Facebook’un ilk kullanılmaya başladığı yıllarda ilginç bir araştırma sonucu okumuştum. Araştırma kadınların eskiden yataktan kalkar kalkmaz aynaya baktıklarını ama Facebook’tan sonra ilk iş olarak telefonlarının ekranına baktıklarını söylüyordu.
Kolay iletişimin cicim yıllarıydı o zamanlar, her dilediğimizde her istediğimiz kişiye ulaşmak hoşumuza gidiyordu.
O köprünün altından çok sular aktı, birilerine erişme hakkının aynı zamanda başkalarına bize erişme hakkı verdiğini de öğrenmiş olduk.
Bugün sinema salonlarında, şirketin Whatsapp grubundan bir mesajı kaçırır mıyım acaba diye endişe edip, telefonun ekranına bakan, mesaj yazan, bir yerde şarjı biter ya da telefonu çekmezse diye endişe eden milyonlar dolaşıyor aramızda.
Özellikle beyaz yakalı çalışanların en korktuğu şey, ofisten gelen bir mesaja ya da soruya zamanında yanıt verememiş olmak.
Türkiye’de daha yasal altyapı ve içtihat henüz oluşmadı ama dünya bu rahatsızlıkla ciddi anlamda mücadele etmeye başladı.
Artık bırakın telefonunuzun kapalı olmasını, çevrimiçi olsanız bile patrondan ya da yöneticiden gelen mesajı okumak ya da yanıtlamak zorunda değilsiniz.
****
Belçika iş ve özel hayat sınırları birbirine çok fazla karıştığı için yeni bir yasal düzenleme yaptı. 20’den fazla çalışanı bulunan şirketlerde çalışanlar mesai saatleri haricinde işle ilgili gelen mesaj ve elektronik postalara cevap vermeme hakkına sahip oldular. Bu konuda yasal düzenleme yapmış başka ülkeler de var.
Örneğin, Fransa’da 50’den fazla çalışanı olan şirketlerin personeli mesai saatleri dışında gelen elektronik postalara cevap vermeme hakkını elde etti. İletişimi kesme hakkıyla ilgili olarak şirketlere bir tüzük hazırlanması mecburiyeti getirildi. İrlanda Nisan 2021’de çalışan sayısı sınırı koymaksızın irtibatı kesme hakkını tanıdı çalışanlara. Kanada’da bu konuda çalışan bir komisyon oluşturuldu, Arjantin çalışma yasasını değiştirdi.
Geldiğimiz nokta da iş ve özel hayatın bir sınırı olması gerektiği fikri tüm dünyada daha fazla taraftar topluyor. Bu fikrin hiç konuşulmadığı ya da akıllara dahi gelmediği ülke ABD olduğu için insanlığın daha gideceği çok yol var.
****
Fakat sadece ülke parlamentolarının insafına kalmış bir durum değil iş yeriyle irtibatı kesme hakkı.
Mesela Fransız Renault, elektronik posta ve telefon bağlantılarını akşam saatlerinde ve hafta sonu sınırlandırıyor uzunca bir süredir. Alman Wolkswagen işi bir adım daha ileriye götürmüş, belirli saatlerde ve hafta sonlarında sunucularını kapatıyor, kimse
kimseye mail atamıyor.
Başka sektörlerden başka şirketler de var benzer önlemler alan. Türkiye’de çalışanın irtibatı kesme hakkı hiç gündeme gelmedi ama çalışanın iş saatlerinde sosyal medya hesaplarını kontrol etmesi, özel mailinden yazışmalar yapması yani sanal dünyayla irtibatı kesmemesi işten atılma nedeni olabiliyor. Bu konuda yasal bir düzenleme olmadığı için Yargıtay kararlarıyla bir içtihat oluşturulmaya çalışılıyor.
Sadece yasa çıkarmak sorunları çözmeye yeterli olmuyor ama çalışma yaşamı kültürümüz ve işsizlik oranları belirliyor uygulama alanını.
****
Varsayalım ki Türkiye’de çalışana irtibatı kesme hakkı veren bir yasa çıkarıldı ve şirket genel müdürü gece yarısına yakın bir saatte çalışanların olduğu bir gruba mesaj attı.
