2021’in “İstiklal Marşı Yılı” ilan edilmesiyle; Mehmed Akif Ersoy’un hayatını ve eserlerini tekrar hatırlamak gerekiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, aldığı kararla 2021’i “İstiklal Marşı Yılı” ilan etti. İstiklal Marşı’mızın kabulünün 100. yılı münasebetiyle alınan bu karar vesilesiyle mütefekkir, münevver ve edip bir şahsiyet olan Mehmed Akif Ersoy’un hayatını ve eserlerini tekrar hatırlamak gerekiyor.
Ama bakın Mehmed Akif, ölümünden kısa süre önce İstiklal Marşı’nın yazılış hikâyesini nasıl anlatıyor: “İstiklal Marşı… O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir fecayi karşısında bulunan ruhların, ıztıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz, onu ben de yazamam… O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.”
İbretlerle dolu bir yaşam süren Akif, hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük sıkıntılar yaşadı. Akif’in hayatını anlarsak, incelersek bu toprakların modernleşme serüvenini daha iyi anlamak da mümkün olacaktır. Ayrıca o günlerde yaşananların bugünle nasıl benzerlikler gösterdiğini de anlarız. 100 yıl önceki oyunların, yaklaşımların hâlâ nasıl da devam ettiği son derece şaşırtıcı.
Akif’i anlamak için
Akif’in hayatını anlatan daha önce yapılan diziler mevcut; bu yıl gösterime girmesi planlanan bir film projesi de var. Beyaz perdede yer alan/alacak bu projeler Akif’i ana hatlarıyla anlamaya yardımcı olacaktır; lakin onun hayatını anlatan, düşünce dünyasını ele alan eserlerin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Mehmed Akif’i anlamak için ilk tavsiyem Üstad Sezai Karakoç’un kaleme aldığı “Mehmed Akif”tir. Eşref Edip’in “Mehmed Akif” ve Mithat Cemal Kuntay’ın “Mehmet Akif-Hayatı, Şeceresi, Sanatı” isimli eserleri de son derece önemlidir. Ali Nihad Tarlan’ın “Mehmet Akif ve Safahat” isimli eseri de büyük bir boşluğu doldurur. Ayrıca Türkiye Yazarlar Birliği’nin Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Merkezi ve tabii ki M. Ertuğrul Düzdağ’ın olağanüstü gayretleriyle ortaya koyduğu eserler mutlaka okunmalı.
Tarlan’ın “Mehmet Akif ve Safahat” adlı eserinde bahsettiği gibi Akif’in eserlerine hâkim olan his, dinî histir. İşte bu dinî hissiyattan ötürü Mehmed Akif ötelenmiş, yok sayılmıştır. Nazım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı” şiirinin orijinalinde yer alan ama sonraki yıllarda “sansürlenen”, “Akif inanmış adam/Büyük şair” mısralarını da bu minvalde okumak gerek.
Tabii ki Mehmed Akif’i anlamanın doğru yolu onun eserlerini okumaktır. Ama yukarıda bahsettiğim ötelemelerin bir örneğini vermek istiyorum. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki, o ülkenin millî marşını yazan şairinin kitapları uzunca yıllar yayımlanmamış olsun. Mehmed Akif’in “Sahafat” adını verdiği ve şiirlerinden oluşan kitabının Latin harfleriyle ilk baskısı 1943 yılında yapıldı; yani en azından 15 yıl boyunca Mehmed Akif gibi büyük bir şairin şiirleri yayımlan(a)madı.
Üstad Sezai Karakoç’un “Mehmed Akif” kitabından bir alıntıyla bitirmek istiyorum: “Boşuna yaşamadın, boşuna savaşmadın ve boşuna ölmedin!”