Yunanistan ve Rusya ile SİHA savaşına doğru
Kathimerini, Yunanistan'ın görece ciddi gazetelerinden biridir.
Çarşamba günü Yunan Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının Türk SİHA'larına karşı çalışma yaptığını yazdı.
Buna göre, Savunma Bakanlığı aidiyeti belli olmayan adacıklar üzerinde uçan Türk SİHA'larına karşı askeri önlemler, Dışişleri Bakanlığı da Türk SİHA'larının üretiminin ve ihracatının engellenmesi dosyası hakkında çalışıyormuş.
Askeri kısım çok ciddiye alınacak mesele değil, ancak diplomasi ayağı sıkıntı yaratabilir.
Yunanistan’ın tek başına bir ağırlığı yok ama bulabileceği destekçileri var.
Ermeni yanlısı 27 Senato üyesi altı ay önce ABD Dışişleri Bakanı'na Türk SİHA'larının üretimi ve satışıyla ilgili kısıtlama isteğiyle mektup yazmıştı.
Fransa'nın çok geride kaldığı SİHA alanında, bazı parçaların ithal edildiği Almanya'da koalisyon dengeleri nedeniyle hükümetin nasıl bir tutum alacağını dikkatle izlemek lazım.
Sadece Türk SİHA'larını kapsayan bir ihracat yasağı getirilemez ama ihracatta sorunlar çıkarılabilir.
Gelelim işin Rusya kısmına.
Rusya, Karabağ Savaşı'nda mevcut Pantsir hava savunma sisteminin Bayraktar TB2'ye karşı işe yaramadığını gördü.
Moskova, ocak ayı başında hedef tespit menzili iki katına çıkan, roket hızı artırılan Pantsir SM-SV modelini üretmeye başladı. Üç gün önce de Rus Savunma Bakanlığı Üniversitesi, SİHA'lara karşı, parça tesirli mühimmat taşıyan insansız hava aracı sürüsü sistemi tasarladıklarını açıkladı.
Türkiye de boş durmuyor elbette, elektronik karıştırıcıları etkisiz hale getiren uydu bağlantıları ve hedefi daha uzaktan, daha fazla yükle vuran mühimmat geliştirildi, daha fazlası için de çalışılıyor.
Türk SİHA'larının sahada yarattığı etkinin yansımalarını 2022'de daha çok göreceğiz yani.
Doktor göçüne dair
- Almanya’da bir doktor yetiştirmenin maliyeti 300 bin euro, İngiltere’de de 220 bin sterlin. Gelişmiş ülkeler hem bu maliyete hem de yetiştirme zaman maliyetine katlanmamak için diğer ülkelerden doktor ve sağlık personeli çalar.
- Mesele sadece para meselesi değil, uzman bir doktorun en erken dokuz yılda yetiştiğini unutmamak lazım. Üstelik bu en kısa takvim. Altı yıllık tıp fakültesinden sonra cerrahi ya da enfeksiyon hastalıklarında uzmanlık eğitimi beş yıl sürüyor, beyin cerrahisi eğitimi altı yıl.
- Türkiye, nüfusu yaşlanan bir ülke. Bugün 100 bin kişiye düşen 193 doktor sayısıyla sistem fedakârlıklarla işliyor ama nüfus yaşlandıkça bu sayı yeterli olmayabilir. Şu an devlet ve vakıf üniversitelerinde yaklaşık 110 bin doktor adayı eğitim alıyor ama unutmayalım ki bugün son sınıfta olanlar en erken üç yıl sonra uzman olabilecek.
- Hasta yakınlarının hastaya olan ilgilerini (!) sağlık çalışanlarına şiddet uygulayarak gösterme eğilimimiz, poliklinik randevusu ya da aile hekimine gitmek yerine acile gitme uyanıklığımız, sosyal yaşamı baltalayan nöbet sayıları, sağlık sektöründe yaşanan mobbing vakaları doktor göçünde önemli bir etken. Yani sadece siyasetle açıklanabilecek bir durum değil bu yaşanan.
- Hastanelerde genellikle karşımıza ilk çıkan ve tıp fakültesi son sınıf öğrencisi olan intörn doktorlar ayda sadece bin 98 lira 65 kuruş maaş alıyor, haftada üç gün de nöbet tutuyorlar. Bu bile daha fazla saygıyı hak ettiklerinin en somut kanıtı değil mi?
Masa masa, söyle bana...
Yazar, konuşur ama okumaz Türk medyası, Putin-Macron görüşmesindeki masa üzerine kalem oynatıyor.
O masanın bu kadar büyük olmasının tek sebebi koronavirüs aslında.
Ruslar, Putin ile görüşme öncesinde Ukrayna’da yüz yüze temaslarda bulunan Macron’un virüs taşımasından korktular ve o sosyal mesafeli masayı bilerek seçtiler.
Sosyal mesafe bozulmasın diye yüz yüze görüşmede ilk kez simültane tercüman kullandılar.
Mavra yapmak adına güzel fotoğraf ama siyasi ya da diplomatik bir anlamı falan yok.