Kobani için sokağa çıkan, öldürülen Kürtlere yönelik bitmek bilmeyen düşmanlık, savaş mültecisi Suriyelilere yönelen haksız öfke... Bunlar neye hizmet ediyor?
Kobani’de yaşananları protesto etmek için sokağa dökülenler yeni bir öfke dalgasının da hedefi oldu.
Milliyetçiliğin körüklendiği bu günlerde ortamı fırsat bilen ırkçılığa, nefret söylemine dur demek gerekiyor... Mevzu tabii ki IŞİD’in ele geçirmek için tüm karanlığıyla yüklendiği Rojava-Kobani. Ve Kobani için sokağa çıkan, öldürülen, katilleri birileri tarafından neredeyse alkışlanan Kürtlere yönelik bitmek bilmeyen düşmanlık, savaş mültecisi Suriyelilere yönelen haksız öfke.
Bu kötücül havada, polisin yetkilerinin olağanüstü genişletilmesini sağlayan düzenlemenin, muhalefetin sesini çıkaramaması için yasaları devreye sokmanın, yargıda “benim hakimim-benim savcım” modelini meşrulaştırmanın tartışılmaması şaşırtıcı değil elbette. Bütün bunlar neye hizmet ediyor sorusunu Emre Can Dağlıoğlu’nun Agos gazetesi
için Prof. Sinan Özbek ile yaptığı
21 Aralık 2013 tarihli söyleşisinden bir bölümle yanıtlayalım.
“Her iki ideoloji de içinde türedikleri üretim ilişkisinin yerleşmesine, devam etmesine hizmet eder. Ama bu iki ideoloji, içinde türedikleri üretim ilişkilerinin farklı sorunlarına çare üretir, bu sorunların aşılmasını sağlar.
Milliyetçilik ve ırkçılık
Irkçılık, en temelde kapitalist toplumda köle emeği kullanılmasını meşrulaştırmanın ideolojisidir. Çağımızda köle emeğinin yerine, değişik etnik kökene sahip işçilerin konumu geçmiştir. (Benim notum... Suriyeli sığınmacılara yönelik nefret söylemi barındıran davranışları, köşe yazılarını, haberleri, linç girişimlerini hatırlayınız) Yani ırkçılık, egemen ulusun dışında kalan göçmen işçilerin ya da farklı etnik kökenden işçilerin aldıkları ücretlerin eşit olmaması, daha düşük olması ve yaptıkları işlerin daha düşük nitelikte olmasını meşrulaştırmayı sağlar. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ırkçılığın ortak bir kökene sahip olmayan insanlara yöneldiğidir. Irkçılık ulusal sınırlar içinde işlev üstlenir.
Milliyetçilik ise aynı üretim ilişkisi içinde en temelde, emek gücünü satmak zorunda olan insanları sisteme bağlamanın ve teritoryal sınırlarda bir devlet oluşturmanın etkili ideolojisidir. Bu demektirki milliyetçilik, onu kullananların ortak bir geçmişe ve kökene sahip oldukları insanlara yönelttiği ideolojidir. Milliyetçi ideolojinin temel işlevlerinden biri, ulusal sınırın dışındaki savaşları gerekçelendirmek ve geniş halk kitlelerini savaş için seferber etmektir.
Irkçılık, milliyetçilik zemininde ortaya çıkan bir ideolojidir. Dolayısıyla kapitalist üretim ilişkisi içinde, ırkçı ideolojiyle meşrulaştırılabilecek bir durum
ya da aşılacak bir sorun oluştuğunda, milliyetçilik zemininde ırkçı bir dönüşüm yaşanır. Balibar’ın da söylediği gibi, ezilenlerin kurtuluş milliyetçiliği, ezenlerin fetih milliyetçiliğine dönüşür. Nitekim böyle bir dönüşüm Türk milliyetçiliğinde de yaşanmıştır.”
Mesele bayrak, Türklük falan değil hâlâ anlamadınız mı?
Beyin egzersizi yöntemi
Ülkemizde yeni yeni duyulmaya başlayan bir beyin egzersizi yöntemi var: Neurofeedback. ABD Sağlık Bakanlığı’nın Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmış bir düzenekle beyne doğru dalgayı doğru yerde kullanması öğretiliyor. Neurofeedback’in iddialı olduğu alan ise eğitim. Hiperaktivite, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, kaygı, enerji ve performans düşüklüğü gibi sorunlar yaşayanlar bu yöntemden medet umuyorlar.
Çocukları üniversite sınavına hazırlanan bir arkadaşımdan duydum Meriç Akan’ın adını ve eğitim, danışmanlık ve neurofeedback merkezine gittim. Başıma birkaç elektrot bağladı, karşımda bir ekran. Sıradan bir film. İzlerken beynininizin verdiği sinyallere göre ekran büyüyor, küçülüyor, beyazlaşıyor, ses değişiyor. İster istemez görüntüyü ve sesi normal haline döndürmeye şartlanıyorsunuz. Bir şey yapmanız gerekmiyor. Filmi izlerken beyin dalgalarınız bilgisayarda grafik halinde görünüyor. Eski dershaneci Meriç Akan neurofeedback’le öğrencilerine hızlı okuma tekniğini öğretmeye çalışırken tanışmış. Beyin gerçekten gizemli bir organ.
Füsun Sayek anıldı
Türk Tabipleri Birliği (TTB) başkanlarından Füsun Sayek 16 Ekim 2006 günü aramızdan ayrılmıştı. Neşeli, cesur, özel bir bir kadındı. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile girdiği polemiği hatırlar mısınız? “İğneyi doktora değil hemşireye yaptırırım, doktor damarı bulamaz icabında felç de edebilir” diyen Erdoğan’a, “Canım Başbakan’a iğne yapmak istiyor” (!) sözleriyle cevap vermişti. Sayek doğduğu ağustos ayında, eşi Prof. Dr. İskender Sayek’in memleketi İskenderun Arsuz’da bu yıl 8’incisi düzenlenen Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri ile anıldı. TTB de geçtiğimiz hafta ölüm yıldönümünde andı Sayek’i. Kocaeli Üni. Tıp Fak. Dekanı Prof. Dr. Şükrü Hatun’un sunumunun başlığı onu özetliyordu: Heveslendiren Füsun Abla... Seni özlüyoruz Füsun Abla.