Babamı hastaneye yatırmamız gerekince “sağlıkta dönüşüm”ün canlı tanığı oldum. Dört gündür yattığı hastanede gördüklerimiz, durum hakkında yeterince fikir sahibi olmamızı sağladı
Hastane koridorunda kurulan kermeste satılan içli köftelerle pidelerin kokusu ameliyathane girişinde bile hissediliyordu. Kermeste plastik kova bile satılıyordu.
Basit bir ameliyat için Ankara’daki köklü bir üniversitenin hastanesine yatan babam, operasyondan bir gece önce telefonla arayıp “Hastanede sular kesik. Ameliyat öncesi duş almam lazım. Beni eve götürsen, sonra getirsen” dedi. Dört gündür yattığı hastanede gördüklerimiz, durum hakkında fikir sahibi olmamızı sağlamıştı ama suyun akmadığına inanamamıyordum.
“Döneceğiz” (!) demek için, üç kata birden baktığını öğrendiğimiz nöbetçi hemşireyi arayıp bulamayınca, zar zor ayarladığımız pis ve soğuk “özel oda”nın kapısını çekip çıktık.
Babam duşunu aldı. Dönüş yolunda telefonum çaldı. Arayan kişi, “Süreyya Aydın kaza geçirmiş, vefat etti” deyiverdi. Gözlerimden akan yaşları engellemeye çalışsam da babamın kötü haberi duymasına mani olamadım. Birkaç dakika sonra babam hastaneye girerken kendi kendine mırıldanıyordu: “Ah Süreyya! 15 yıl hapis yattın, her türlü işkenceyi gördün, devlet seni öldüremedi ama bir araba öldürdü öyle mi!”
Babamı kız kardeşime emanet edip ayrıldım hastaneden ve çok geçmeden haber geldi, babam kalp krizi geçirmişti. Tanıdık bir profesör sayesinde zamanında müdahale edilmese hastanede ölebilirdi babam. Ameliyata alınamayacağı kesinleşince otel odası fiyatı ödeyerek “VIP” odaya çıktık da kemiklerimiz ısındı.
Hayatı mücadelerle, yoksullukla geçse de dik duruşundan hiç taviz vermeyen devrimci dostunun cenazesine gidemediği için üzülen babam birkaç gün sonra taburcu oldu. Hastaneye yatmak gibi çıkmak da bir dizi bürokratik eziyet demekti. Arkamıza bakmadan kaçalım buradan derken hastane koridorlarına kurulmuş kermesi gördük. Köy yumurtasından içli köfteye, ikinci el kıyafetten plastik kovaya, ne ararsan vardı kermeste.
Üniversite hastanesi film platosunu andırıyordu
Hiç bilmediğim bir meslekle de tanıştım orada: asansör şoförü... Çok katlı hastanenin, önünde dakikalarca beklenen asansörlerini bu görevliler idare ediyordu. 4 metrekarelik alanda onlarca hastayla 8 saatlik mesainin bedelini sormaya utandım.
Gerçeküstü bir film platosunu andıran üniversite hastanesinin her şeye rağmen canla başla çalışan personeline teşekkür ederek ayrıldık oradan. Ve hemen Türk Tabipler Birliği’ni (TTB) aradım. “Ne olmuş böyle üniversite hastanelerine?” Cevabı anlata anlata bitmeyecek bu soruyu sabırla yanıtlayan TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel’in söyledikleri, Türkiye’de sağlık sisteminin geldiği noktaya ışık tutuyor.
Prof. Dr. Raşit Tükel
“Sağlık ticarileşmemeli!”
Adı“tam gün” olsa da gerçek anlamda performansa dayalı bu sistem, daha fazla işlem-daha fazla kazanç anlamına gelen, çalışma barışını bozan, hastaneyi işletme gibi gören, üniversite hastanesi kendi yağıyla kavrulsun diyen bir anlayışa dayanıyor. Genel bütçeden tıp fakültelerine yapılan destek giderek azalırken SGK’dan alınan geri ödemeler yıllar içinde hiç artmadı. Böylece üniversite hastaneleri sürekli zarar eden yerlere dönüştü. 2006’da sayısı 50 olan tıp fakültesi 2014’te 88’e çıktı. Sağlık Bakanlığı öğrenci kontenjan sayısını çok artırdı. Tüm bunlar kaliteyi düşürdü. 83 milyon nüfuslu Almanya’da 40 tane tıp fakültesi var. Tıp fakültesi hastanesi olmayan yerlerde devlet hastanelerinden biriyle protokol yapılıyor. O hastane altyapısı değişmeden eğitim-araştırma hastanesi oluyor, tıp fakültesiyle ortak kullanılıyor. Olumsuzluklar nedeniyle çok sayıda emekliye ayrılan, üniversiteden özel hastaneye geçenler de oldu. Sağlık ticarileşti, en büyük zararı eğitim gördü.
Özel hastaneyi teşvik
Sistem sürekli doktora başvurmayı kışkırtıyor. Son 12 yılda, bir yılda kişi başı hekime başvuru sayısı 3’ten 8’e çıktı. Hastanelere başvurduğunuzda çeşitli katkı payları ödüyorsunuz. Hastalar muayeneye, ilaca giderek daha fazla ceplerinden para ödemeye başladılar. Özelde yüzde 200’e kadar katkı payı alınabiliyor. Teminat paketlerinde daralmaya gidiliyor. SGK ödemem diyor. O zaman özel sigorta yaptırmak zorunda kalıyorsunuz. Özel hastanelere başvuruyu, özel sağlık sigortasını teşvik eden bir sistem. 12 yılda en çok özel hastaneler arttı.
Sağlık Bakanlığı hastaneleriyle üniversite hastanelerinin protokol yaparak birlikte kullanıma gitmeleri gündemde. Döner sermayeleri borç yükü altında olan, iflasın eşiğindeki üniversite hastanelerine bu tür birleşmeler tek seçenek olarak sunuluyor.
Zor vakalar özele kayıyor
Üniversite hastaneleri birinci, ikinci basamakta çözülememiş vakaların incelendiği üçüncü basamak hastaneleridir. Ama herkes üniversitelere başvuruyor ve sizden daha fazla poliklinik yapmanız isteniyor. Ancak
o şekilde daha çok para kazanıyorsunuz. Üniversiteyi üniversite yapan, bilgi birikimini ortaya koyan, zor vakaları tedavi edecek merkezler birer birer özele kayıyor. Gelinen noktada kemik iliği nakli gibi işlemler üniversitede yapılamaz hale geldi çünkü sistem zor vakaları değil, para kazandıran işlemleri seviyor.