Yasal hakkım var diye o mesajı bırakın cevaplamayı, okumayan çalışanın hali ne olur?
Daha da kötüsü, yasal hakları olmasına rağmen insanlar genel müdürden gelen mesaja mutlaka yanıt verirler zira işinden olma ve uzunca bir süre iş bulamama korkusu yaşıyorlar.
Genel müdür ve çalışanlardan bir mimarlık ofisi örneğine gidelim isterseniz.
Ofisin sahibi mimar bir projeye dair Whatsapp grubunda bir mesaj yazdığında çalışan mimarlar ne yapacak?
O kadar kontrolsüz ve ihtiyacı düşünmeden mimarlık fakültesi açtık ve mezun verdik ki bir ofis çalışanı için geçerli olan işten atılma ve iş bulamama korkusu artık her meslek dalı için geçerli hale geldi. Kontrolsüz mezun verince, bugün asgari ücretle çalışan mimarlarımız oldu.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama hepsi aynı kapıya çıkıyor; işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde çalışanların hakları sadece yasal düzenlemelerle korunamaz. Çalışan, kovulduktan ve iş mahkemesi iki yıl sonra karar verdikten sonrasını değil, aradaki zamanı, ödemelerini, kirasını düşünmek zorunda kalır.
****
Çalışma yaşamında bu tür kararlar alabilmek için kurumsallık da son derece önemli.
Türkiye’de kaç şirketin kriz planı var acaba diye sorsam… Neyin acil olduğunu, acil olan konunun ilgi alanlarına göre kimlere haber verilmesi gerektiğini belirlemiş ve planını yapmış kaç şirket vardır acaba?
Bir başka örnek… Küreselleşme sonucu oluşan çok uluslu şirketlerde zaman farkları o kadar büyük oluyor ki, birinin mesai saati diğerinin özel hayat saatine geliyor, standartları kim, neye göre belirleyecek?
Kâğıt üzerinde çok şık ve insani duran yasa maddeleri uygulanmadığı zaman bir anlam taşımıyor.
Yıllık izne çıkmamayı marifet sayan yöneticiler belki eskide kaldılar hatta bilanço yükü olmasın diye çalışanların yıllık izne çıkmaları da mutlaka sağlanıyor ama bir düşünün, son çıktığınız izinde şirket mailleri ya da Whatsapp gruplarından gelen mesajlara kayıtsız kalabildiniz mi?
İnsan kendi icat ettiği şeylerin kölesi oldu bir kez daha ve cep telefonu dediğimiz aygıt aslında bir çağdaşlık sembolü değil modern köle halimizin boynumuzdaki halkası...
Anlar...
1910, ayakkabı tamircisi: Tüketerek mutlu olma felsefesi bu kadar yayılmadan önce her mahallede ayakkabı tamir edecek birilerini bulmak mümkündü. 1910’da İstanbul’da sokakta tamir ediliyormuş ayakkabılar. Enflasyonla beraber yine açılır demek kolay değil zira kaç tane usta kaldı ki ayakkabı tamir edebilecek?
1900’ler, Şişhane: O merdivenlerden düşmeden çıkmak ne kadar zor olmuştur acaba? Bugün Beyoğlu Belediyesi’nin olduğu binaya doğru ilerlemek çok daha güçmüş eskiden.
1970’ler, Yeşilköy: İstanbul’dan bir günde 1300’ten fazla uçağın iniş-kalkış yaptığı dönemden çok uzakta, günde belki 30, belki 50 iniş kalkış yaşandığı bir dönemde Yeşilköy Havalimanı.
Haftanın fotoğrafı - Meçhule bakış
Haklı bir dava için kendisinden güçlü olan direnen herkes kahraman mıdır? Genel olarak evet ama gücü eline geçirdiğinde kendisinden farklı gördüğüne yaşam hakkı tanımayacaklarını bildiklerine kahraman demek de gelmiyor içimden. Azovstal’daki çelik tesislerinde uzunca süren bir direnişin ardından teslim oldu Ukrayna askerleri. Nazi sembolleri kullanan ırkçı Azov Taburu mensubu askerler de vardı aralarında. Camdan bakış bir bilinmezliğe gidişin tüm izlerini taşıdığı için haftanın fotoğrafı oldu zaten.