24 Temmuz Cuma günü 86 yıl aradan sonra bir cuma namazıyla cemaatiyle buluşan Ayasofya Camii o günden beri yoğun ziyaretçi ilgisiyle karşı karşıya.
Geçtiğimiz günlerde AICA’nın (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği) Türkiye şubesi bir manifesto yayınlayarak Ayasofya’nın tekrar cami olarak hizmet vermesine karşı çıktı, tekrar müze haline getirilmesini talep etti. Dünyaca ünlü bir sanatçımız ise Instagram sayfasından, “iyi ki vakti zamanında özel, ücretsiz bir turdan yararlanarak arkadaşlarla gidip görmüşüm!” ifadelerini kullanarak “üzüntüsünü” dile getirmiş! Ayasofya’nın ibadethane olarak hizmet vermesine karşı çıkanların neye karşı çıktığını tam olarak anlamak mümkün değil. Ayasofya eskisinden daha fazla bir ilgiyle karşı karşıya kalacak. Bu şüphe götürmez bir gerçek.
Yıllardır bitmek bilmeyen restorasyon çalışmalarının -ki bitmeme nedenlerinden biri kaynak yetersizliğiydi- çok daha hızlı bir şekilde ilerleyeceği de şüphe götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Açılış sonrası net bir şekilde gördük ki Ayasofya’nın içinde yer alan ikonlar ve mozaiklerle alakalı herhangi bir tasarrufta bulunulmadı. Sadece kıble yönündeki bir ikona, sadece vakit namazlarının olduğu zaman çok zarif bir şekilde tasarlanmış dört parçalık bir perdeyle kapanıyor. Çok konuşulan hususlardan bir diğeri de zeminin halıyla kaplanacak olmasıydı. Burada da sanat dünyasında bir kısım insanların endişe ettikleri gibi taç giyme alanı halıyla kaplanmadı, binanın tarihi özelliklerinden biri olan bu alan açık bırakılarak imparatorların taç giydikleri alan korunmuş oldu. Bu alandaki renkli kısımlar Ayasofya’nın yapımında kullanılan mermerlerden oluştuğu için de ayrı bir öneme sahiptir.
Ziyaretçilere 24 saat açık
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla “Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi”, 24 saat ziyaretçilere kapılarını açtı. Böylelikle hem yığılmanın önüne geçilmiş oldu hem de sadece bazı zamanlarda geceleyin ziyaret etmenin mümkün olduğu mekân herkesin ziyaretine açılmış oldu. Caminin tabelasından hat yazısını ise dünyaca ünlü hattatımız Mehmet Özçay klasik usulde celi sülüs hattıyla kaleme aldı. Böylelikle camiye yeni bir sanatsal dokunuş da değmiş oldu.
Daha önce bu köşede belirtmiştim Ayasofya’nın bizatihi kendisi önemlidir. Müzeyken bu önem maalesef azalmıştı; çünkü ruhsuzlaşmıştı, mahzundu. Yaklaşık 1400 yıl boyunca içinde ibadet edilen bir mekân birdenbire turistik bir bina haline gelmişti. Müze dediğimiz bir binada olması gereken sergilemeler Ayasofya’da yapılmadı; çünkü Ayasofya’nın bizatihi kendisi bir sanat eseridir. Ve bu sanat eseri de asli işlevini koruyarak hizmet vermeye devam edecek. 24 Temmuz itibarıyla Ayasofya isteyenin ibadet, isteyenin de ziyaret edeceği, herkese her koşulda açık bir cami olmuştur.
Ayasofya eserleri yeni müzede
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz’ın, Anadolu Ajansı’na verdiği röportajdan öğrendiğimiz kadarıyla, Sultanahmet’te yer alan Tapu ve Kadastro 2. Bölge Müdürlüğü binası müzeye dönüştürülüyor. Coşkun Yılmaz’ın ifadesiyle burada, “Ayasofya’ya ait olup Ayasofya’da değerlendirilemeyen veya Ayasofya müzeye çevrildikten sonra, İstanbul ve farklı bölgelerden Ayasofya’da toplanan tarihi eserler sergilenecek. Bir anlamda burası Ayasofya’da toplanan eserlerin sergilenme alanı olacak. Müze olarak bu kadastro binası hizmet verecek.” Bu müzeyi de merakla bekliyorum.