Siyasi iktidarın tartışmalı bütün operasyonlarda Gülen Cemaati tarafından yanıltıldığı savına inanmamız bekleniyor şimdi. Birileri hafızasını yitirmiş gibi görünse de belgeler ortada duruyor!
Geçtiğimiz haftanın gündemi tahliyelerdi. Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali var” kararının sonucu Özden Örnek’ten davanın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’a ve Dursun Çiçek’e yüzlerce kişi cezaevinden çıktı. Devrimci Karargah Örgütü davası sanıklarının, “Onunla bizi birlikte yargılayamazsınız!” diye itiraz ettiği eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da tahliye olanlar arasındaydı. Özgürlüğüne kavuşanların hedefinde “paralel yapı” var. Hükümetin tutumu ise malum... “Biz demokrasiyi savunmasaydık (!) tahliye olmazlardı.”
“Askeri vesayeti bitireceğiz” cümlesini nostaljik bir söz olarak hatırlamamız ve siyasi iktidarın bütün bu operasyonlarda Gülen Cemaati tarafından yanıltıldığı savına inanmamız bekleniyor şimdi.
Birileri hafızasını yitirmiş gibi görünse de belgeler ortada! İşte bir örnek. 21 Mart 2010’da Akşam gazetesinde yazdığım bir yazıyı özetleyerek paylaşmak istiyorum. O günlerde gazetelerin çoğunluğu bu belgeye hak ettiği ilgiyi -bence korkudan- göstermemişti. Şimdi de başka gerekçelerle görmezden geleceklerini tahmin ettiğim o bazılarına rağmen yine de hatırlatmak istedim.
Başbakan Ergenekon’u 2003’te öğrenmişti
“Çok konuşuldu, çok yazıldı. Başbakan Erdoğan kimi zaman ‘Bazı duyumlarımız vardı’ dese de ne zaman öğrendiğinin belgesini gören yoktu. İşte Savcı Zekeriya Öz imzalı bu belge, Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon’u 2003’te öğrendiğinin kanıtıdır.
Savcı Zekeriya Öz’ün Başbakanlık Müsteşarlığı’na ‘Gizli ve Çok Acele’ ibareleriyle yazdığı 20 Haziran 2008 tarihli belge aynen şöyle:
‘Cumhuriyet Başsavcılığımızca Ergenekon terör örgütü ile alakalı olarak yürütülen soruşturmada MİT Müşteşarlığı’na Cumhuriyet Başsavcılığımızca yazılan yazıya verilen
9 Mayıs 2008 tarihli cevabi yazıda, Ergenekon yapılanması ile alakalı olarak yapılan çalışmaların 19 Kasım 2003 tarihinde
Sn. Başbakan’a sunulduğu belirtilmiş olup, konu ile alakalı olarak yüksek makamınıza sunulan rapor ve belgelerin soruşturmamızın aydınlatılması açısından uygun görüldüğü takdirde dosyamıza konulmak üzere gönderilmesi, arz olunur.’
Öğreniyoruz ki, Erdoğan 15 Mart 2003’te Başbakanlık koltuğuna oturduktan sekiz ay sonra MİT kendisine Ergenekon’un belgelerini göndermiş ama hemen harekete geçilmemiş.
Ergenekon soruşturmasını başlatan olay, 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarıydı. Yani Türkiye Ergenekon’u Başbakan’dan dört yıl sonra öğrendi.
Balyoz soruşturması kapsamında tutuklanan eski 1. Ordu Komutanı emekli Org. Çetin Doğan’a Savcı, 15 Kasım 2003’te yapılan sinagog saldırılarıyla ilgisi olup olmadığını sormuştu. (15-20 Kasım 2003’teki dört saldırıda
57 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı.)
Belgeye göre MİT, Ergenekon’la ilgili bilgileri Başbakan’a 19 Kasım 2003’te yani sinagog saldırılarından sadece dört gün sonra göndermiş. Başbakan MİT’ten bilgi almadan bir gün önce 18 Kasım 2003’te Meclis’te şunları söylemişti:
‘Devletimize ya da hükümetimize, terör yoluyla verilmek istenen bir mesaj varsa, o mesajı elimin tersiyle ittiğimi ve ayaklarımın altına aldığımı buradan tüm dünyaya haykırıyorum!’
Başbakan MİT’ten bilgi aldıktan bir gün sonra 20 Kasım 2003’te bu kez İngiliz Konsolosluğu ile HSBC’ye saldırıldı.”
Erdoğan’ın elindeki belgeler neydi?
“Erdoğan, 2 Aralık 2003’te yine Meclis’te şöyle konuşmuştu:
‘Siyasi kararlılığımızı örselemek isteyen veya isteme gayreti içinde olanlar ne yaptıklarını iyi düşünmelidirler. Vakti saati geldiğinde hesaplaşmasını gayet iyi yaparız. Bunun da belgesi, bilgisi, delilleri, her şeyi elimizdedir.’
Başbakan’ın ‘belgesi elimizde’ dediği Ergenekon örgütünün belgeleri miydi?
Muhalefet, iktidarın Ergenekon’la ilgili düğmeye basmadan önce gerekli yasal alt yapıyı oluşturduğunu öne sürüyor. Buna Ergenekon iddianamesinin belkemiğini oluşturan gizli tanık ifadelerinin dayanağı 2007 tarihli Tanık Koruma Kanunu ile telefon dinlemelerinin dayanağı olan, 2006’da faaliyete geçen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı gösteriliyor. Bir de 2004 yılı sonunda yasalaşan Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu...”
Aynen Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi değil mi? “Masum değiliz, hiçbirimiz...”
Döne Otyam’ın Mardin sevdası
Bu yıl üçüncüsü yapılacak olan Mardin Bienali’nin hazırlıkları başladı. Bienalin yaratıcısı Döne Otyam. Onu, Ankara’nın en önemli sanat projeleri mekanı “m1886”dan takip edenler bilir. Son olarak Leyla Alaton’un koleksiyonundan seçkilerin yer aldığı “Alaca” adlı sergiyle adından söz ettirmişti.
31 Ağustos’a kadar açık olan sergi görülmeye değer.
Döne Otyam’ın Mardin sevdasına gelince... Sordum, anlattı: “2000’de, GAP İdaresi’nde bir projede çalışırken sergi yaptık. 10 sanatçıyı Mardin’e götürdük, eserleri ‘Sudaki Suret’ adıyla İstanbul’da sergiledik. Başka projeler derken bienal fikri doğdu. GAP İdaresi’nin o zamanki başkanı Sadrettin Karahocagil’in emeği büyüktür. Mardin ile nedenini bilmediğim bir bağ var aramda. Annemin vefatından altı ay sonra çalışmak için gittiğimde oradaki dostların sıcaklığı ile sardım yaralarımı. Belki en önemli nedeni
bu ama dostluklarım, kentin kendisi, kültürel zenginliği, hepsi anlamlı benim için. Babam Fikret Otyam özellikle Urfa ve Harran bölgesini tanıttı. Mardin de bana ondan bir miras sanki. İlk kez
12 yaşındayken babamla gitmiştim Mardin’e. Hâlâ her fırsatta koşa koşa gittiğim, tanıdıkça, içine girdikçe daha da heyacanlandığım bir sevgi duyuyorum bu kente. Mutlulukla görüyorum ki Mardinliler de bienali çok sevdiler.”
17 Ekim-17 Kasım 2014 tarihleri arasında “mitolojiler” teması ile gerçekleşecek olan Mardin Bienali’nin küratörü yok. Kalabalık bir ekip, Mardinlilerle birlikte çalışacak.