Son dönemde kiminle konuşursam bir şeyler yapmak istediğinden ama bazı sebeplerden (zaman, çocuk, kariyer, mesafe, trafik, para, sağlık…) ötürü bunları yapamadığından şikayetçi. Peki gerçekten bunlar haklı sebepler mi yoksa sadece mazeret mi? Haklı sebeplerse ve eğer ulaşmayı istediğin hedefi gerçekten istiyorsan, çeşitli hamlelerle ki büyük veya küçük fark etmez, o hedefe doğru ilerlersin; ama sürekli kaynağı sen olmayan şeylerden dolayı bazı başarısızlıklar, mutsuzluklar yaşıyorsan acaba mazeretlerinin kurbanı mı oluyorsun? Bu arada sürekli mazeretlere sığınmak zamanla seni hayal ve hedeflerinden uzaklaştıran ciddi bir alışkanlığa dönüşebilir.
“İyi mazeretler bulmayı başaranların, başka şeyler başarabildiği çok nadiren görülür.”B.Franklin
Mazeret üretmeyi bir düşünce hastalığı olarak kabul edebilirsin. Her bir yeni mazeret üretimi zihinsel bir engel gibi zamanla düşünce sistemini ele geçirir. Peki nasıl kurtulacağım bu mazeret üretme alışkanlığımdan?
Gülümse. Pek televizyon seyrettiğim söylenemez ama bu ara bir dondurma reklam dönüyor ki bayıldım. Diyor ki ‘Bir gülümseme dünyanızı değiştirebilir, mesela Mert’in içten bir gülümsemesi Ali Bey’in ruh halini
En sevdiğin insana sarıldığında ne hissediyorsun? Şimdi lütfen birkaç saniye için gözlerini kapat ve o en sevdiğin insana sıkı sıkı sarıldığını hayal et. Denemeden bir sonraki cümleyi okuma. Denemekten çekinme lütfen. Evet! Bunu hayal ederken bile belki de tebessüm ettiğini fark etmişsindir ve eminim ki daha iyi hissediyorsun. Peki yoğunlukla hissettiğin duygu neydi? Şefkat, merhamet, sevgi… Peki o sarıldığın kişinin şefkat, merhamet ve sevgiye ihtiyacı varsa nasıl sarılırsın? Sanırım daha çok, daha güçlü, daha anlayışlı…
Kişinin kendisiyle ilişkisi, hem psikolojik sağlığını hem de çevresiyle kurduğu ilişkiyi şekillendiren önemli faktörlerdendir. Kendinle nasıl bir ilişkin var, düşündün mü? Bu soruyu daha da somutlaştırmak istersen eğer, daha öncede bahsettiğim gibi bir kağıda kendinle ilgili olumlu ve olumsuz, duygu ve düşüncelerini yazabilirsin. Şimdi yüzleşme zamanı! Ağır basan taraf hangisi; olumlular mı olumsuzlar mı?
Hayat istediğin gibi gitmediğinde; hata yaptığında, kötü hissettiğinde, canın yandığında bazılarımız kendine kızar, suçlar, canını yakar. Adeta kendimizi cezalandırırmışçasına kendimizi anlayıştan uzak ve olabildiğince acımasız bir şekilde yargılarız. Ya
Bir Göksel şarkısı vardı hatırlar mısın?
‘Bugün evden çıkmadım,
Telefona bakmadım,
Çok yedim, çok ağladım,
Arandım bir sigara daha.
Saçlarımı taradım,
Sosyal medyanın insanlığa çok büyük bir güç kattığına inanıyorum; özgürce duygu ve düşüncülerini ifade edilebileceğin, bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu, kendini hızla güncelleyen, aidiyet hissedebileceğin senin gibileri nerede olurlarsa olsunlar sana getirebilen, ilham alabileceğin, ilham kaynağı olabileceğin, yaşamını sadece senin kriterlerine göre paylaşabileceğin olumlu veya olumsuz olabilecek yaşadıkça öğrenebileceğimiz bir güç. Keşke genç, yetişkin fark etmeksizin daha doğru faydalanabilsek.
Son zamanlarda gözlemlediğim şu ki sanırım çeşitli sebeplerden ötürü yaşam öykülerine ilgi duyuluyor. Örneğin hamile olduğunu öğrenen bir anne hemen hamile başka birilerinin öyküsünü merak ediyor, takip ediyor; iş dünyası profesyonelleri belki yeni fikirler belki de bir adım önde olabilmek için diğer meslektaşlarını takip ediyor; bir ergen rol modeli gibi bir hayat yaşamak istediği için takip ediyor; beslenme danışmanlığı almaya başlayan bir insan hemen birkaç diyetisyen takip ediyor ve bu şekilde yeni bir motivasyon kaynağı gelişiyor. Aslında hep başka öyküleri merak ediyoruz sanırım. Son zamanlarda özellikle ‘motivasyon’ içerik üreticileri tarafından talep olması
Bu sabah işe giderken trafikte her zamanki albümlerimi dinlemektense radyo dinlemek istedim ve bayıldığım Candan Erçetin’in Melek isimli parçasıydı radyoda karşıma çıkan. Sözleri resmen sıcacık, mutluluk saçıyordu. Lütfen biraz sonra tırnak içinde ve italik yazdığım şarkı sözlerini mırıldanarak ve gülümseyerek oku ‘Yüzümü güldürdün, başımı döndürdün, acımı dindirdin, yolumdan çevirdin, eğlendirdin, sakinleştirdin, ehlileştirdin ve daha bir sürü şey...’ : ) Eğer beni sosyal medya hesaplarım üzerinden takip ediyorsan son zamanlarda da ailemin minikleriyle ilgili paylaşımlarımı görmüş olabilirsin. Henüz anne değilim ama her yaştan çocukla zaman geçirmeye bayılıyorum sanırım bu yüzden de bir psikolojik danışman olarak aile-çocuk/ergen çalışmak beni heyecanlandırıyor. Hani Candan Hanım ‘Ve daha bir sürü şey…’ demiş ya gerçekten bir çocukla zaman geçirmek o kadar saf ve o hep ulaşmak istediğimiz anda ki ve bir o kadar da güzelliklerle dolu ve gerçekten ve daha bir sürü güzel şeyden oluşuyor.
