Bugün tüm dünyada Anneler Günü kutlanmıyor aslında, mesela İngiltere’de mart ayının ilk pazar günü kutlanır Anneler Günü.
Biz, 1955 yılından beri, kökeni ABD’ye dayanan Anneler Günü’nü kutluyoruz.
ABD’de Anneler Günü’nün doğuş hikâyesi 1908 yılında kilisede düzenlenen bir anma ayiniyle başlar.
Batı Virginia eyaletinde yaşayan Anna Jarvis adlı bir kadının, ölen annesi ve hayatını kaybetmiş tüm annelere adadığı anma ayini ve ardından başlatılan kampanya sonucu 1914’te Başkanlık kararnamesiyle resmi hale gelir.
1908’de, ilk ayinin düzenlendiği mayısın ikinci pazarı da değişmez Anneler Günü tarihi olur.
Fakat ölen annelerini anma etkinliği, serbest pazar ekonomisi içerisinde başka bir hale döner.
1920 yılında ilk Anneler Günü kartpostalı basılır ve arkası çığ gibi gelir.
Bu iş o kadar kontrolden çıkar ki günün başlatıcısı Anna Jarvis de Anneler Günü’nde pazarlanan ürünlerin boykot edilmesini ister ama etkisi olmaz.
Bu işin Türkiye’de de ne kadar çığırından çıktığını anlamak için biraz geçmişe bakmak yeterli olur aslında.
1955’te, Erzurumlu Nene Hatun’u “Yılın Annesi” seçen Türkiye, 2003 yılında, dizide çocuklarına iyi annelik yaptığı gerekçesiyle, o tarihte daha anne olmamış Pınar Altuğ’u “Yılın Annesi” seçmişti...
Doğurmak başka şey, anne olmak başka
Döllenmiş yumurtayı 9 ay karnında taşıyıp, doğumdan sonra bebeğe bir süre süt vermek “anne” yapmaya yetmez insanı.
Anne demek kendinden vazgeçme halinin özetidir bizim için. Oysa, doğum yapmış bir sürü kadının anne diye anılamayacağı bir sürü örneğimiz var bizim...
- Mesela kocası ve kayınbiraderi, töre gereği, içeride kızını öldürürken, komşular çıkan sesleri duymasın diye televizyonun sesini açan bir kadın için anne demek mümkün mü?
- İstanbul’da gizlice doğurduğu bebeğinin bakımsızlıktan ölümüne neden olan, bebeğin cesedini gizlice bir yere gömüp, sonra sokak hayvanlarının bulup, parçalamasına neden olan kadına anne demeye varır mı dilimiz?
- Aydın’da 10 aylık bebeğin odasında sevgilisiyle uyuşturucu içip, bebeğin duman yüzünden hastanelik olmasına neden olan kadına yakışır mı o sıfat?
- Ayrıldığı eşiyle Samsun’da yaşayan oğlunu Van’a kaçırıp, orada matkapla elini delen, çocuğu sevgilisiyle beraber Van Gölü’ne atmayan çalışan kadın, sadece doğum yapmış bir kadından fazlası olabilir mi?
- Eskişehir’de, 14 yaşındaki kızını kendi sevgilisiyle birlikte olmaya zorlayan, sevgilisine kızının çıplak fotoğraflarını gönderen kadına anne demeye varır mı diliniz?
- Adana’da 13 yaşındaki kızını 5 lira karşılığında cinsel ilişki için erkeklere satan kadın ile “anne” tanımlaması aynı cümlede kullanılabilir mi?
- Her doğuran kadın için anne diyemeyiz, ama doğursa da doğurmasa da, bir çocuk için kendi hayatından, bencil yanlarından vazgeçen her kadına anne diyebiliriz. Hepsinin Anneler Günü kutlu olsun...
Pardon ama...
Bugün sosyal medyada anneliğin kutsallığı üzerine özlü sözler paylaşan bir sürü adam,
Yarın ve sonraki günlerde, trafikte, bireysel olarak,
Ya da futbol seyircili oynanmaya başladığında stadyumlarda, toplu olarak,
“Ananı ...” diye küfürler edecek.
Sadece kendi annesini seven, önemseyen adamlar ülkesinde böyle yaşanacak Anneler Günü...
Hayvanlardan öğrenilecekler var
- Anne timsahlar, yavrularını diğer canlılardan koruya-bilmek için ağızlarının içinde taşırlar. Bu süre zarfında kendileri de savunmasız kaldığından tehlike bölgelerinden uzaklaşmayı tercih ederler.
- Anne çitalar, yavruları ölü doğsa bile onu yaşatmak için ellerinden geleni yaparlar.
- Anne goriller yavrularını ilk 4 ay sırtlarında taşırlar, 6 yıl boyunca yanlarından ayırmazlar.
Livaneli gibi olmak
Dün Zülfü Livaneli’yi konuk ettim televizyon programıma.
Dünyanın aydın sorunundan söz ettik, büyük dediğimiz ülkelerin silaha sağlıktan çok daha fazla para harcadığından da...
Zülfü Bey, bir arkadaşının, koronavirüsle mücadele Almanya’dan sonra en başarılı ülke Türkiye dediğini anlattı kendisine yayında.
O konuşurken bir kez daha fark ettim ki doğruya doğru, yanlışa yanlış demek,
Her şeye muhalefet etmeyi marifet sayan anlayıştan çok daha saygın ve inandırıcı oluyor...