ABD’nin dünyanın bütün itirazlarına rağmen büyükelçiliğini taşıması sadece Filistinliler için değil tüm dünya için ikinci Nekbe çünkü Kudüs sadece Yahudilerin değil Müslüman ve Hristiyanların da kutsal şehri.
Çok şükür bir Ramazan’a daha kavuştuk. Bu ülkenin temelinde yer alan İslamiyetin en görünen zamanı hiç şüphesiz Ramazan’dır. Bu mübarek ayın getirdiği manevi atmosfer bizleri terbiye ederken çevremizle olan ilişkimizi gözden geçirmemize de vesile oluyor. Bu ay boyunca iyiye, güzele, sakinliğe daha fazla önem veriyoruz. Ruhumuzu besleyecek faaliyetler içinde oluyoruz. Ailemize akrabalarımıza daha fazla vakit ayırıyoruz. Olumlu düşünmenin, sabrın arttığı, endişe ve korkuların azaldığı bu ay maalesef her yerde bu şekilde yaşanamıyor.
Bütün dünyanın gözü önünde terör devleti İsrail’in 60’dan fazla Filistinli kardeşimizi nasıl öldürdüğünü hepimiz gördük. ABD Başkanı Trump’ın, İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıması ve ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni taşıması üzerine Filistinliler adeta ikinci Nekbe’yi yaşadılar. Nekbe yani büyük felaket. 14 Mayıs 1948’te İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesi, hemen ardından başlayan Arap-İsrail savaşı ve Filistinli kardeşlerimizin bulundukları bölgelerden sürülüp oraların İsrail yerleşim yeri haline gelmesini anlatan özel bir kelime. ABD‘nin dünyanın bütün itirazlarına rağmen büyükelçiliğini taşıması sadece Filistinliler için değil tüm dünya için ikinci Nekbe. Çünkü Kudüs sadece sadece Yahudilerin değil Müslüman ve Hristiyanların da kutsal şehri.
1948’de yaşananları anlamanın en güzel yolu hiç şüphesiz Kronik Yayınları‘ndan çıkan “Kudüs... Ey Kudüs“ isimli kitaptan geçiyor. Larry Collins ve Dominique Lapierre’nin yazdığı kitap roman akıcılığında ama belgesel niteliğinde bir eser. Bu konuya ve o tarihte yaşananlara dair hiç bilgisi olmayan bir kişinin de bir uzmanın da başvurabileceği çok önemli bir kaynakça. Eğer okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Nizzar Kabbani, Mahmud Derviş gibi Arap şairler Kudüs’ü, Filistin’i şiirlerinde defalarca konu etti. Türkiye’de de Kudüs denildiğinde Nuri Pakdil ilk aklana gelen isimdir. Oruçla alakalı yazılarının bir arada olduğu “Samanyolunda Ziyafet” isimli kitabını her yıl Ramazan’da okuduğum, Türkçenin belki de yaşayan en büyük şairi Sezai Karakoç Kudüs’ü bize hissettirir. “Alınyazısı Saati” isimli kitabından Kudüs şiirinin bir kısımını aşağıda okuyabilirsiniz. İnşallah Filistin’in ve Kudüs’ün çektiği son sıkıntılar olur ve bir an önce hak edilen barış gelir.
Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.
Altında bir krater saklayan şehir.
Kalbime bir ağırlık gibi çöküyor şimdi.
Ne diyor ne diyor Kudüs bana şimdi
Hani Şam’dan bir şamdan getirecektin
Dikecektin Süleyman Peygamberin kabrine
Ruhları aydınlatan bir lamba
İfriti döndürecek insana:
Söndürecek canavarın gözlerini
İfriti döndürecek insana
Ve Kudüs’ü terk ettiğin o ikindi
Birinci Cihan Harbi günü vakti
Kan sızdırıyor kaburga kemikleri
Karlı dağlardan indirdiğin atların
Bir evde perdeyi indiriyor bir kadın
Mahşerin perdesini kıyametin perdesini
Ağlıyor yere inen saçları
Göğü yırtan kefen beyaz elleri
Ve Kudüs şehri.
Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.
Yeşile dönmüş türbelerin demiri
Zamanın rüzgâr gibi esen zehriyle
Ve yatırlar patır patır kaçıyor geceleri
Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri boşaltır gibi
Kaçıyorlar Lût şehrinden kaçıyor gibi
Tuz heykele dönüşmemek için Tanrı gazabıyla
Susmuş minarelerin azabıyla
Yıkılmış cami kubbelerinin ıstırabıyla
Ve şehit kemiklerinin bakışı bir başka bakış
Artık burada taş bile durmak istemez
Ve ayı görmek istemez zeytin ağaçları
Eğilerek selâmlamazlar hilâli hurmalar
Artık ne Zekeriya ve ne İsa var
Sararmış bir tomar mı mucizeler
Ölülerin dirilişi şifa veren kelimeler
Ve ne de Miraçtan bir iz
Yerden yükselen kaya