Prof. Dr. Erol Ulusoy

Prof. Dr. Erol Ulusoy

erolulusoy@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sevgili okuyucularım. Sizin de çok iyi bildiği ve zaman zaman bizzat tecrübe ettiğiniz gibi, biz insancıl ve sosyal ilişkileri güçlü bir toplumuz. Dayanışma duygumuz çok gelişmiştir. Çalışkan öğrenci sınavda çalışmayan öğrenciyle dayanışır. Yoldan geçen herhangi biri, üç kişiyle tek başına kavga edenle dayanışır. Kurban kesen, kurban kesmeyenle dayanışır...

Ticarette de dayanışmamız eksik değildir. Bunun Türkiye’ye özgü şekillerinden biri de “hatır senedi” veya hatır çeki”dir.

Normal de ticari hayatta çek veya senet niye verilir? Bir mal veya hizmet almışızdır. Borcumuzu ödemek için veririz. Çek zaten “ödeme aracıdır”.

Haberin Devamı

Ama bizde “hatırı olan” bir müşterimiz, komşumuz rica edince, ona herhangi bir borcumuz olmamasına rağmen bir çek, senet düzenler veririz.

İşte hiçbir borcumuz olmamasına rağmen, sadece lehtarın “hatırı” için düzenlediğimiz bu çek veya sene de “hatır çeki”, “hatır senedi” denir.

Ama hatır çeki düzenlerken de söz alırız, çekimizi vadesinden önce iade edecektir, bozdurmak için bankaya gitmeyecektir.

Ama işler bazen ne bizim istediğimiz gibi ne de hatır çeki verdiğimiz “hatırlı” dostumuzun istediği gibi gitmez. Hatır çekimiz iade edilmez. Bir de bakmışız, bankaya bozdurmak için hiç tanımadığımız birisi ibraz etmiştir. Üstelik bu çekten dolayı borcumuz olmadığını düşündüğümüzden, çek hesabımızda da para bulundurmamışız, hatır çekimiz karşılıksız çıkmıştır.

Dostumuzun, müşterimizin hatırı kırılmasın diye “hatır çeki” düzenleyelim derken, çekimize karşılıksız işlemi yapılmış, bu seferde bankalar nezdinde bizim kendi hatırımız zedelenmiştir.

Yetmemiş, hatır çekinin hamili olan üçüncü kişi çeki icraya vermiş, banka da bize dava açmıştır.

Ne yapalım? Kendimizi nasıl koruyalım?

Sizde hatırı çok olan, kıramayacağınız bir dostunuz, müşteriniz için ille de “hatır çeki” düzenlemeniz gerekiyorsa, bu çeki asla emre veya hamiline düzenlemeyin. Sadece ve sadece “nama yazılı çek” olarak düzenleyin. “Nama yazılı çek” olarak düzenlerseniz, çeki bankaya ibraz eden herkese, bu çekin bir “hatır çeki” olduğu defisini ileri sürebilirsiniz. Nama yazılı hatır çekinin hamili kim olursa olsun, ödemezsiniz.

Haberin Devamı

Peki, bir çekin “hatır çeki” olup olmadığını nasıl ispatlayacağız? Onun için de Yargıtay mutlaka yazılı delil istiyor. En sağlamı, hatır çeki verirken, “hatırlı” müşteriniz veya dostunuzla aranızda, çekle ilgili bütün bilgileri de yazarak bir sözleşme yapın ve çekin hatır çeki olduğunu, gerçek bir borcun ödenmesi için düzenlenmediğini de yazın. İşte bu yazılı sözleşmeyle de çekin “hatır çeki” olduğuna ilişkin iddianızı, definizi de ispatlamış olursunuz.

Merak etmeyin, hamiline ve emre yazılı çek ile nama yazılı çek arasında “hatır” bakımından hiçbir fark yok. O yüzden, “hatırlı” dostunuzun “hatırı” kırılmaz.

‘Hatır çeki’ neden istenir?

Hatır çeki, kişinin kendi düzenlediği çek değil, başkasının düzenlediği bir çektir. Hatır çeki, hatır senedi niye mi verilir? İhsan Amca, şirket bir mal veya hizmet almıştır. Ama ne ödeyecek parası, ne de keşide edecek çeki vardır.

Kim bilir, belki de kendisi hakkında çek keşide yasağı konulmuştur. O da, “hatırı”nın olduğu komşusundan, ahbabından, dostundan alacağı “hatır” çekini satıcıya verip, mal alır.

