Savaş, senden nefret ediyorum! Uğruna onca can aldığın sınırlarındanda, senin sayende kasasını dolduran tüccarlarından da, sana sığınarak gücüne güç katanlardan da...
Sınırımızın hemen yakınında IŞİD ile Kürt grupları arasında savaş sürüyor.
Gerçeğin kimsenin umurunda olmadığı bir sahtekarlık yüzyılı bu. Aklın esamisinin okunmadığı bir kimyasal sarhoşluk kafası. “Algı yönetimi” adıyla hakikatin eğilip büküldüğü ve yeniden inşa edilerek nizama sokulduğu günlerin esiriyiz. Öl(dürül)üyoruz! Birer birer, kitleler halinde... Birbirimizden haberli/habersiz ölüyoruz. “Haber”in ne önemi varki zaten. Gerçekler ve akıl, yeryüzü bataklığında çoktan yitip gitmedi mi!
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi açıkladı. Eylül ayında (tespit edilebilen)143 işçi öldü/öldürüldü. 5’i çocuk, 4’ü göçmendi. 2014’te şimdilik, “en az” 1.414 işçinin öldüğü geçti kayıtlara. Bu arada 6 Eylül’de İstanbul’da Torunlar Center inşaatında asansör kazasında ölen 10 işçinin ardından Başsavcılığa ulaşan bilirkişi raporunda cinayetin adım adım geldiği belirtiliyor. İsyan mı? Haşa! Ölüm,
bu işin fıtratında var ne de olsa.
Ölüler Cumhuriyeti
Ölüler Cumhuriyeti’nde kim, kimden hesap sorabilir çok iyi biliyoruz biz.
Cumhurbaşkanımızın, “Zorunlu, fizik, kimya, matematik tartışılmaz ama ne hikmetse zorunlu din dersi tartışılır” vecizine imza attığı günlerde, AİHM’in “Türkiye’nin zorunlu din dersini kaldırması gerektiği” yönündeki kararını kim tartışmaya cüret edebilir?
Gezi direnişinde destan yazarken “çekip sıkan” ve can alan polise 7 yıl hapis cezası verilirken, Melih Gökçek’e, kürtajla ilgili sözleri nedeniyle yumurta atan iki kadın hakkında 3 yıldan
10 yıla kadar hapis cezası istenmesini kim sorgulayabilir?
Okul keşmekeşi sürerken çocuğu kendi isteği dışında imam-hatipe gönderilen Alevi aileye diyor ki okul müdürü, “Milli Eğitim Bakanlığı, okuturlarsa burada okutsunlar ya da açık liseye göndersinler dedi.” Eğitimin fıtratını sorgulamak mı? Ne haddimize!
O yüzden “inanç özgürlüğü” diyerek ilköğretim çağındaki kız çocuklarının başını örtmesi için karar alanların dövmeli öğrencilere ceza vermeyi planlamasını kurcalamıyoruz. Eğitimin fıtratında da kendine benzetmek var değil mi!
Konserinde “Bizi örtmeye çalışacağınıza kendi nefsinize hâkim
olun öküzler!” diyen Sezen Aksu hakkında bir gazete, “Olmadı Kart Serçe!” manşetini atabiliyor.
Utanmak da onların fıtratında yok.
Neyin fıtratının sonucu?
Kendinden başka herkesi kâfir gören, insanları katleden, kadınlara, çocuklara tecavüz eden (IŞ)İD’cileri tedavi eden hekimleri Sağlık Bakanı bizzat savunurken, Gezi’de yaralanan yurttaşları tedavi eden hekimlerin yargılanmasına Ankara’da başlandı. Eskişehir’de ise Berkin Elvan eylemine katılan doktoru polis şikayet etti, hastane soruşturma başlattı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi’ne 9 ay önce yapılması planlanan, cemaat-hükümet kavgası nedeniyle bugünlere ertelenen operasyonda 23 itfaiyeci, işyerlerine rüşvet karşılığında yangın ruhsatı verdiği iddiasıyla gözaltına alındı. Savcının değişmesiyle şüpheli sayısı 35’ten 23’e düştü. Bu neyin fıtratının sonucu acaba?
Yine gazeteler, gazeteciler hedefte. Karşı gazete ile gri hat internet siteleri, yolsuzluk soruşturmalarındaki ses kayıtlarını yayınladıkları için polis baskınına uğradı. Gazeteci Ceyda Karan malum çevrelerce bir kez daha linç edilmek istendi. Aydın Engin ile Murat Belge’ye suikast ihbarı yapıldı.
İstanbul metrosunda durduk yerde kalçasına demir parçası saplanan, ölümden dönen adamcağızın babası, “Allah’ın yazısı!” derken, Diyanet İşleri Başkanı açıkladı, meğer en büyük sorunumuz İslam âlimi yetiştirememekmiş. Müjde! İstanbul’da Uluslararası İslam Üniversitesi kurulacak.
Aynı alın yazısı, Yüksek Hızlı Tren hattının Sakarya-Geyve geçişindeki tünel inşaatında çalışan 33 yaşındaki Mustafa Akbaş’a da yazılmıştı. İş makinesi altında kalarak can verdi. Kimilerine “Cleveland” diyen Rab, ne hikmetse bizim memlekette hep yoksulların canını alıyor ama ne haddimize sorgulamak! Ölüm bu ülkede yurttaş olmanın fıtratında var ne de olsa! Kışa girerken yapılan zamlarla yüzde 9 daha pahalı kullanacağımız elektrik ve doğalgazı da sorgulamayız, savaş tezkeresinin olası sonuçlarını da.
Savaş, senden nefret ediyorum! Uğruna can aldığın sınırlarındanda, asılsız vaatlerle peşine taktığın aptallardan da, sayende kasasını dolduran tüccarlarından da, sana sığınarak gücüne güç katanlardan da... Ama en çok, gerçeklerin üstüne bir kara bulut gibi çökmenden, yarattığın bu ilüzyondan nefret ediyorum!
Titiz bir çalışma
Tecrübeli gazeteci, araştırmacı-yazar İlhan Taşcı’nın son kitabı “Paralel Hat / Dinlemeler ve AKP-Cemaat Kapışması”, kısa bir süre önce Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıktı. Taşcı’nın tüm kitapları gibi titiz bir çalışmanın ürünü. Türkiye’yi sarsan böcek-telekulak skandallarına özel bilgiler, belgeler, tapeler ışığında, iktidar partisi ile cemaat arasındaki çatışma ekseninden bakmış Taşcı.
Türkiye’nin telefonla en çok konuşulan ülke olduğunu biliyor muydunuz? Peki, ülkemizdeki dinleme cihazlarının envanterinin hiçbir kurum tarafından tutulmadığını? TİB’in (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) nasıl kurulduğunu? MOBESE sözcüğünün şifresini de çözüyor kitap. Bu sistemi bulan polis ve mühendislerin isimlerinin baş harflerinden oluşan MOBESE sözcüğünün B’si, Basri Aktepe’nin kim olduğunu da anlatıyor. Vay vay vay! En heyecanlı yerinde keselim ve kitabı mutlaka okuyun diyelim.