Askeri dehasıyla İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed, sanatçılara yaptığı hamilikle de gönülleri fethetti.
568 yıl önce bugün Osmanlı padişahı II. Mehmed İstanbul’u fethetti. Bu tarihten itibaren de Fatih Sultan Mehmed diye anılmaya başlandı. Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra, bizde nedense okullarda tarih kitaplarında pek bahsedilmez, ama “Kayser-i Rum”, yani “Rum İmparatoru” unvanını da almıştır. Buradaki kayser hepimizin bildiği Sezar unvanının Osmanlıcaya geçmiş halidir. Bu unvanı kullanmak Sultan Mehmed’in sonraki adımlarının da habercisidir.
Orta Çağ’ı bitirip Yeni Çağ’ı başlatan bu fethi yapan Padişah’ın amacı Doğu Roma’yı yani Bizans’ı yıkmak değil, onu yeni başkentin içinde eritip kozmopolit bir şehir kurmaktı. Bunda da başarılı oldu. Fetihten sonra Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Yahudi Hahambaşı bulunmasına müsaade ederek halkın ibadetine karışılmayacağını, kimsenin zorla dininin değiştirilmeyeceğini belirtti. Yakın zamanda tekrar cami olarak ibadete açılan Ayasofya hariç kiliseler korundu.
Fetihten sonra İstanbul’dan ayrılan bazı Hristiyan din adamları, sanatkârlar, bilim insanları sayesinde Avrupa’ya alışkın olunandan farklı yaklaşımlar aktarılmış oldu. Buradan göçenlerin yanlarında götürdükleri kitaplar sayesinde kıta Avrupa’sında bir aydınlanma dönemi başladı. Yani Yeni Çağ dediğimiz sadece fethin bizatihi kendisi değil, onun yan etkilerinden dolayı da başladı dersek mübalağa etmiş olmayız.
Sanatçılar İstanbul’a geldi
Sultan II. Mehmed kendisinden önceki altı Osmanlı padişahına göre sanata, sanattaki yaklaşımlara özel bir önem verirdi. Topkapı Sarayı’nda yerleşik bir nakkaşhane kurdu; böylelikle minyatür sanatçılarına hamilik etmeye başladı. Özellikle Doğu coğrafyasından bunu duyan birçok sanatçı, Osmanlı’nın yeni başkentine gelmeye başladı.
Önceleri Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olan ve daha sonra bağımsızlığını kazanan Venedik Cumhuriyeti ile girilen savaşlar neticesinde, Sultan II. Mehmed’in kimsenin beklemediği bir şartı vardı: Şehrin en önemli ressamı Gentile Bellini’nin İstanbul’a gelerek kendi portresini yapması. O tarihe kadar görülmemiş bir istekti bu. Sanatın en büyük hamisi olan Papalık makamı, en başarılı ressamları Roma’ya davet eder, kendi portrelerini ya da yeni yapılan bir dini yapının fresklerini sipariş ederdi. Müslüman bir padişahın, hele ki Doğu Roma İmparatorluğu’nu fethetmiş bir padişahın bu isteği Venedik’te büyük şaşkınlıkla karşılandı ama Sultan II. Mehmed’in bu talebi diğer şartlarla birlikte kabul edildi ve böylelikle bugün Londra’da bulunan National Portrait Gallery’deki “Fatih Sultan Mehmed” tablosu ortaya çıktı. Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan bir kütüphaneye sahip olan Sultan II. Mehmed, şiir de yazardı. Şiirlerinde “Avni” mahlasını kullanan Padişah’ın yazdıkları daha sonra tekrar yayımlandı. Şairlere verdiği öneme dair bir örnek olarak Ahmed Paşa’nın vezirliğe kadar yükselmesini göstermek mümkün. Ayrıca ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Ali Kuşçu’nun da İstanbul’da kalmasını sağlamıştır.
Yaşadığımız bu toprakları bize yurt kılan Fatih Sultan Mehmed’e ve bu yolda şehit düşenlere rahmet olsun.
“Tedbir”li olmakta fayda var
Arter Koleksiyonu’ndan bir araya getirilen yapıtlar yoluyla sanatın üretim, muhafaza ve sergileme pratiklerine odaklanan yeni sergi “Tedbir”in küratörlüğünü Emre Baykal üstleniyor. Sanatçı, sanat kurumu, sanat eseri ve izleyici arasındaki ilişkiler etrafında kurgulanan sergi 11 sanatçının 13 eserinden oluşuyor. Pandeminin biçimlendirdiği sıra dışı bir dönemde tasarlanıp ziyarete açılan sergi, başta sağlık alanında olmak üzere ekonomi, güvenlik, enerji gibi farklı bağlamlarda sıklıkla duyup kullanır olduğumuz “tedbir” kelimesinin açılımlarından esinleniyor. 3 Haziran’da ziyarete açılacak “Tedbir” 20 Şubat 2022’ye kadar Arter’de görülebilir.
Çok katmanlı duygular
Contemporary Istanbul Vakfı ve Borusan Contemporary iş birliğinde düzenlenen “Hareket Eden Anılar” sergisi, geçtiğimiz perşembe günü kapılarını açtı. 6 Ağustos 2021’e kadar Fişekhane bünyesinde yer alan sanat alanı Cocoon’da izleyiciyle buluşacak sergide Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan 16 esere yer veriliyor. Sergi, teknolojinin sanat üzerindeki etkisinin giderek arttığı bir çağı, İstanbul gibi metropollerin yaşam deneyimi üzerinden anlatıyor. Çok katmanlı kentlerin barındırdığı duygular, hatıralar, sosyokültürel geçmiş, doğanın kentsel dokuyla uyumu gibi konular üzerine düşündüren sergide yer alan güncel sanat eserleri Fişekhane’nin tarihi dokusu ve mimarisiyle bütünlük kuruyor.