Her yerinden tarih fışkıran Anadolu’nun nadide eserlerini bünyesinde toplayan Sadberk Hanım Müzesi’nin, Meşher’de düzenlediği “Maziyi Korumak” sergisinde koleksiyonun dikkat çekici örnekleri hayranlıkla izleniyor.
Anadolu toprakları binlerce yıllık geçmişiyle dünya tarihinin en önemli merkezlerindendir. Onlarca farklı medeniyete ev sahipliği etmiş, bir o kadarının da istilasına uğramış, 1071’den sonra da biz Türklere vatan olmuş yurdumuz güzel Anadolu. Her coğrafi bölgesinden dünyanın başka kesimlerinde kolaylıkla göremeyeceğimiz antik şehirler, tarihi kalıntılar, mimari şaheserler fışkıran değerini hâlâ tam olarak bilemediğimiz Anadolu. Daha Göbeklitepe’yi tam anlayamamışken muhtemelen ondan daha eski Karahantepe ile karşı karşıyayız.
Anadolu’nun her yerinden tarih fışkırınca Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren buradaki arkeolojik varlıkları, buluntuları, Batılı devletlerin çeşitli vesilelerle, bazen legal olarak bazen illegal olarak bu topraklardan alıp götürmesine neden oldu. Son 18 yılda bu topraklardan çalınan 4 bin 440 eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleri sonucu ait olduğu topraklara getirildi. Devletimiz bu konuda gerekli hassasiyeti son yıllarda gösteriyor. Bir de madalyonun öbür yüzü olan özel girişimler söz konusu.
Müzenin 40’ıncı yılı
Koleksiyonundaki yaklaşık 19 bin eserle Türkiye’nin ilk özel müzesi Vehbi Koç Vakfı bünyesinde bulunan Sadberk Hanım Müzesi, hiç şüphesiz bu alanda dünya çapında bir hizmete ev sahipliği ediyor. 40 yılı geride bırakan müze, yine bir Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olan Meşher’de koleksiyonun en nadide örneklerini bir araya getiren bir sergi düzenliyor. İstiklal Caddesi’nde yer alan Meşher’de bu serginin düzenlenmesi, hem ücretsiz olması hem de kolay ulaşımı dolayısıyla koleksiyonun daha geniş kitlelere ulaşmasına yardımcı olacaktır.
Dikkatimi çeken 10 eser
Peki, Meşher’deki “Maziyi Korumak” sergisinde neler yer alıyor? Benim en fazla dikkatimi çeken 10 eser şöyle:
(1) Sergideki en eski tarihli eser olan M.Ö. 5700 tarihinden geç neolitik çağdan kalan kadın figürini. İri göğüslü, geniş kalçalı yapılarak bereket ve doğurganlığa bir gönderme yapılıyor.
(2) Erken Tunç Çağı’ndan M.Ö. 3’üncü binyıldan kalan mermer figürin. Artık bu tarihten itibaren form daha gerçekçi olarak yapılmış.
(3) Anadolu’da yazının ilk örnekleri olan pişmiş toprak üzerine yazılmış çivi yazıları, serginin nadide güzelliklerinden.
(4) M.Ö. 2’nci yüzyıldan kalan bronz dökümden çocuk heykelinin başı.
(5) M.S. 2’nci yüzyıldan kalan cam sürahi, bardak ve kâse işçiliğiyle göz kamaştırıyor.
(6) 12-13’üncü yüzyıldan Selçuklu döneminden kalan leğenden hem işçilik hem de ön dört dilimden oluşan form dikkat çekici.
(7) 1590-1600 yıllarından kalan gemi kandilinde muazzam bir işçilik göze çarpıyor. Kurulan mekanizma sayesinde gemilerde devrilmeden duran bu kandilin malzemesi tombak.
(8) 1530-1540 yıllarından, Osmanlı döneminden kalma İznik çinisi.
(9) 1670 yılından kalma Hafız Osman’ın hilye-i şerifi. Hafız Osman bugün kullanılan hilye yazım tarzının mucidi olduğu için bu eser son derece önemli.
(10) Osman Hamdi Bey tablolarından aşina olduğumuz pişmiş ayva rengi ipek dokuma üçetek entari çok etkileyici.
Sergide yer alan eserler kronolojik olarak yer aldığı için tarih katmanlarını algılamak ve görmek son derece etkileyici. Son olarak Sadberk Hanım Müzesi’nde devam eden “Motif” başlıklı sergiyi de tavsiye ederim. Böylelikle müzenin koleksiyonunda yer alan en önemli eserleri görme imkânınız olur.
(*)1 Çetin Altan’ın “Al İşte İstanbul”undan mülhemle