Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bir bardak çay içimi sürede, medeni bir sohbet.
Gelecek hafta yürütmenin başındaki Cumhurbaşkanı ile ana muhalefet partisi lideri arasında yapılacak bir görüşmenin haberi.
Gayet normal, gayet medeni, demokratik sistemin düşmanlık değil, siyasi rekabete dayandığını gösteren bir tablo.
Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceği için muhalefet yapmaktan vazgeçmeyecek,
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özel’i kabul ettiğinde, Cumhur İttifakı’na katılması için davette bulunmayacak.
Türkiye’de yeni bir anayasa arayışı var ve bu arayış bir uzlaşı gerektiriyor. İki isim özellikle bunu konuşacak.
Asla iç siyaset malzemesi olmaması gereken devlet politikalarıyla ilgili bir konuşma olur mu, bilmem, keşke olsa.
★★★
Aralık 1945’te Çankaya Köşkü’nde Celal Bayar’ı kabul eden İsmet Paşa, irticaya izin vermemesi ve dış politikada birlikte hareket etme şartıyla Demokrat Parti’nin kuruluşuna yeşil ışık yaktı.
Devlet politikası olan konuların iç siyaset malzemesi yapılmaması hassasiyeti bir zamanlar siyasetin olmazsa olmazı durumundaydı.
Adalet Partisi Genel Başkanı olduğu 1970’li yıllarda Süleyman Demirel, Ecevit’in kurduğu hükümetlere sadece dış politika, özellikle de Kıbrıs konusunda destek verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ocak 2009’da, Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One Minute” dediğinde, ana muhalefet lideri ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir temsilcisine, bir başbakana, bir cumhurbaşkanına yöneltilecek haksızlık karşısında hepimiz tavır takınırız” demişti.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını uluslararası güvence altına alan anlaşma için “Ne işimiz var Libya’da” diye sorabilen siyaset anlayışı Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine ait bir tutumdur.
CHP, terörü Türkiye toprakları dışına çıkaran, Suriye’de terör koridorunu bozan, tezkerelere sadece Kılıçdaroğlu döneminde ret oyu verdi.
★★★
Deniz Baykal’ın dış politikadaki duruşunu saygıyla andım ama siyasi hayatı için aynı şeyleri söyleyemem.
Tüm siyasi hayatı genel başkan olma çabasıyla geçmiş bir isimdir Baykal.
Aralık 1974’te başlattığı 5’ler Hareketi, CHP’nin Kasım 1976, Mayıs 1979, Kasım 1979 kurultaylarına damga vurdu.
Baykal bu kurultayların tamamında kaybetti, sonra askeri darbe dönemi yaşandı, sonra SHP dönemi geldi.
SHP’de tam 3 kere genel başkanlığa aday oldu Deniz Baykal, 3’ünde de seçilemedi.
Eylül 1992’de CHP yeniden açılırken, 1979’daki son kurultayın delegelerinin oylarıyla Erol Tuncer’i mağlup etti ve genel başkan oldu.
Çok seçim başarısızlığı yaşadı, 1999 yılında parti baraj altı kalktığında çok sevdiği genel başkanlık koltuğunu da bıraktı.
★★★
Tüm siyasi ömrü genel başkanlık mücadelesiyle geçen Deniz Baykal son istifasından sonra alternatif bir genel merkez kurmadı.
Baykal’a yakın olan siyasetçiler gazetecilere “ Deniz Bey programa katılırsa yeni genel başkan gölgede kalır” cümleleri kurmadılar.
Deniz Baykal, demokrasi sözünü tuttu, delegenin üzerini çizip, genel başkan yardımcılığı koltuğundan indirdiği isimlere, aynı yetkileri kullandıkları, farklı unvanlar vermedi.
Deniz Baykal, Anayasa taslaklarında, Türklük tanımına yer vermeyen, idari yapıda federatif sisteme övgüler düzenleri partiye davet etmedi, Taraf Gazetesi’nde FETÖ Lideri için “Modern zaman şamanı” diye övgü dolu yazılar kaleme alanları 5 yıl genel başkan yardımcısı sonra da milletvekili yapmadı.
Türkiye’deki siyasi düşmanlığın tekrar siyasi rekabet havasına sokulması ihtiyacı var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Özgür Özel, bunun adımını atıyorlar ve tek itiraz Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geliyor.
Şaşırtıcı değil ama üzücü...