Suriye’de olup bitenlerin bir satranç oyununa benzetilmesi boşuna değil...
Özellikle dışarıdan gelen oyuncular, avantaj kazanmak için zaman zaman beklenmedik hamleler yapıyorlar ve oyuna istedikleri yönü vermeye çalışıyorlar.
Son günlerde Menbiç cephesinde böyle bir manevra yaşandı.
Türkiye geçen ağustosta başlattığı “Fırat Kalkanı” harekâtıyla, resmen oyuncular arasında yerini aldı. Desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile gerçekleştirdiği başarıyı operasyonlar sonunda El Bab’ı da içine alan bir zemin ve stratejik üstünlük kazandı.
Ankara bundan sonraki hedefinin Menbiç (ve daha uzun vadeli hedefi de Rakka) olduğunu açıkça beyan etti. Bu stratejinin amacı bu bölgeyi DAEŞ’ten temizlemek olduğu gibi, özellikle PYD/YPG’nin buralara hâkim olup bir “Kürt koridoru” kurmasını önlemekti. Bu sayede bu yerler “ılımlı muhalifler”in denetimine geçecek, ayrıca savaş nedeniyle evlerini terk eden mültecilerin de dönebileceği bir “güvenli bölge”nin kurulması sağlanacaktı...
Rus hamlesi
Tam bu hedef doğrultusunda çaba harcanırken ve ÖSO öncü birlikleri Menbiç istikametinde ilk adımlarını atarken, Rusya’nın giriştiği bir hamleyle tablo birdenbire değişti. Menbiç’teki YPG güçleri yerlerini terk edip
İlk bakışta Kıbrıs müzakerelerinin aniden kesilmesinin nedenini anlamak zor. Bu kez kesintinin sebebi, iki taraf arasında 22 aydan beri devam eden görüşmelerde, “birleşik, federal bir Kıbrıs”ın kurulması için masaya getirilen öneriler üzerindeki görüş ayrılıklarıyla ilgili değil. İki liderin, Mustafa Akıncı ile Nikos Anastasiadis’in masadan kalkmasına yol açan olay, Rum tarafının durup dururken yarattığı bir “Enosis krizi”...
Kıbrıs aslında 60-70 yıllık bir mesele. Genç kuşak Enosis’i pek duymuş olmayabilir. Ama bu anlaşmazlığı başından beri izlemiş olanlar, Rumların Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı anlamına gelen Enosis’i, temel amaçları olarak benimsediklerini ve bu uğurda
mücadeleye giriştiklerini bilirler.
Boş bir hayal
1960’larda dönemin Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ile yaptığım bir söyleşide, ”Enosis arzu edilen, ama gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şey” demişti. Yunanistan’daki askeri darbeden sonra yaptığım bir başka röportajda ise, “Enosis ne arzu edilir, ne gerçekleşebilir” diye bir ifade kullanmıştı...
Nitekim daha sonraki yıllarda Enosis’ten söz edilmedi ve çeşitli dönemlerde çözüm bulmak için yapılan müzakere süreçlerinde hiç gündeme getirilmedi.
Şimdi bunca
Bir Türk bilim heyeti geçen hafta Türkiye’den çok uzaklara, dünyanın ta öbür ucuna hareket etti...
Nereye mi? Antarktika’ya. Namı
diğer Güney Kutbu’na...
Akla hemen şu soru gelebilir: Ne işi var Türkiye’nin oralarda? Bu 9 kişilik öncü ekip durup dururken neden kutuplara gönderildi? Bunlar orada ne yapacaklar? Türkiye bundan ne kazanacak?..
Bu sorulara geçmeden önce Antarktika ile ilgili bazı temel bilgileri paylaşalım.
Antarktika nere?
Antarktika yer küresinin en güneyinde, buzlarla kaplı bir kıta.
Ağzına geleni söylemekle ve sık sık pot kırmakla ün salmaya başlayan ABD Başkanı Donald Trump’ın son “inci”lerinden biri, bu kez Fransa ile ilgili.
Trump hafta sonu bir toplantıda yaptığı konuşmada, Fransa’dan dönen
bir arkadaşının kendisine “Paris artık o eski Paris değil” anlamında bir laf ettiğini söyledi. Tabii bu değişikliğin olumsuz yanlarını kastederek...
Bu sözlere bozulan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande tepkisini kibarca “Bu, müttefik bir ülkeye yapılan bir saygısızlıktır” diyerek gösterdi.
Kuşkusuz Hollande da isteseydi, “Washington da artık eski Washington değil” diye karşılık verebilirdi...
Trump’ın bırakın rakip ülkelere, dost ve müttefiklerine karşı “saygısız” söz ve davranışları birbirini izliyor. Geçen hafta Trump, Fox televizyonundan duyduğu bir habere dayanarak, İsveç’in de göçmenler nedeniyle şiddetle karşılaştığını ima eden bir beyanda bulundu. Bu da İsveç’in böyle bir şeyin olmadığını açıklayarak tepki göstermesine yol açtı...
