İhsan Amca haber almış, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, şahıs konkordatosunu reddetmiş.
İhsan Amca aradı ve sürekli şahısların da konkordato ilan edebileceğini yazdığımı söyleyip, red kararını açıklamamı rica etti.
İhsan Amca, öncelikle belirteyim ki, konkordato, amacına uygun kullanılırsa, gerçekten de ekonomiye yararlı bir müessesedir.
Herkes, her şirket zaman zaman ekonomik sıkıntılar yaşayabilir. Bir şirketin batması demek, gemide bir delik açılması ve o delikten su alması demek.
Konkordato ise deliklerin demir kaynakla kapatılıncaya kadar geçici olarak bez parçaları ile tıkanması ve süre kazanılması demektir.
Konkordato aslında sadece ticaret yapanlar için öngörülmüştür. Konkordato şirketlere iflastan kurtulma olanağı veren bir önlemdir.
Mahkeme ne dedi?
Ama bazı durumlar vardır ki, bir borcun asıl borçlusu konkordatodan yararlanabilirken, onun borcuna kefil olan şirket veya iş insanı yaralanamaz ve icra takiplerine maruz kalabilir.
İhsan Amca düşün, bir şirketin borcuna, sırf hatır kıramadığı için kefil olan bir şirket veya iş insanı, iş yaptığı şirketin borcunu kefil olarak ödeyecek, makinalarına, fabrikasına haciz gelecek, ama asıl borçlu olan şirket konkordato ile hacizlerden kurtulacak!
İşte bu adaletsiz sonucun doğmaması için, şahısların da, ticaret yapmayan öğretmen, memur, işçi, kısaca herkesin konkordato ilan edebileceği kabul edilmiştir.
Senin bahsettiğin davada İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, bir şirketin patronunun şirketle birlikte konkordato talebini değerlendirmiş.
Biliyoruz ki, hemen hemen bütün ticari kredilerde, krediyi kullanan şirketin sahibinin, yönetim kurulu üyelerinin de kefaleti alınır. Bankalar şirket borcunu ödemezse, kefil olan patrondan, ödenmeyen krediyi tahsil etmek ister.
Olayımızda konkordato talep eden patron şirketin bankadan aldığı krediye 11.196.477 TL’lik kefalet vermiş. Ama şahsi malvarlığının toplamı 802.000 TL’ye ulaşıyormuş.
Şirket konkordato için mahkemeye başvururken, borca kefil olan patronu da konkordato talebinde bulunmuş. Mahkeme, patronun talebinde önce, teknik bir işlem olan, tefrik işlemi yapmış, yani şirket ile patronun konkordatosunu ayırmış.
Mahkeme patronun şahsi konkordato talebini reddetmiş. Gerekçesinde de, şirket patronunun konkordato talebini şirketin konkordato ön projesine dayandırdığına, ayrı bir ön projesi bulunmadığına, hatta şirketin sunduğu ön projede şirket patronunun sorumluluğunun dahi oğlu tarafından yerine getirileceğinin belirtildiğine vurgu yapmış.
Mahkemeye göre şirket patronunun konkordato talebinin amacı alacaklıların icra takibine maruz kalmaktan kurtulmak.
İşte böyle İhsan Amca, mahkeme şahısların konkordato ilan edemeyeceğini değil, konkordato taleplerini bağımsız ayrı bir davada ileri sürmeleri gerektiğini söylüyor. Haklı da!
Konkordato talep eden şahıs, grup şirketi değil ki, aynı davada konkordato talep edebilsin. Fakat İhsan Amca, kafamı karıştıran bir sorun var! O da, mahkemenin, sırf kefalet borcu nedeniyle icra takibinden korunmak için patronun konkordato talep edemeyeceğine vurgu yapması.
İhsan Amca, hatırlarsan, konkordatonun asıl amacı, hacizlerin durdurulması, hatta düşmesidir. Şirket konkordatosunda hacizler otomatik olarak düşerken, şahıs konkordatosunun neden sırf hacizlerden korunma amacıyla istenemeyeceği de anlaşılamamaktadır.
Alkışlanacak gerekçe
Eğer, patronun mal varlığı kefalet sorumluluğunun çok çok üstünde olsaydı, örneğin 802.000 TL’lik malvarlığına karşılık 500.000 TL’lik kefalet borcu olsaydı, malvarlığı borcu karşılamaya haydi haydi yeteceğinden, mahkemenin kararını alkışlamak gerekecekti.
Çünkü, alacaklıların konkordato ilan eden patron yönünden haciz yoluyla “kefil-patron”a karşı takibe geçememesinin ekonomik sonuçları alacaklılar (banka) açısından kabul edilemez olacağı arkasında durulacak bir gerekçe.
Mahkemenin, kefil olan kişinin ticari faaliyeti yoksa, yani konkordato ilanıyla ticarete devam edip ülke ekonomisine katkı sağlamayacaksa, sırf alacaklı aleyhine sonuç doğuracak şekilde sadece hacze karşı korumadan yararlanmak için konkordato isteyemeyeceği gerekçesi de bence haklı ve alkışlanacak bir gerekçe.
Süresiz nafaka sorunun çözümü ne zaman?
Mutlu mutsuz, boşanmış boşanmamış, bütün aileleri ilgilendiren ve bizden başka hemen hemen hiçbir ülkede örneği bulunmayan bir “süresiz nafaka sorunu”muz var. Bu köşede 14 kere gündeme aldım. İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi 30 Eylül 2018 tarihinde bir bilimsel sempozyumla, Adalet Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da 10 Ekim 2018 tarihinde bir çalıştayla, sorunu lehte ve aleyhte görüşe sahip bütün ilgililerin katılımıyla ele alıp değerlendirdi. Raporlar hazırlandı.
Artık süresiz nafaka sisteminin devamından yana olanlar ile buna karşı olanların bütün argümanları biliniyor. Şahsi görüşüm, süresiz nafakanın çok dar ve sıkı yorumlanarak hakkaniyetin gerektirdiği, vicdanların sızlayacağı durumlarda istisna olarak devam etmesi, ama genel olarak nafakanın 1 ile 5 yıl arasında bir süreyle sınırlandırılmasıdır.
Süresiz nafaka bazı kişileri ve aileleri gerçekten mağdur etmekte ve hiçbir adalet, hakkaniyet duygusuna sığmamaktadır.
Sorunun çözümü bence acildir!
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024