Eğer hayatında bir çocuk varsa şanslısın demektir. Eğer bu çocukla oyun oynayabiliyorsan çok şanslısın demektir. Eğer bu çocuk sana ‘seni seviyorum’ diyorsa işte bu muazzam bir şeydir. Bir
‘’Huzur sadece şimdiki anda olabilir. ‘’Şunu bitirene kadar bekle, ondan sonra huzurlu bir hayata geçmek için hür olacağım’’ demek çok saçma bir şeydir. ‘’ŞU’’ dediğimiz şey nedir? Bir diploma mı, bir iş mi, bir ev mi, bir borcun ödenmesi mi? Eğer öyle düşünüyorsanız, huzur size asla gelmeyecektir. Her zaman şimdiki andan sonra gelecek yeni bir ‘’şu’’ olacaktır. Eğer içinde bulunduğunuz anı huzur içinde geçiremiyorsanız, hiçbir zaman geçiremeyeceksiniz demektir. Gerçekten huzur içinde olmak istiyorsanız, şimdi ve tam şu anda mutlu olmalısınız. Aksi takdirde, hep sadece ‘’bir gün mutlu olma ümidiyle’’ yaşayacaksınız demektir. ‘’
Thich Nhat Hanh, The Sun My Heart
‘Anı yaşamak’ popüler psikoloji kavramlarından; kitap ve dergi kapaklarında, kahkaha atılan bir fotoğrafın altında yorum olarak sosyal medyada, şirketlerin haftalık grupla psikolojik danışma etkinliklerinde, okulların psikolojik danışma ve rehberlik servislerinde, yeni açılan bir yoga stüdyosunun reklam panosunda; en azından eskiye oranla daha sık karşımıza çıkıyor. Peki gerçekten bu bizi daha aşina ve daha bilinçli yapıyor mu? Pek çoğumuz anı yaşamak yerine bir hedef peşinde çabalayarak, hedefe ulaştığımızda mutlu
2018’e sayılı günler kala 2017’ye şöyle bir bakıyoruz. TV programları kronolojik sırayla yaşanan acı tatlı olayları sıralıyor; o seneye ait kayıplar, evlilikler, çocuk sahibi olan ünlüler, başka ülkelerde başarı kazanan diziler, ülkemizi başarıyla temsil eden sporcular, milli başarılar, çeşitli festivallerde ödül kazanan ya da fiyasko diye aşağılanan yapımlar, filmler, sosyal sorumluluk projeleri, haber değeri taşıdığına inanılan magazin aşkları hatırlanıyor ve bitirilen seneye ait ‘bize iyi geldin veya gelmedin 2017’ gibi bir slogan, ardından da ‘büyük hayallerle seni bekliyoruz 2018’ sloganı ve reklam öncesi 3 dakikalık haber bandı tamamlanıyor.
Her yeni yıl öncesinde çeşitli hedefler koyulur. Bu hedefler kişi, aile ve şirket bazlı olmaksızın bir sene sonu ritüeli haline geldi ve yeni yıl hedefleri kadar; her sene sonunda geçmişe dönüp değerlendirme yapmak ve bu değerlendirmeyi doğru yapabilmek de gelişim açısından çok büyük ve önemli bir kazanım.
Evet ‘yeni bir yıl’ derken bile bir heyecan hissedebilirsiniz, lütfen sesli bir şekilde mümkünse dışarıya bakarak, şöyle hafif dik bir duruşla ‘yeni bir yıl’ deyin. Gülmeyin, lütfen deneyin :) Bam! Gördünüz mü? Gerçekten ‘yeni
Zihnimizde tipik bir Amerikan romantik komedi sahnesi canlandıralım; terk edilmiş veya terk etmiş bir kadın, pembe çizgili pijamalarıyla, yorgan ve yastıkların içinde, bir elinde tv kumandası, romantik bir şeyler seyrediyor, diğer elinde dünyaca ünlü bir kavanoz çikolata kaşık kaşık ağlama hızıyla orantılı şekilde yiyor, saç baş dağınık, perdeler kapalı, hafif loş bir ortam var, mümkünse bir kedi veya köpek de bu sahnedeki yerini aldıysa birazdan kapı çalacak ve en yakın arkadaşlar duruma el atıp kahramanımızı bir eğlence için önce gayet rüküş ve saçma sapan her tarz kıyafeti denetip beklentiyi düşürdükten sonra ‘vaaay’ dedirtecek payetli mini elbiseyi seçecekler ve ‘bam’ kahramanımız artık kendisini tükenmiş ya da depresyonda hissetmiyor. Nasıl oldu bu? Teşekkürler çikolata ve payetli elbise
Zaman zaman kendimizi mutsuz hissettiğimizde çözümü çikolata kaşıklamakta bulmak ne kadar gerçekçi bilmiyorum ama gerçek olan pek çok insanın buna eğilimi olduğu. Kimi zaman stres altında, mutsuz, tükenmiş, huzursuz hissettiğimizde, çevremizden beklediğimiz ilgiyi göremediğimizde soluğu mutfakta alabiliyoruz ya da en yakın fast food markasında diyeceğim ama 30 dakikada kapıda