Fotoğrafını gördüğünüz genç adam bir rüyayı yaşıyor.
Adı Pedri, İspanya 2. Ligi’nden bu sezon Barcelona’ya geldi, geleceğin Iniestası’yı deniliyor ona.
Tüm dünya Pedri’nin gol de attığı Şampiyonlar Ligi maçına taksi ve elinde plastik poşetle gelmesini konuşuyor.
Benim aklıma gelense, Emre Belözoğlu’nun 17 yaşına dair anıları.
Daha ehliyetini almadan satın alıp, kullanmaya başladığı lüks otomobile, Fatih Terim el koymuştu.
Terim o gün, 17 yaşındaki Emre’nin arabasının anahtarlarını almasa, bugün, bir Fenerbahçeli olarak gurur duyduğum “Kaptan” efsanesi doğmayacaktı belki de...
Naylon poşet denilince de aklıma, ilk parladığı dönemde Arda’ya her yeri damgalı, lüks çanta hediye eden abileri geliyor.
Markayla, arabayla değer bulma çabası o kadar yoğun bir hale geldi ki sahip olduklarımız aslında bize sahip olmaya başladı.
Grip aşısında risk hesabı
Bilim insanları hapşırıkla koronavirüsün ortalama
8 metre ileriye gidebildiğini tespit ettiler.
Tek bir öksürük virüslü 3 bin damlacık bırakırken, tek bir hapşırık, yaklaşık 30 bin damlacık bırakıyor.
Sağlık Bakanlığı, grip aşısında kronik rahatsızlığı olanlara ve 65 yaş üstü kişilere öncelik verme kararı aldı.
Bu karar normal bir zaman için doğru da pandemi döneminde evden daha az çıkan 65 yaş üzerine mi öncelik verilmeli yoksa işi gereği insanlarla çok daha fazla temas halinde olanlara mı?
Kanser ya da KOAH hastalarının risk grubunda olmamasına dair eleştiriler de eklenince, grip aşısı işinde sil baştan yapmak daha doğru olacak gibi.
Hababam Sınıfı’nı seyrederken gözleri dolanlar
Kızımla, Hababam Sınıfı filmlerini seyrediyorum bu sıralar, HD halleriyle var filmler internette.
Sonunu bilsem de, kızıma da söylesem de fark etmiyor, bazen kahkahalar atıyoruz, bazen gözlerimiz doluyor.
Sahi kaç kişi kaldı Hababam Sınıfı izlerken gözleri dolan?
Kızım Fenerbahçeli, bir baktım Galatasaray sahaya çıkarken “yuh” çekiyor. Rakibimize saygı duymamız lazım, neden yapıyorsun dedim, “Galatasaraylı arkadaşlarım da bizim takımımıza yuh çekiyorlar” diye cevapladı beni.
1988-89 sezonunda, Galatasaray, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Avusturya’nın Rapid Wien takımını elemişti.
Fenerbahçe taraftarıyım ve elimde Türk bayrağıyla, Mağusa’daki Barış Gücü Kampı’nın önüne ilk koşanlardan birisiydim.
O dönem Avusturyalı askerler görev yapıyordu
o kampta.
Sahi, kaç kişi kaldı, taraftarı olmadığı hatta ezeli rakibi olan, bu ülkenin bir takımı, Avrupa Kupası maçı oynarken, kalbi Türkiye’den yana olan?..
Murathan Mungan’ın yazdığı, Müşfik Kenter’in oynadığı, Bir Garip Orhan Veli’nin videolarını izliyoruz kızımla. Armonisi çok hoşuna gidiyor, “Bedava yaşıyoruz bedava” şiiri dilimizden düşmüyor.
Geçen gün, “Baba acı da olsa su şiirde bedava ama biz hep para ödüyoruz” dedi kalakaldım.
Sahi kaç kişi kaldı, plastik topla oynanan futbol maçının ardından ağzımızı çeşmeye dayayıp da kana kana su içtiğimizi hatırlayan? Yaşlanma alameti saymayın ama internetsiz, telefonsuz, daha mutlu çocuklar olarak yaşamadık mı biz?
Mesele rant meselesi aslında
İstanbul’da korsan taksi sayısı binlerle ifade ediliyor.
İstanbul’da korsan taksi sayısı binlerle ifade ediliyor.
Polis, yakalamak için çok uğraşıyor, korsan taksi sahipleri de İstanbul dışı plakalı araçlar alarak yakalanmamaya çalışıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 5 bin adet kiralık taksi plakası projesi, korsan taksilerin önüne geçmek için bir çare olabilir ama bu projeye de en çok taksi plakası sahipleri karşı çıkıyor.
Taksi meselesini konuşurken yaptığımız en büyük hata plaka sahipleri ile taksi şoförlerini ayırmamamız.
Yevmiye, yakıt, yıkama gibi günlük giderlerini ve kendi ödedikleri sigorta primlerini de düşünecek olursak, taksi şoförlerinin eline kalan para yok denecek kadar az.
Buna karşılık, plaka sahipleri günlük-aylık ciddi paralar kazanıyor, plakanın değerlenmesinden de ayrı bir rant elde ediyorlar.
Plaka sahipleri şoförlerin evlerine daha fazla ekmek götürmesi değil, elde ettikleri rantı koruma derdindeler.
O yüzden tartışmanın, emekçinin hakkının korunmasıyla hiç alakası yok.