Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

B.M. Genel Sekreteri Ban Ki-moon, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Dimitris Hıristofyas ile 18 Kasım’da New York’ta bir görüşme yapacak. Görüşmenin amacı iki lider arasında sürdürülmekte olan görüşmelerdeki tıkanıklıkları aşmak.
Financial Times’ta çıkan bir yorumda,18 Kasım toplantısının çözüm için son şans olduğu, olumlu bir sonuç alınamazsa, Kıbrıs’ın resmen bölünebileceği belirtiliyor.
İkili görüşmelerdeki temel sorunun, mülkiyet sorunu olduğu anlaşılıyor. Oysa, mülkiyet sorununun çözümünün çerçevesi AİHM’nin Xenides-Arestis/Türkiye (7.12.2006) ve Demopoulos ve diğerleri/Türkiye (1.3.2010) kararlarında belirlendi. Her iki kararda da AİHM, 1500 Kıbrıslı Rum’un açtığı davalarla ilgili olarak, KKTC’de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığını inceledi.
Xenides-Arestis kararında, AİHM, TMK’nin ilke olarak etkili bir iç hukuk yolu olduğunu kabul etti. Demopoulos kararında ise AİHM şu noktaların altını çizdi:
AİHM’ye göre, zaman faktörü mülkiyet hakkının içeriğini etkilemekte. Aradan gecen 36 yıl içinde Kıbrıslı Rumların kuzeyde bıraktıkları taşınmazlar el değiştirmiş, Rum malikler ya da mirasçıları bu taşınmazları ellerinde bulundurmamışlar, belki de hiç görmemişler. Dolayısıyla, zaman içinde mülkiyet hakkının içi boşalmış.
Ayrıca, AİHM, bu taşınmazlarda insanların yasadığını ya da kamu amaçları ile kullanıldıklarını, güvenlik nedenleriyle önem taşıdıklarını görmemezlikten gelemeyeceğini belirtiyor. Bu nedenlerle, Rumların istediği gibi, taşınmazların başvuruculara iadesine karar vermenin gerçekçi olmayacağı görüsünde. Bu kararı AİHM davalı devlete bırakıyor. Devlet taşınmazı iade edebilir, tazminat ödeyebilir ya da takas yolu ile zararı giderebilir.
Bundan sonra AİHM, TMK’nın oluşumuna, çalışmalarına bakıyor ve etkili bir iç hukuk yolu olduğuna karar veriyor. Bu kararla AİHM iç hukuk yolunu tüketmedikleri gerekçesiyle 1500 Rum’un davasını reddetti. Bunu yaparken şunu da söyledi: 1500 başvurucu önce TMK’ya başvurmalı. Başvurmak istemezlerse, bir siyasal çözümü bekleyebilirler.
Xenides-Arestis ve Demopoulos kararlarıyla, Kıbrıs sorununun en can alıcı noktası olan mülkiyet sorununun çözümünün TMK’dan geçtiği mahkeme kararıyla saptanmış oldu. KKTC’de kurulan bir komisyonun ve bunun takdir edeceği tazminatların hukuken bir sonuç doğurmayacağı, bunun bir iç hukuk yolu sayılamayacağı yolundaki Rum tezleri geçersiz kaldı. Rum tarafı AİHM kararlarıyla oluşan bu çerçeveyi tanımamazlık edemez. Ban Ki-moon’un da 18 Kasım toplantısında, taraflara AİHM kararları doğrultusunda çözüm önermesi ya da telkinlerde bulunması beklenebilir.
Zaten uygulama da bu yönde gelişiyor. Halen, Rum yönetiminin baskılarına karşın, TMK’ya 733 Rum başvurmuş bulunuyor. Başka bir deyişle, AİHM’nin reddettiği 1500 davacıdan yaklaşık yarısı TMK’ya başvurmuş durumda.
Xenides-Arestis ve Demopoulos kararlarıyla Türkiye ve KKTC önemli bir başarı elde etti. Loizidou kararından bu yana KKTC aleyhine gelişen hukuksal durum tersine çevrildi. Görüşmelerde KKTC’ye sağlam bir zemin oluşturuldu. AİHM kararlarından sonra ortaya çıkan durum Annan Planı’na göreli olarak daha olumlu. Annan Planı’nda mülkiyet sorununun çözümü için belirli bölgelerde toprak verilmesi ve Rum’ların iskan edilmesi öngörülürken, Demopoulos kararıyla buna gerek kalmadı. TMK’nın saptadığı tazminatın ödenmesi yeterli olacak.
Bundan sonra sorun TMK’nın etkili bir biçimde çalıştırılması. Bu amaçla her şeyden önce, TMK’nın saptadığı tazminatların ödenmesini sağlayacak mali kaynağın bulunması gerekiyor. Bunun için türlü seçenekler akla gelebilir. Ama ortada bir gerçek var: Kıbrıslı Türklerin elindeki taşınmaz mallar, eski Rum sahibine tazminat ödenip anlaşmazlık ortadan kalkınca önemli bir değer artışına uğruyor. Bu değer artışının vergilendirilmesi sosyal adaletin bir gereği.
AİHM’de kazanılan başarının kâğıt üzerinde kalmayıp çözüm zemini oluşturması Türkiye ile KKTC’nin elinde. Bunun için mülkiyet sorununun çözümünün anahtarının TMK olduğunun anlaşılması ve TMK’nın etkili çalışması için gereken önlemlerin gecikmeden alınması önem taşıyor.