Trump özellikle dost ülkeler hakkında -daha önce Avustralya için de yaptığı gibi- ileri geri laflar etmeye devam ederse, ABD’nin dış ilişkileri epey sıkıntıya girecektir.
Sistem zorlanıyor
DAEŞ veya IŞİD Suriye ve Irak’ta, iki cephede birden, ağır bir darbe yemiş durumda.
Kendisini halifeliğin merkezi olan bir devlet diye ilan eden örgüt, iki ülkede ele geçirdiği topraklardan çekilmek zorunda kaldığı gibi, yüksek sayıda insanca zayiata, askeri malzeme ve mali kaynak kaybına uğradı.
Buna karşılık iki cephede de DAEŞ’e karşı savaşan yerel güçler, ilk kez kendilerini kanıtlayan başarılı bir performans gösteriyorlar.
Suriye cephesinden başlayalım.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) “Fırat Kalkanı” çerçevesinde El Bab’a karşı giriştiği harekât sonucunda kentin “tamamını” kontrolü altına almış bulunuyor. TSK desteğindeki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Türk özel birlikleriyle beraber, DAEŞ savaşçılarını hâlâ direndikleri bazı mahallelerden söküp atıyor.
Neden önemli?
El Bab’ın DAEŞ’ten kurtulması üç bakımdan önemli:
Suriye’de 6 yıldır süren amansız savaşa son vermek ve siyasi bir çözüm bulmak amacını güden Cenevre toplantılarının dördüncüsü dün başladı.
Cenevre-3 geçen yıl şubat ayında sadece iki gün sürmüş, esas müzakereler başlamadan dağılmıştı...
Cenevre-4’ün daha iyi geçme
şansı var mı?
İlk bakışta bu dördüncü raundun yapıldığı ortamda, öncekilere göre bazı önemli farklar var.
Halen Suriye’de (bazı ihlallere rağmen) aralık sonunda varılan ateşkes anlaşması yürürlükte.
Diplomatik alanda aktif olarak devreye giren Türkiye, Rusya ve İran’ın katılımıyla başlayan Astana süreci Cenevre’ye yeni bir ivme kazandırıyor.
Türkiye’nin Trump yönetimine
mesajı açık: Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Rakka’ya karşı koalisyon güçleriyle birlikte yapılacak bir harekâta destek vermeye hazır... Ancak bir şartla:
Bu güçlerin içinde PYD/YPG’den
hiç kimse bulunmayacak...
Son olarak ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmesinde bu mesajı ileten Başbakan Binali Yıldırım, basına yaptığı açıklamada, bu pozisyonu “Türkiye’nin kırmızı çizgisi” olarak nitelendirdi.
Bu pozisyon son günlerde Türkiye’ye gelen CIA Başkanı, ABD Genelkurmay Başkanı ve Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı’na da anlatıldı.
Konu halen Trump yönetimi tarafından değerlendiriliyor. Obama döneminde Suriye’de IŞİD’e karşı savaşı PYD/YPG güçleriyle yürütmeye çalışan ABD, şimdi Türkiye’nin ortaya koyduğu “kırmızı çizgi” karşısında zor bir tercihle karşı karşıya. Rakka operasyonunda yanına ya Türkiye’yi ya da PYD/YPG’yi alacak.
ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında NATO’yu modası geçmiş köhne bir örgüt olarak nitelendirmesi “trans-Atlantik ilişkiler”in geleceği konusunda ciddi kaygılar yaratmıştı. Bu gidişle “Trump Amerikası”nın NATO’ya aktif desteğinin zayıflayacağından söz ediliyordu...
Neyse ki NATO politikası, Trump’ın geri adım attığı konulardan biri oluyor. Gerçi kendisi bu konuda bir açıklama yapmış değil. Ama Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Münih’teki Güvenlik Konferansı’nda ve Savunma Bakanı James Mattis’in Brüksel’deki NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda söyledikleri yüreklere bir nebze su serpti. Verilen
mesaj açık: ABD’nin NATO’ya bağlılığı ve desteği devam edecek. Ancak, müttefiklerin de özellikle mali yükümlülüklerini
yerine getirmeleri şart...
Yeni rol arayışı
Trump’ın yardımcılarının açıklamaları ABD’nin NATO’ya bağlılığı konusunda müttefikleri rahatlatmış da olsa, birçok Avrupalı üyenin, halen içinde bulundukları zor ekonomik ve siyasal şartlar nedeniyle mali yükümlülüklerini yerine getirme olasılığı zayıf görünüyor.
Ama asıl mesele NATO’nun günümüzün dünya şartları içinde misyonunun ve rolünün ne olması gerektiğidir. Bu konuda son yıllarda NATO bünyesinde çok ciddi