Haberin Devamı

Böylece işi çözülür. Ama satıcı, kendisine verilen çekin “hatır çeki” olduğunu bilmez. Satıcı, alıcının da, kendi müşterisinden mal karşılığı aldığı çeki verdiğini düşünür.

İşte böyle İhsan Amca, “hatır çeki”, çekin vadesinden iade edilmesi, bankaya ibraz edilmemesi anlaşmasıyla verilir. “Hatır çeki”ni alan, bunu kendi borcunu ödeme aracı olarak kullanır.

“Hatır çeki”, “hatır senedi” ile bankalara verilen “teminat senedini” de karıştırmamak gerekir, İhsan Amca.

“Teminat senedi” tıpkı kefalet gibi, bir kredi borcunun ödenmesini teminat altına alır. Teminat senedinde hiçbir zaman mal veya hizmet alımı söz konusu değildir.

Teminat senedi, asıl kredi borcu ödenmezse, takibe konup paraya çevrilir. Yani teminat senedinin icraya verilebilmesi için, borçlunun borcunu ödememesi gerekir. Borcun ödenmeyeceği kesin olmadan da teminat senedi icraya verilemez.

Ölü şirket nasıl dirilir?

İnsanların, gerçek kişilerin olduğu gibi, şirketlerin, derneklerin, vakıfların de kişilikleri sona erer. İnsanlar ölünce gerçek hayata, şirketler ise tasfiye edilip ticaret sicilinden silinince ticari hayata veda ederler.

İnsan öldükten sonra bir daha canlanamaz, İhsan Amca. Ama şimdi söyleyeceğim sana ilginç gelebilir; şirketler ticari hayata veda ettikten sonra canlanabilirler, “dirilebilirler”. Bir şirket tasfiyeye girse, taşınır taşınmaz malları satılıp borçları ödense, kalan para da ortaklarına dağıtılsa, ondan sonra yapacak şey, şirketin ilgili ticaret sicilinden silinmesi ve tüzel kişiliğinin sona ermesidir. Artık şirkete ait hiçbir malı, parası, pulu kalmadığından, bu şirketin de hayatta kalması zaten mümkün değildir. Neyi var, neyi yok hepsi satılıp, borçları ödenmiş veya borçlarının tamamı ödenmemiştir. Yapacak bir şey yoktur, şirketi sona erdirip, “cenazesini kaldırma”mız gerekir.

Biz insanların mirasçıları var. Ölünce mirasçılarımız mirasımızın sahibi olurlar. Öldüğümüzde tespit edilemeyen ve bu sebeple de mirasçılarımız tarafından paylaşılamayan malımız mülkümüz, biz öldükten yıllar sonra ortaya çıksa bile fark etmez. Onların da sahibi mirasçılarımızdır. Sonradan ortaya çıkan malın mülkün mirasçılar tarafından paylaşılması için, ölenin “dirilmesine” gerek yoktur.

Hal böyleyken İhsan Amca, derneklerin, vakıfların, şirketlerin mirasçısı olmaz. Onun içindir ki bir şirket ticaret sicilinden silinip ticari hayata veda ettikten sonra, şirkete ait bir taşınır taşınmaz malın bulunduğu, bir bankada hesabının olduğu ortaya çıkarsa, bu mal mülk kimin olacak? Şirketlerin mirasçısı olmadığından, ortada sahibi “ölü” olan bir mal mülk varmış gibi hukuki sonuç çıkar.

O zaman ne yapalım, önce ticari hayata veda etmiş şirketi “canlandıralım”, “diriltelim”. “Canlanan” şirket, sonradan tespit edilen bu malını mülkünü de yeniden tasfiye işlemine tabi tutar. Ödenmemiş borcu varsa, borçlarını öder; ödenmemiş borcu yoksa, ortaklarına paylaştırır ve tekrar “usulca “gözlerini kapatır”.

İhsan Amca, biz buna kendi aramızda “şirketin ihyası” davası diyoruz. Türk Ticaret Kanunu ise “ek tasfiye” davası diyor. Evet evet, doğru anladın, “ölü” bir şirketin canlanmasına, ihyasına, ek tasfiyesine sadece mahkeme karar verebilir. Mahkeme karar vermeden, “ölü” bir şirket canlanmaz.

Gördün mü İhsan Amca, “ölü” şirketlerin canlanması için ne bir ilaç ne de tıbbı teknoloji gerekiyor, mahkeme kararıyla canlanıyor.

Tasfiye edilip sona eren bir şirkette alacağını kalmışsa ya da şirketin ortağıysan, sen de şirketin ihyası davası açıp, ek tasfiye isteyebilirsin İhsan Amca.