Milli Eğitim Bakanlığı, özel okulların 15 Ağustos’tan sonra 3 haftadan az olmamak üzere telafi eğitimine başlamasına karar verdi.
Yani şanslı azınlığın çocukları, okulların kapalı olduğu dönemdeki eksiklerini kapatabilecek, devlet okuluna giden çocukların o şansı olmayacak.
Eğitimde fırsat eşitliği haklı ve kıymetli bir slogandır ve sadece slogan olarak kalmamalı.
Bu karar özel okullar ile veliler arasında yaşanan para tartışmasını bitirmek için alındı muhtemelen.
Ticari bir tartışmanın tarafı olmamak adına Milli Eğitim böyle bir karar almış olabilir ama fiziki şartlar bu takvime uygun değil bir sürü okulda.
Mesela bir kısmı dershaneden bozma özel okuların sınıflarında klima yok ve ağustos ortalama sıcaklığı 35 derece olan illerimiz var.
Fiziki şartların özel okulları bile zorladığı bir takvime devlet okullarını almamak ilk başta doğru bir karar gibi gelebilir herkese.
Oysa özel okullar uzaktan eğitim yaptılar, öğrenciler öğretmenleriyle buluştu bir şekilde.
Eğer telafi eğitimi mutlak gerekiyorsa önce devlet okullarından başlamak gerekirdi.
Günde 8 saat eğtim veren kolejlerden mezun çocuklarla, birleştirilmiş sınıflarda yarım gün ders gören çocukları aynı sınavlara sokuyoruz zaten.
Sadece özel okulları kapsayan telafi eğitimi kararları bu adaletsizlik çıtasını daha da yükseltir.
Eğer devlet okullarında da telafi eğitimi yapılacaksa, bunun iletişimini düzgün yapmak, özel ve devlet okulları takvimini aynı gün açıklamak gerekirdi.
Sonuç olarak çocuklara adalet duygusu vermek, matematik, fizik, kimya öğretmekten çok daha önemli.
‘Yaşamak’ bu kadar sefil olmamalı
Eskişehir’de bir “anne”, mahkeme karşısına çıktı.
Kocasını aldatmasını geçtim, 14 yaşındaki kızının çıplak fotoğraflarını yollamış adama, kızının gözü önünde adamla cinsel ilişkiye girmiş, aynı gün adam annenin gözü önünde 14 yaşındaki kıza fiziksel tacizde de bulunmuş.
Bu “anne” mahkemede birlikte olduğu adamın silahı olduğu, tehdit edildiği için tüm bunları yapmak zorunda kaldığını anlatmış.
Yaşamak bu kadar sefil bir hale nasıl getirilir hiç anlamadım. Hayatımda ilk kez, bir ifadeyi okurken, birden çok kere “Ölsen daha iyiymiş” derken buldum kendimi.
Çocuk doğuran her kadın “anne” değildir, çocuğu olmayan kadınlar da “anne” olabilir diye çok yazmıştım, bu da ispatı oldu.
Irkçılık sadece siyahlara karşı değil ki...
ABD’de yaşanan olaylara bakarak, ırkçılığı lanetleyen mesajlar, yazılar paylaşılıyor her tarafta.
Irkçılık sadece siyahlara karşı olmuyor ama.
Senin gibi olmayandan nefret etmeye başladığın ya da başkalarına dair genellemeler yaptığın an sorun başladı demektir.
ABD’de hüküm süren “Tüm siyahlar suç işlemeye yatkındır” anlayışının benzerleri yok mu bizim coğrafyamızda?
Çok uzun yıllar boyunca Romanlar tarafından çalınmakla tehdit ederek büyütülmedi mi çocuklar?
Türkiye’de yaşayan tüm “Suriyeliler”in suç olaylarına karıştığı fikri acaba ne kadar doğru?
Kürt kökenli herkesin terör örgütünü desteklediğini zannetmek bir genelleme ve hata değil mi?
ABD’de siyahlara karşı hüküm süren ırkçılığa karşı çıkmak yetmez, ırkçı tüm fikirlerle mücadele etmek gerekir.
Şezlongun kadar konuş
Eskiden Bodrum deyince tanesi 70 lira olan lahmacun gelirdi aklımıza. Bu sene kişiye özel şezlong fiyatları belirleyecek gündemi.
İki kişi günlüğü bin liradan şezlong da var, 3 şezlong, bir masa, maksimum 4 sandalye, 2 plaj havlusu, taş fırından sipariş ve meyve sepeti dâhil aylık 48 bin liralık paketler de...
Otel fiyatlarından ayrı bu paketlerin fiyatı, rakamlara bakıp da kafanız karışmasın.
Bodrum sadece bir tatil cenneti olmaktan görgüsüzlük merkezi olmaya ilerliyor koşar adım.
Milyonlarca insanın asgari ücretle iş bulmaya çalıştığı bir ülkede, bu açıklanan paketler için utanmaktan başka şey gelmiyor maalesef elden...
Hayat daha normalleşmedi
Henüz Eda Taşpınar’ın sahillerde bikinili bir pozunu görmedik,
Sibel Can’ın kaç kilo verdiğine dair tek bir haber çıkmadı,
“Alaçatı neden karşısındaki Sakız Adası’ndan kat ve kat pahalı?” haberleri başlamadı,
Süreyya Yalçın 7 kilogram ya da üstü elbiseleriyle henüz sahillere inmedi.
Yani hayat henüz normalleşmedi.