Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetiminde hazırlanmış “gizli” bir rapor var.
Gizli ama merak edenler internet ortamında bulabiliyor.
Rapor, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra, bir önceki Başkan Görmez döneminde hazırlanmış ama Görmez “İstihbari dili var” diye raporu sahiplenmemiş.
Bir tarikat hocasının, selefi gruplar silahlanma ve iç savaş üzerine cümleler kurduğu bir dönemde geldi bu rapor aklıma.
Cübbeli Ahmet’in, Milli İstihbarat Teşkilatı ya da diğer istihbarat birimlerinden daha fazla bilgiye sahip olmasına imkân yok.
Savcılık ifadesini alacak ama benim canımı sıkan başka bir görüntü var.
Cübbeli Ahmet ülkenin geleceğine dair cümleler kurarken, görevi Türkiye’de İslamiyet’in doğru öğretilmesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı bu konularda hiç ses çıkarmıyor.
Diyanet’in sahiplenmediği “gizli” raporda Selefi Söylem 7 ayrı başlıkta incelenmiş.
Aralarında DAEŞ’e karşı olanlar da var, fikren yakın duranlar da...
Raporu kaleme alanların İslami bilgisini yetersiz buldukları isimler de var, “demokrasiyi din, oy vermeyi ibadet” sayan gruplar da...
Ama sadece Selefi Söylem kısmını değil tamamını okumak gerekir bu raporun.
Mesela kendilerinden olmayan imamın arkasında namaza durmayanlar da var, hoparlörden ezan okunmasına karşı çıkanlar ya da Allah ile kul arasındaki ilişkide mutlaka bir “rehber” olması gerektiğini söyleyenler de.
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı tartışmaları genellikle bütçesinin büyüklüğü üzerinden yapılıyor.
Diyanet’in işlevini bütçesi üzerinden tartışmak saçma.
Ancak İslamiyet doğru öğretilmeyince, silahlanan selefi gruplardan çocuklara cinsel saldırıda bulunan tarikat liderlerine, halkın temiz inancını sömüren üfürükçülere kadar çeşit çeşit grup türüyor.
Sayın Başkan, Ayasofya Camii’nin açılışında okuduğunuz vakfiyedeki laneti, bu İslamiyet’i çarpıtan gruplara karşı da seslendirseniz en azından.
Ramo ve 11 yaşındaki çocuk
RTÜK ile Show Tv’de ekrana gelen Ramo dizisinin başrol oyuncusu Murat Yıldırım arasında bir tartışma yaşandı.
O gün yazmıştım, bugün de tekrar edeyim, Halil Sezai, hepimiz kadar şiddete meyilli, hepimiz kadar maganda.
Bu ülkenin sağlık emekçileri, yaralıları sedyeden yatağa ya da ameliyat masasına almak için kullanılan turuncu taşıyıcıları kalkan yapmak zorunda kaldı.
Bir ameliyathane kapısını bir kale kapısını savunur gibi savundular; bir canı kurtarmaya çalışırken, kurtarmaya çalıştıkları kişinin yakınlarından da kendi canlarını korumaya çalıştılar.
Yazık, çok yazık...
Maske, düğün, çalışma...
Pazar günü İstanbul’un önemli ilçelerinden birinin nikâh salonunun önünden geçtim. Bahçe iğne atsan yere düşmeyecek haldeydi. Kısıtlama varsa da oradakilerin haberi ve onları uyaran kimse yoktu.
Ilıca’daki çalışma ikazımın ardından Gediz Elektrik, bölgedeki tüm taşeron çalışanlarına da maske taktırdı. Sıcakta maskeyle çalışmak kolay değil ama sağlığınız için bu şarttı emekçi arkadaşlar.
Arabasında tek başına yolculuk ederken maske takmayanların “EDS” kameralarıyla tespit edileceği ve adreslerine para cezası yollanacağını söyleyen polis arkadaşlar var. Doğru mu bilmiyorum ama doğruysa yargıdan döner böyle bir uygulama.