Zamanla geleneksel sanatlar günümüzde daha çok ilgi görmeye başladı, ancak hâlâ klasik anlamdaki taklitleri yapılmaya devam ediyor
Geçen hafta bu köşedeki yazımı Pakistan ve Türkiye’de minyatürün çağdaş sanatın bir parçası olarak görünürlüğü arasındaki farkı anlatacağımı yazarak bitirmiştim. Pakistan ve Türkiye, yaşadıkları süreçlere, geçmişlerine bakarsak aslında birbirleriyle çok fazla benzerlikleri olan iki ülke. Politik olarak da iki ülke çoğu zaman birbirine destek oluyor. Sosyolojik olarak da iki ülke arasında büyük benzerlikler mevcut. Lakin iki ülke arasında kültür ve sanat alanında maalesef yeterli iş birliği yapılmadığını düşünüyorum.
Pakistan’ın başkenti Lahor’daki National College of Arts’ta (NCA) görevli Zahoor ul Akhlaq (1941-1999) ve Gulam Mohammed Sheikh (d. 1937) adlı iki öğretmenin çabaları ve yaklaşımları, minyatür sanatına ilişkin belirleyici olur. Onların yaptığı çalışmalar sayesinde yetişen sanatçılar, bugün Hint-İran minyatür geleneğini çağdaş sanatla buluşturan en önemli isimlerin yetişmesini sağlar. Pera Müzesi’nde yer alan “Minyatür 2.0” başlıklı sergide eserleri görülebilen İmran Qureshi, Noor Ali Chagani, Shahzia Sikander, Saira Wasim burada eğitim alan sanatçılardandır.
Osmanlı’dan bugüneOsmanlı’nın Batılılaşma macerasıyla birlikte minyatür bu topraklarda gözden düşmeye başladı. Yerine hızla Batılı anlamdaki perspektife ve realist figüre dayalı bir resim algısı, beklentisi, beğenisi yerleşti. Bu değişim “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak” üzere girişilen kültürel devrimle birlikte daha çok hızlandı. Bu süreçte hâlâ revaçta olan hat sanatı da mesela unutulmaya, unutturulmaya çalışıldı. İlerleyen yıllarda kültürel devrimin baskısının azaldığı İnönü sonrası dönemde başlayan normalleşmeyle birlikte bugün geleneksel sanatlar olarak adlandırdığımız sanatlara (gelenek kelimesinin mucidinin İsmet İnönü olduğunu ilk kez duyduğumda yaşadığım şaşkınlığı hâlâ tam olarak atlatamadım) tekrar bir ilgi başladı. Bu ilgi daha çok geçmişi muhafaza etmek üzerine kuruluydu. Bugün de maalesef bu yaklaşımın devam ettiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Ustamdan görmediğimi yapmam
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ilgili bölümünde de maalesef hâlâ klasik anlamdaki bu geleneksel sanatların taklitleri yapılmaya devam ediyor. Pakistan’da geleneksel sanatlar başarılı bir şekilde günümüze taşındı. Türkiye’de ise akademik desteğin olmaması ve/veya bu sanatları usta-çırak ilişkisi üzerinden devam ettiren kişilerin yeniliğe tamamen kapalı olması, “ustamdan görmediğim şeyi yapmam, yapamam, öğrencilerime de yatırmam” yaklaşımı yüzünden gelenek donuk bir şekilde yaşatılıyor. Bazı bireysel girişimler var ama bir ekol oluşturacak hale henüz gelmedi. Ülkenin önde gelen müzelerinin, sanat kurumlarının da geleneksel sanatların çağdaş versiyonlarına dair bir öngörüleri ve/veya çabaları olmadığı için elimizde başarılı örneklerin çok az çıktığı kısır bir alan kalıyor.
2018 yılında gerçekleşen Yeditepe Bienali, bu alanda çok önemli bir boşluğu doldurma imkânı varken o da maalesef bir kısmını tamamen klasik eserlere ayırarak, ustalara talebeleriyle karma sergiler düzenleyerek bu şansı şimdilik ıskaladı. İlerleyen edisyonlarında değişmesini ümit etmekten başka bir ihtimal göremiyorum.
Dipnot 1 Bu bilgileri “Minyatür 2.0” sergi kataloğunda yer alan Hammad Nasar’ın “Küresel Olmanın Yeni Yolları: Çok Kutuplu Sanat Dünyasında Güncel Minyatür” başlıklı makalesinden derledim. Konuyla yakından ilgilenenlerin bu makaleyi mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum