İKSV’nin kültür çalışmaları alanında hazırladığı rapor, yaratıcı faaliyetlerin mültecilerin içinde bulundukları durumdan “kurtulmalarına” nasıl yardımcı olacağını anlatıyor.
Suriye’deki savaş yakın zamanda biteceğe benzemiyor. Çeşitli hamlelerle rejim toprak genişletmeye devam etse de artık eski Suriye kalmadı. Milyonlarca insan ülkelerinden kaçmak zorunda kaldı. Açık kapı politikası uygulayan Türkiye gelen herkese kapılarını açtı. Etnik kimlik, mezhep, yaş, eğitim gibi hiçbir kriter yoktu. Bizim için önemli olan mazlumlara yardımcı olmaktı. Bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Avrupa ülkeleri gibi seçerek mülteci kabul etmedik, 3.5 milyona yakın Suriyeliyi misafir olarak kabul ettik. Savaş bitse bile bu insanların artık geri dönecekleri evleri, yurtları kalmadı. Türkiye’nin özgürleştirdiği birkaç yer hariç birçok şehir adeta moloz yığını olarak duruyor.
Ülkemizde bulunan 3.5 milyon Suriyeliye ne olacak? İlk kez bu kadar büyük bir göç dalgasına ev sahipliği yapan Türkiye nasıl bir yol izlemeli? Evet daha önce defalarca benzer göç dalgalarına tanık olduk. Osmanlı zamanından itibaren Balkanlar’dan Beyaz Ruslar’a, Bulgaristan’dan İran’a kadar çok farklı bölgeden insanlara ev sahipliği yapmayı başardık. O tarihlerde gelenler bu toplumun bir parçası oldu. Sadece toplumun parçası olmakla kalmadı; bu toplumu değiştirdi, dönüştürdü, güzelleştirdi...
Eminim ki bundan yıllar sonra Suriye’den gelenler için de benzer cümleleri kuracağız.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), kültür çalışmaları alanındaki yedinci raporu bu konuya ayrılmış. Her ne kadar raporun başlığı konuyu tam olarak anlatamıyorsa da son derece önemli bir çalışmayla karşı karşıyayız. Kültür ve sanat gibi yaratıcı faaliyetlerin mültecilerin içinde bulundukları durumdan “kurtulmalarına” nasıl yardımcı olabileceklerini anlatıyor.
“Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek” başlığını taşıyan raporu Dr. Feyzi Baban ve Dr. Kim Rygiel kaleme almış. Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece’nin sunuş yazısıyla başlıyor.
Henüz raporun çok fazla kişi tarafından okunmadığını ama önümüzdeki günlerde çokça konuşulacağını/konuşulması, tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Belki de tam da raporun işaret ettiği nedenlerden ötürü bu rapor görmezden de gelinebilir emin değilim. Ufak bir ipucu verirsem daha rahat anlaşılır: 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre “Suriyeli biri ile komşuluk yapmak sizi rahatsız eder mi?” sorusuna toplumun yarısı evet yarısı hayır diyor. Toplumun hangi kesiminin daha çok evet dediğini tahmin etmek zor değil. Bu kesimin sanat dünyasındaki yerini kestirmek de çok zor değil.
Örnekler hep olumlu
Raporda mültecilerin göç ettikleri ülkelerde “yerel” halkla nasıl birlikte yaşayabileceği, nasıl yaşaması gerektiği örneklerle anlatılıyor. Rapor boyunca verilen örnekler ister Avrupa’dan olsun ister Türkiye’den hep olumlu örnekler. Bence raporun önemi buradan kaynaklanıyor. Olumsuzlukları göz ardı ederek güzel örnekler ön plana çıkartılıyor. Maalesef Türkiye’den güzel örnek sayısı yeterince fazla değil.
Raporun sonunda yer alan kaynakça bu alanda çalışma yapacaklar için de bir yol haritası çiziyor. Bu rapordan sonra başka kurumların, illa Türkiye’de olması şart değil, mültecilerin diğer ülkelerdeki sanat faaliyetlerine katılımıyla alakalı bir çalışma yapması, yayımlaması son derece verimli olabilir. Özellikle Suriyeli mültecilerin Arap dünyasındaki durumu benim özellikle merak ettiğim bir husus. Son olarak raporu ücretsiz olarak iksv.org adresinden indirebilirsiniz.
Özellikle yerel yönetimlere yol göstermesi ve karşı karşıya olunan durumu açıklaması açısından bu rapor özelinde ayrıca çalışmalar yapılması, benzer konularda sempozyumlar düzenlenmesi gerekiyor, çünkü yazının başında da belirttiğim gibi Suriyeli misafirlerimizin büyük çoğunluğu dönmek istese de dönemeyecek.