Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ne layık görülen isimlerden iki kişi beni özellikle memnun etti. Tek başına geleneksel sanatlar alanında yeni sanatçıların çıkması için maddi manevi çaba harcayan Mehmet Çebi ve sosyal bilimler alanında yaptığı muazzam çalışmalarından ötürü İsmail Kara.
Tarih 27 Şubat 1998! 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden bir yıl geçmiş. Soğuk bir şubat günü. Henüz 17 yaşında bir lise talebesiyim. Yatılı okuyorum. Okuldan kaçıp sıklıkla sevdiğim yazarların söyleşilerini dinlemeye ya da ofisleri varsa onları ziyaret etmeye çalışıyorum. İşte o şubat günü de yolumu Cağaloğlu’na düşürüp Dergâh dergisinde Mustafa Kutlu’yu ziyaret etmeyi planlayıp yola çıktım. Mustafa Kutlu randevusuz ziyaret edilebilen, gençlere her daim kapısı açık olan biriydi, hâlâ da öyledir. Gerçi dergiye eskisi kadar sık gitmiyor lakin telefonla ulaşmak da mümkündür. (Hâlâ cep telefonu kullanmaz, ama ulaşabilirsiniz). Dergâh’a gider gitmez sıcak bir şekilde Mustafa Kutlu karşılamıştı. Derginin mart sayısı matbaadan yeni gelmiş, bana hemen bir nüshasını vermişti ve İhzan Fazlıoğlu’yla yapılan, Dergâh’ın klasiği olan, orta sayfa konuşmasından bazı bölümleri okumuştu.
İsmail Kara’nın hediyesi
Mustafa Kutlu’nun karşı masasında oturan İsmail Kara ise zaman zaman çalıştığı evraktan kafasını kaldırıp bize bakıyordu. Sonra nasıl olduysa laf Nurettin Topçu külliyatının yayıma hazırlanan yeni kitaplarına geldi. Orada söze İsmail Kara dahil oldu. Benim, 17 yaşında bir gencin, Nurettin Topçu’nun “Yarınki Türkiye”, “İsyan Ahlakı” gibi önemli kitaplarını okumuş olmasına biraz şaşırarak, biraz da mutlulukla “O zaman bunu hak ettin” diyerek arkasındaki dolaptan uzun zamandır baskısı olmayan “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi” isimli Türk düşünce hayatında son derece önemli olan 3 ciltlik eserin 2. cildini çıkardı. “Samet Karagöz Kardeşime İmam-Hatiplilik hatırasına hürmeten” ithafını yazarak imzaladı ve hediye etti. Mahcubiyetimden “Efendim adım (d) harfiyle yazılıyor” diyemedim, büyük bir memnuniyetle sunulan bu hediyeyi kabul ettim. Çok net hatırlıyorum o gece yatakhaneye döndüğümde Ferid Kam’a ayrılan ilk bölümü büyük bir merakla okumuştum.
Sonuna kadar hak ediyor
Bütün bunları niçin anlatıyorum? Her yıl olduğu gibi bu yıl da 29 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri açıklandı. Ve bu yıl ödül verilenler arasında Necmeddin Okyay, Sadettin Ökten, ağabeyim İbrahim Tenekeci, Derviş Zaim, Özdemir Erdoğan, Mehmet Çebi’yle birlikte İsmail Kara’nın da adını görmek beni ziyadesiyle memnun etti.
Ödül verilenler arasında koleksiyoner Mehmet Çebi’nin yer alması birçok kişi tarafından şaşkınlıkla karşılandı, ama bence Çebi ödülü sonuna kadar hak ediyordu. Ama sadece koleksiyonerliğinden ötürü değil, geleneksel sanatlarla ilgilenen bugün artık adını ilgililerin bildiği birçok sanatçıya hamilik yaptığı için, bütün masraflarını kendisinin karşıladığı Süleymaniye’de yer alan Hilye-i Şerif Müzesi ve Üsküdar’da yer alan İstanbul Resimleri Müzesi’ni de kurduğu için. Geleneksel sanatlarda geleneğe bağlı, ama onu bugüne uyarlamaya çalışan birçok genç sanatçıya destek oldu, oluyor Çebi. Kariyerinin başlarındaki bir sanatçının gördüğü/göreceği bu destek ona hem maddi imkan sağlar hem de daha yaratıcı eserler ortaya çıkarmasına imkan verir. İşte Mehmet Çebi bunu sağlamaya yardımcı olarak geleneğin ölmemesine çabaladı/çabalıyor. Aynı zamanda da koleksiyoner ve sanat tüccarı olarak dünyadaki müzayedeleri takip ederek Türk-İslam sanatlarının klasik eserleri ya kendi koleksiyonu için aldı ya da çeşitli kurum ve kuruluşlara Türkiye için önemli olan eserleri işaret ederek büyük bir boşluğu doldurdu. Tüm bu sebeplerden dolayı sonuna kadar tebrikler Mehmet Çebi!