Sadece bir an düşün,
Anadolu, Yunan, Fransız, İtalyan işgali atında kalsaydı bir sürü cami kiliseye dönecekti tahminen.
Ve İstanbul işgal altında kalsaydı, Ayasofya belki yeniden kilise haline getirilecekti...
Hâlâ, Ayasofya Camii oldu sevincinden Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmek istiyor musun?
Sadece bir an düşün,
Bir Yunan, bir İngiliz ya da bir İtalyan’ın Atatürk’e hakaret etmesi anlaşılabilir bir durum da,
Türkiye’de yaşayan biri Atatürk’e hakaret ettiğinde kimlerle hangi çizgide buluşmuş oluyor?
Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmek zorunda değilsin elbette.
Fakat yendiği düşmanlarının bile saygı duyduğu bir lider sözünü ettiğimiz adam.
Yunanistan Başbakanı Venizelos’a bak mesela.
Sonra bir an düşün, halen Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmeye vicdanın izin veriyor mu?
Direkten dönen ülke
Doğu Akdeniz’deki egemenliğini korumak için Libya stratejisini geliştiren ve uygulayan bir Türkiye olabilir miydi acaba?
Suriye’de kurulması için uğraşılan, İran’a düşman, İsrail’e dost bir uydu devlete karşı iki büyük operasyon yapılabilir miydi?
Kuzey Irak’ta terör geçişlerinin engellenmesi için Haftanin ya da Hakurk bölgelerinde uzun zamandır devam eden operasyonlar yapılabilir miydi?
Bugün Kandil üzerinde uçan SİHA’lar 15 Temmuz başarılı olsaydı hangi şehirde tepemizde uçup, darbeye karşı olanları hedef alırdı?
İktidarı beğenmiyor, hatta politikalarından nefret mi ediyorsun, en geç 2023’te seçim ve oylarınla iktidarı değiştirme ihtimalin var.
Peki ya nereye evrileceği belirsiz, aidiyeti başka o cunta başarılı olsaydı, bir daha sandık görür müydük acaba?
15 Temmuz neden bayram sorusunun cevabı aslında yukarıdaki sorularda gizli.
Şakası yok, direkten döndü Türkiye...
Çocuklar, siteler
15 Temmuz 2016’dan sonra Adı Ömer oldu binlerce çocuğun...
Oğulları, Özel Kuvvetler Komutanlığı girişinde darbeci generali indiren Ömer Halisdemir kadar memleketini sevsin, ülkesine faydalı olsun istedi aileler.
Dualar ettiler bunun için.
Sonra uyanıklar çıktı ya da utanmazlar daha doğru bir tanımlamayla...
“Adını yaşatıyoruz” bahanesiyle yaptıkları sitedeki daireleri satmak ya da ürünleri pazarlamak için Ömer Halisdemir’in adını kullanmaya kalktılar.
Zaman ileri gider ama insan ne kadar ilerler sorusu tartışmalıdır ya,
Ulubatlı Hasan’ı pazarlama unsuru yapmamış bir milleti utandırdı bu bir avuç uyanık, utanmaz.
Hatırladıkça öfkeleniyor insan...
Yollar kesişir bazen...
15 yaşındaki Halil İbrahim Şanlıurfa’da doğmuş, sonra İstanbul’a gelmişti. Ortaokuldan sonra okumadı, bir oto tamircisinde çalışmaya başladı.
En büyük hayali tamirhaneye gelen arabalar gibi bir arabaya sahip olmaktı tahminen...
16 yaşındaki Abdullah Tayyip, çok daha farklı bir hayata hazırlanıyordu.
İyi bir okulda okula gidiyordu.
Belki babasının işini daha ileriye götürmenin, belki yeni bir işe başlamanın hayalini kuruyordu.
Akrandılar ama ortak bir geçmişleri, ortak bir zevkleri, ortak hayalleri yoktu.
15 Temmuz gecesi ikisi de şehit oldular, sonsuza kadar birlikte hatırlanacaklar.
Ayşe Aykaç, 4 çocuk annesi bir ev hanımıydı, Sevgi Yeşilyurt bir muhasebe bürosunda çalışıyordu.
Akraba değillerdi, komşu da... İkisinin de hayata dair dertleri, beklentileri, maddi durumları bambaşkaydı.
İkisi de 15 Temmuz gecesi, o zaman Boğaziçi Köprüsü olan köprünün girişinde FETÖ cuntasının kurşunlarıyla şehit oldular.
1980’lerin sonunda Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda adını bilmediğimiz bir adam, elindeki poşetlerle bir tankın önüne dikilmiş, sembol olmuştu.
Metin Doğan, yaşı ya da ilgisi gereği o haberi hiç duymamıştır, izlememiş ya da okumamıştır.
15 Temmuz 2016 gecesi darbecilerin tankının önüne yattı, o da bir sembol oldu sonunda.
Hayat böyle geçip gidiyor bizim ülkemizde, uyandıkları sabah ortak tek bir yanı bile olmayan yüzlerce insan, aynı gece, ülkenin kaderini değiştiren kahramanlar haline geliyor.
Acı ama gurur verici...