Minyatürü “Batılı gözlerle” anlamak zordur. Çünkü minyatürde perspektif kullanılmaz. Oysa bu, tamamen bilinçli bir tercihtir. Çoklu bakış açısı gerekir minyatürü anlamak için. İşte bu yüzden, salgının hışmına uğrayan sergilerden Minyatür 2.0’ı gezmelisiniz.
2020 yılının büyük çoğunluğu salgın nedeniyle evlerde, topluluklardan uzakta geçti. Bir müddet daha bu salgınla beraber yaşayacağımız ortada. Müzeler, galeriler, sanat kurumları da bu salgından doğal olarak etkilendiler. Hatta belki de en fazla etkilenen bu kurumlar oldu.
Yeni normal dönemle birlikte yavaş yavaş müzeler, galeriler açıldı; konserler yeni düzenlemelerle müzikseverlere ulaşmaya başladı. İstanbul’da tekrar ziyaretçilerle buluşan sergiler de salgın nedeniyle kapananlardı. Pera Müzesi’nde açılan “Minyatür 2.0” başlıklı sergi ise normal şartlarda mart ayında açılması planlanırken bu mümkün olamamıştı. İşte bu sergi, geçtiğimiz günlerde nihayet sanatseverlerle buluştu. Geleneksel bir sanat formu olan minyatür, Osmanlı’ya İran’dan geçiyor. Pakistan’da da tarih boyunca çok önemli örnekleri veriliyor. Hat, tezhip, ebru gibi geleneksel sanatlar arasında yer alan minyatür de kitaplarla doğrudan ilişkili.
Minyatürü bizim bugünkü “Batılı gözlerimizle” anlamamız hayli zor. Çünkü minyatürde perspektif kullanılmaz. Batı resminin en çok övündüğü alan perspektifin kullanılmaması tamamen bilinçli bir tercihtir. Çoklu bakış açısı gerekir minyatürü anlamak için. Ve bu sanat dalına dair yapılan araştırmalar, incelemeler, hep Batılı kuramlara oturtulmaya çalışıldığı için daha da anlaşılmaz olur. Serginin kataloğunda, bu konuda, Filiz Adıgüzel Toprak’ın kaleme aldığı “Güncel Sanatta Bir İfade Aracı Olarak Minyatür” başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Beklentilerin altında
Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara’nın küratörlüğünde düzenlenen “Güncel Sanatta Minyatür 2.0” başlıklı sergi, maalesef beklentilerimin altında kaldı. Minyatür 2.0 gibi iddialı bir başlığın altına konulan eserlerin daha kapsayıcı olmasını beklerdim. Sergiyi gezen birçok kişinin aklına ilk gelen, “Murat Palta’nın eserleri niçin yok?” sorusu oluyor. Ben şahsen Murat Palta’nın dışında Leyla Kara ve Merve Karlı gibi minyatür sanatçılarının da eksikliğini hissettim. Bu sanatçılar yeterince çağdaş veya güncel bulunmadıkları için mi sergide yoklar anlayamadım.
Türkiye dışından seçilen sanatçılarda da Huda Lutfi, Ala Ebtekar, Nasser Ovissi hatta Chant Avedissian gibi isimlerin yer almaması, minyatürü çağdaş sanatla birleştiren sanatçıların sadece sergidekilerle sınırlı olduğu izlenimini veriyor. Tabii sergide yer alan Dana Awartani, Hayv Kahraman, İmran Qureshi Fereydoun Ave, Noor Ali Changani, Cansu Çakar, Shahzia Sikander gibi sanatçıların eserleri mutlaka görülmeli. Geleneksel bir sanatın çağdaş sanatla birleşmesinin bu sanatlarla klasik yöntemlerle uğraşan sanatçılara ilham verebileceğini düşünüyorum.
Pera Müzesi’ni tebrik etmeli
Yukarıda saydığım tüm bu eksikliklere rağmen Pera Müzesi’ni geleneksel bir sanatın çağdaş yorumlarına yer veren bir sergi düzenlediği için tebrik etmek gerektiğini düşünüyorum. Umarım ilerleyen dönemlerde hat, ebru, tezhip gibi sanatlardaki çağdaş yaklaşımlara dair sergilere de tarihi kapılarını açar.
Özellikle Pakistan’da çağdaş sanatla geleneksel sanatlar başarılı bir şekilde bir araya gelebilmişken, yüzyıllar boyunca bu sanatların merkezinde yer alan bu topraklarda bu tarz bir yaklaşımın niçin bu kadar zayıf ve görünürlükten uzak kaldığını haftaya anlatacağım.