Magazinin göbeğindeki konuların çoğunun ıskaladığımız dramlar barındırdığını öğreneli uzun zaman oldu.
Bunun son örneği Duygu Nebioğlu adlı genç kadın, yani Metin Akpınar’ın kızı.
Biyolojik baba olmakla, bir kız çocuğunu yetiştirmek, ona özellikle çocukluk yıllarında ihtiyaç duyduğu güveni vermek çok farklı şeyler.
Bu felsefi tartışma bir başka güne kalsın, bugün üzerinde tepindiğimiz hayatları, konunun hiç konuşmayan isminden yola çıkarak anlatalım.
Bu kişi Duygu Nebioğlu’nun annesi Suphiye Orancı...
Yani farklı ilişkiler ve farklı babalar nedeniyle herkesin namusu üzerine cümleler kurabildiği kadın.
***
Kızının anlattıklarından yola çıkarak geriye doğru gittikçe çapkın bir kadın değil, travmalar içerisinde yetişmiş bir çocuk portresi çıkıyor ortaya.
Annesi tarafından ajanslara ve ünlülerle görüşmeye götürülen genç bir kız düşünün.
Ki o kız çocuğu, daha küçük yaşta annesinin, babasına ihanet ettiğini görmüş, öz annesi tarafından korkutularak susturulmuş birisi.
Daha acısını en sona sakladım.
İnsan genç yaşlarında büyük hatalar yapabilir, doğru bir aile, hata yapan çocuğuna kol-kanat gerer ve aynı hatayı tekrar etmemesi için uğraşır.
Bizim elimizde hangi bilgi var, Suphiye Orancı, 24 yaşında, farklı babalardan 4 çocuğunu doğurmuş genç bir kadın.
Küçük yaştaki ilk annelik deneyiminden sonra ailesi yol ve sevgi gösterse hikayesi tahminen böyle devam etmezdi.
Bizim elimizdekiler evlattan çok, hayatı standardını değiştirmek için yırtma aracı olarak görülmüş gencecik bir kadını işaret ediyor.
Bir diğer bilgi Suphiye Orancı’nın annesinin kumarbaz olduğu yolunda, bunu söyleyen de yine torun Duygu Nebioğlu.
Kaç dram, kaç travma sığar bir hayata ve tüm bunlar ortada dururken oturduğumuz yerden Suphiye Orancı’yı yargılama hakkımız var mı?
★★★
Bazı insanlar hatalarıyla yüzleşmeyi, bazıları hatalarından kaçmayı tercih ederler.
Suphiye Orancı kötü de onun adını ya da ünlülerle kolaylıkla cinsellik yaşadığını birbirine anlattığını varsaydıklarımız iyi mi?
Üstteki cümlenin hedefi Metin Akpınar değil ama bu kadar bilinmez ünlü babadan çıkan gerçek, Suphiye Orancı’nın bir yerlerde konuşulduğu.
Ünlü ya da ünsüz, cinsellik yaşamak adına ilişki kurdukları kadınları, arkadaşlarına devreden “erkek” modeli bilmediğimiz bir durum değil.
★★★
“Her ne olursa olsun, bir anne evlatlarını terk etmez.”
Bu doğru ama doğru annelik modeliyle yetişmiş anneler için yapabiliriz bu genellemeyi.
Anne olmak dediğimiz şey, döllenmiş bir yumurtayı 9 ay karnında taşımak, baba olmak da bir kadını hamile bırakmaktan öte bir sorumluluk.
Çocukluğu Devekuşu Kabare’yi defalarca izleyerek geçmiş, Metin Akpınar’a hayran olarak büyümüş birisiyim.
Dava açılmadan önce 14 yıl boyunca her babalar gününde kızlarıyla buluşmuş Metin Akpınar, bunun bir değeri var gözümde.
“Koca sanatçıya başka türlü davranmak yakışırdı” vesaire çok cümle okudum.
Kimsenin hayatını, şartlarını bilmeden, oturduğum yerden yargı cümlesi kuramam, hele ki 60 yaşından sonra ikiz babası olduğunu öğrenen birinin yaşadığı şoku, pişmanlıklarını, geri getiremeyeceği yıllara dair neler düşündüğünü bilemem.
O yüzden Metin Akpınar’ın hayatı ve tercihleri üzerinde de tepinmeyi ayıp sayarım.
★★★
Nikos Kazancakis’in Zorba romanını biz daha çok filmiyle hatta filminden fazla müziğiyle hatırlarız.
Hayatı kitaplardan öğrenen bir adamla hayatı yaşayarak öğrenen Aleksis Zorba karakteri arasındaki farklar çok sır barındırır.
Mesela yaşam tutkusu, mesela mutluluğu bulmak üzerine oldukça öğretici cümleler vardır kitapta.
Ama karakter arasındaki bir konuşma hiç aklımdan çıkmaz:
Hayatı kitaplardan öğrenen anlatıcı, “Daha fazla bela istemiyorum” der, Aleksis Zorba cevap verir:
“Hayat beladır. Sadece ölüm değildir. Hayatta olmak kemerini çözmek ve belayı aramaktır.”
Bu cümleden sonra anlatıcı kendi hayatına döner ve şu cümleyi kurar, “Bir kadına âşık olmakla, aşkla ilgili bir kitap okumak arasında seçim yapmak zorunda kalsaydım, o kitabı seçerdim.”
Herkesin hayata bakışı, hayattan beklentileri farklıdır, kendi doğrularımızı, başkalarının da doğrusu haline getirmeye çalışmak, geçmişi ıskalayarak anı yargılamak gibi hatalar yapıyoruz hepimiz, bu yazdığım konu da işte tam da bu söylediğim hatalarımızdan birisi...