Özlem Akarsu Çelik

Özlem Akarsu Çelik

ozlemakarsucelik@gmail.com

Tüm Yazıları

Gezi’deki “Duran Adam”a polisin ne yapacağını bilemediği anları hatırlıyor musunuz? Ya da polislere kitap okuyanları? Pek bilmediğimiz bir kavram olan “şiddetsizlik”in gücü karşı tarafın şiddetini ortaya çıkarmakta yatar. Şimdi iki kadın, iki Don Kişot, Türkiye’de “tam zamanı” diyerek Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırma Merkezi’ni açtılar

“Şiddetsizlik”in gücüyle tanışacağız

iddetsizlik, Türkiye’de pek bilinmeyen bir kavram. Dünyada üzerine sayısız çalışma yapılmış, halen yapılıyor; onlarca kitap yazılmış, halen yazılıyor. Türkiye’de ise dolaylı kaynak bile yok denecek kadar az.
Şiddetin her türlüsünden illallah dediğimiz bugünlerde, derin bir oh çektirecek haber geldi İstanbul’dan. İki kadın, iki Don Kişot, iki savaş karşıtı... Hülya Üçpınar ile Hilal Demir... Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırma Merkezi’ni açtılar.
Hülya Üçpınar, hukukçu ve aktivist. Onu vicdani ret davalarından tanıyoruz. Geçtiğimiz aylarda, Uluslararası Savaş Karşıtları örgütünün beş kişilik yürütme kurulunun üyesi seçildi. Hilal Demir ise sanatçı ve çevirmen. Uzun yıllar İspanya’da yaşadı, Uluslararası Savaş Karşıtları ile çalıştı. İkilinin 90’lı yıllarda, Türkiye vicdani ret hareketinde tarihi rol oynayan İzmir Savaş Karşıtları Derneği’nde başlayan birlikteliği “Şiddetsizlik İnisiyatifi” ile sürdü. Şiddetsizlik üzerine aldıkları eğitimler ve farklı gruplarla yürüttükleri çalışmalar sonucu, 20 yıl önce, bu merkezin hayalini kurmuşlardı. Hayallerine kavuştular ve Türkiye’de bir “ilk”i gerçekleştirmek üzere kolları sıvadılar.

Doğrudan şiddet, yapısal şiddet, kültürel şiddet
Şiddetsizliğin gücüyle yüzleştiğimiz Gezi eylemlerini hatırlıyor musunuz? Hani Taksim’in göbeğinde öylece durduğu için polisin saatlerce ne yapacağını bilemediği “Duran Adam”ı? Ellerinde gaz fişekleriyle eylemcilere saldırmak için bekleyen çevik kuvvet polislerine kitap okuyanları? Çok canlar yakan TOMA’ya (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) karşı POMA’yı (Polis Olaylarına (!) Müdahale Aracı)? Bunların, kimleri, nasıl afallattığını hatırlıyor musunuz? İşte konumuz bu. Şiddetin hüküm sürdüğü dünyada şiddetsiz bir düş... Paradigmayı tersine çevirmek. Akıntıya karşı kürek çekmek. Neden olmasın?
Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin yakında başlatacağı seminerlerine çağrı metni, Norveçli sosyolog Johan Galtung’un şiddet döngüsünü üç farklı kategoride ele aldığını hatırlatarak başlıyor (Galtung Ortadoğu üzerine geliştirdiği tezleriyle de bölgemizde tanınan bir entelektüel, Uluslararası Barış Enstitüsü’nün kurucusu) ve şöyle devam ediyor: “Galtung, doğrudan şiddeti, başkasına kasten zarar verme olarak tanımlarken, toplumsal adaletsizliklerin sonucu olarak insanlara zarar verilmesini ‘yapısal şiddet’ olarak tanımlıyor. Her ikisiyle de doğrudan bağlantılı başka bir şiddet kategorisi ise kültürel şiddet. Kültürün oluşmasının araçları olarak kullanılan dil, ulusal marşlar, söylenceler, şarkılar, değer yargıları, öyküler, din, gelenekler vb. yoluyla doğrudan ve yapısal şiddeti meşru gösteren, kabul edilebilir kılan mekanizmanın kendisi kültürel şiddet.”

