Akif Emre vefat etti. Türkiye’nin en önemli entelektüellerinden biriydi. Çok az kişiye nasip olacak bir kalabalıkla son yolculuğuna uğurlandı. Sadece dostları, arkadaşları yoktu cenazesinde. Benim gibi birkaç kez sadece selamlaşmış olanlar veya sadece yazılarını takip edip kitaplarını okumuş olanlar da oradaydı. Yepyeni bir heyecanla haberiyat.com adresinde yayına başlayan bir haber sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyordu. Dünya Bülteni’nden sonra burada yeni bir soluk amaçlıyordu. Yeni Şafak’ta yazılarına devam ediyordu. Yazılarını, üslubunu anlamak için cenazesinin defnedildiği gün yayımlanan “Riyad’da bir Marvel filmi” başlıklı yazısını okumak bile yeterlidir.
Akif Emre olayları müthiş bir sükunetle değerlendirirdi. Birçok konuda ona bakıp kendini “hizaya sokan” arkadaşlarımız vardı. Özlellikle İslam dünyasını ilgilendiren konulardaki yorumları son derece isabetli ve dikkate değerdi. Savaşın en yoğun dönemlerinde Saraybosna’yı gündemde tutma çabası vardı. Saraybosna’nın efsanevi lideri, “bilge kral” Aliya İzzetbegoviç’le son röportajlardan birini yapmıştı. Vefatının ardından Saraybosna’da da gıyabi cenaze namazı kılınması orada da sevenlerinin olduğunun bir göstergesi.
Dili kucaklayıcıydı
Karşısındaki bir olaya, bir nesneye bakarken sadece oraya değil o olayın/nesnenin öncesine ve sonrasına da bakarak hakikatin peşinden koşardı.
Sadece yazılarında değil, çektiği belgesellerde de aynı titizliği gösterirdi. Dünya Müslümanlarının dertleriyle dertlenir, o coğrafyayı bize yakın kılmaya çabalardı. Endülüs ise onun vazgeçilmeziydi.
Bir dönem Yeni Şafak gazetesinin genel yayın yönetmenliğini de yaptı. İlk icraatlarından biri kurumdaki herkesin sigortasını basın iş kanununa göre yapmak ve düşük maaşla çalışan birçok personeline yüzde 100 zam yapmaktı.
Hem Yeni Şafak’taki köşesinde hem de yönettiği internet sitelerinde kapsayıcı, kucaklayıcı bir dil kullandı. Daha fazla tık almak, daha fazla okunmak için inandığı yoldan vazgeçmedi, prensiplerine sıkı sıkıya bağlıydı.
Bilgisini asla kendine saklamazdı. Özellikle yurt dışında yüksek lisans veya doktora eğitimi alan birçok arkadaşıma elinden geldiğince yol göstermeye çalıştığına bizzat şahidim.
Mekanı cennet olsun!
Mirac yolculuğu
11 ayın sultanı ramazan geldi hoş geldi. İstanbul’da bu mübarek ayın en uğrak yerlerinden biri Sultanahmet Camii. Caminin hemen karşısında yer alan Türk-İslam Eserleri Müzesi sadece sergileyebildiği eserlerle bile dünyanın en önemli İslam eserleri koleksiyonuna sahip. Mekan darlığından ötürü sergileyemediği eserlerle en az bir tane dünya çapında müze kurmak mümkün.
Türk-İslam Eserleri Müzesi’nin sergi salonunda eşine az rastlanır bir sergi var: “Miraç ve Yolculuk Durakları”. Bağımsız Sanat Vakfı’nca düzenlenen serginin küratörleri Ayşe Taşkent ve Nicole Nur Kançal-Ferrari. Miraç hadisesini gösteren minyatür ve çizimlerden oluşan sergi son derece dikkat çekici. Sergilenen eserler maalesef orijinal değil, baskı.
Sergi eylül ayında Saraybosna’ya, daha sonra da Kudüs’e gidecek. Eylül ayında sergi vesilesiyle yapılan sempozyum ve sergilenen eserlerin de yer alacağı bir kitap hazırlığı da var. 30 Haziran’a kadar açık kalacak ücretsiz bu sergiyi yolu Sultanahmet’e düşen herkese tavsiye ederim.