüzden Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmiştir. AB ülkeleri sınırlarını kapatmış, hareket serbestisini askıya almıştır.

Haberin Devamı

ABD’de Başkan, birçok kısıtlamayı kararname yoluyla yürürlüğe sokmuştur. Macaristan’da o olayı bir bahane olarak kullanan Başbakan, yetkilerini artırıp, otoriter yetkilerini artırarak otoriter rejimini pekiştirmiştir.

Gelinen noktada şimdi akademik çevrelerde koronanın gölgesinde, temel insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik değerlerin ne olacağı tartışılıyor. Bu trend, popülizmi, adaletsizliği, ayrımcılığı, otoriterizmi daha çok körükleyecek mi? İnsanlar salgınla mücadelede “sağlık faktörü”nü bir hayat-memat meselesi sayarak, “demokratik değerler”i bir tarafa mı itecek?

***

Şimdilik pek çok ülkede bu iki unsur arasında bir denge sağlama çabalarına rağmen, “sağlık faktörü”nün ön planda yer almakta olduğu görülüyor. Hatta ABD’den Almanya’ya kadar birçok ülkede yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın önemli bir çoğunluğunun, salgından korunmak için alınan kısıtlayıcı önlemleri desteklediğini gösteriyor. Ancak bu konuda halkın da bir beklentisi, hatta bir şartı var: O da, alınan tedbirlerin, kalıcı değil, geçici olmasıdır. Yani korona krizi dindikten sonra, temel insan hak ve özgürlüklerine ters düşen uygulamalara, yasaklara son verilmeli, yasalara ve uluslararası anlaşmalara uygun davranmaya özen gösterilmelidir.

Haberin Devamı

Bu gerçekten öyle mi olacak, yoksa popülizm, otoriterizm trendi devam mı edecek?

Konunun deneyimli uzmanlarından son günlerde duyduklarımız ve okuduklarımız ne yazık ki bu soruya kesin bir yanıt içermiyor.

“BAŞKAN” BOZKIR: Üst düzey bir diplomatla yakından tanıdığımız eski AB Bakanı Volkan Bozkır’ın BM Genel Kurulu dönem Başkanı olarak büyük bir çoğunlukla seçilmiş olması hepimizi gururlandırdı. Geniş bilgi ve tecrübe sahibi Büyükelçi Bozkır, şimdi de dünya örgütünün Genel Kurul Başkanı olarak toplantıları yönetecek ve görüşmelerin verimli sonuçlar vermesine çalışacak. Bozkır’ın bu önemli mevkiye getirilmesi, Türkiye’nin uluslararası olaydaki etkinliğini artıracaktır.