“Şiddet her biçimde satıyor”
“Şiddet, kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla günlük yaşamımızı giderek daha fazla biçimleyen temel dinamiklerden biri haline geldi. Şiddetsiz biçimde çözülen çatışkılar ya da çözüm süreçlerinde kullanılan şiddetsiz yöntemler kitle iletişim araçlarında hiçbir biçimde yer almazken, herhangi bir eylemde molotof kokteyli kullanılması günün ilk haberi olarak duyurulabiliyor ve insanların devamında eylemin tüm karakterini bu veri üzerinden kurgulamaya başladıklarına tanık olabiliyoruz. Şiddet her biçimde satıyor. Bu nedenle de travestilerin yaşam hakkı için eylemleri, vicdani ret eylemleri, emek mücadelesi, çevre hakkı, engelli hakları, insan hakları gibi alanlardaki şiddetsiz mücadele biçimleri ve şiddetsiz biçimde çözümlenmiş çatışkılar toplumu etkileyen/toplumla etkileşen ciddi bir dinamik haline gelmedikçe ya da eylem biçimleri, bir tüketim nesnesi olarak, sansasyonel olmadıkça ancak ilgilileri tarafından görülebilen ve izlenebilen hareketler olarak kalıyor.

“20 yıllık hayalimizdi ama işimiz çok zor”
“Hal böyle iken başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair bir umudu taşımak ne kadar gerçekçi? Bu seminerleri, tam da bu soruya yanıt aramak amacıyla düzenliyoruz...”
“İlk işimiz, Türkiye’de şiddetsizlik konusunda farkındalık yaratmak, kavram üzerine düşünülmesini, tartışılmasını sağlamak ve Türkçe literatür oluşması için çabalamak olacak” diyen ikili, çok yakında “Türkiye ve bölgede şiddetsiz eylemin tarihi” araştırmasını başlatacak. Son sözü yine onlara bırakalım, “Bu merkez 20 yıllık hayalimizdi. Savaşların, ölümlerin yaşandığı zor bir coğrafyada, zor bir işe soyunduğumuzun farkındayız
ama şiddetsizliği konuşmanın
tam zamanı!”

Haberin Devamı

Merkezin açılışı 26 Eylül’de

Haberin Devamı

Merkezle ilgili geniş bilgi www.sarm-nvrc.org
adresinde mevcut. Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırmaları Merkezi’nin açılışı, 26 Eylül saat 18.30’da merkezin Cihangir’deki adresinde gerçekleşecek. 27 Eylül
saat 15.00’teki Hak Mücadelesi-Direniş-Şiddetsizlik konulu panel ise Beyoğlu’ndaki Cezayir Toplantı Salonu’nda yapılacak.

Haberin Devamı

“İktidar kendisini şaşırtan her eylemde eylemciye çamur atar”

Türkiye solu şiddetsizliğin gücünü, Dünya Ticaret Örgütü toplantısının protesto edildiği Kasım 1999 Seatle Ayaklanması ile keşfetmişti. Şiddete övgü yerini, otoriteyi zorlayacak yaratıcı eylemlere bırakırken, şiddetsizlik bir “yöntem” olarak pek çok hareket tarafından benimsendi. (Tam burada “Araç amaçtır!” düsturunu hatırlatmakta fayda var.)
Peki Türkiye’de bir Arap Baharı yaratılmaya çalışıldığı , Gezi’deki “Duran Adam”ın vs. CIA taktiği olduğuna dair iddialar? Hilal Demir şöyle yanıtlıyor, “Bu yöntemlerin CIA tarafından rejimi değiştirmek için kullanıldığına dair kamuoyunda bir yargı oluşturulmaya çalışıldı. İktidar, kendisini şaşırtan her eylem karşısında eyleme, eylemciye çamur atar.”
Hülya Üçpınar ekliyor,
“O eyleme ilham verdiği öne sürülen, Gene Sharp’ın ‘Diktatörlükten Demokrasiye’ kitabında yazılan 198 yöntem, Sharp’ın kendi yarattığı eylemler değil ki! Bir yerlerde gerçekleştirilmiş, özgün eylemler. Şiddetsizliğin en büyük gücü, karşıtının kullandığı şiddeti ayyuka çıkarmasında yatar.”