“27 Mayıs darbesine giden yolun taşlarını İsmet İnönü döşedi.”
“İnönü, 12 Mart Muhtırası’nın ardından kabineye bakan verdi, fiili darbeye destek oldu.”
Tırnak içerisindeki cümleler Türkiye’de yıllardır konuşulur, herkesin doğru ya da yanlış bir fikri vardır.
Buna karşın, çok az bilinen bir başka gerçek, 2. Cumhurbaşkanı ve “Milli Şef” İsmet İnönü’nün birden fazla askeri cuntanın hedefindeki kişi olduğudur.
Farklı gerekçelerle oluşan cunta yapılanmaları İsmet İnönü’ye karşı darbe yapmak için tüm Türkiye’de örgütlenmişti.
Hatta o günlerde Demokrat Parti Genel Başkanı sıfatıyla ana muhalefet lideri olan Celal Bayar ile de görüşmüşler ve kararlarını ona da bildirmişlerdi. Türkiye’deki ilk askeri darbeyi 1960’a kadar öteleyen gelişme 2. Dünya Savaşı’nın sürmesi ve ardından çok partili hayata geçilmesi oldu.
***
Taşları yerine doğru oturtmak için, öncelikle İsmet İnönü’nün Silahlı Kuvvetler sayesinde Cumhurbaşkanı olduğunu yazmak lazım.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığının geri dönülmez olduğunun anlaşıldığı günlerde 2. Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmaları başlar. Atatürk’ün Başbakanlık’tan aldığı İnönü o günlerde Pembe Köşk’te oturan bir milletvekilidir sadece.
Meclis çalışmaları dışında Ankara’da uzun at gezintileri yapar ve her seferinde de yolu Harp Okulu’ndan geçer, genç subayların alkışlarını alırdı ama siyasette başka hesaplar yapılıyordu.
İsmet İnönü’ye muhalif olan Başbakan Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın ilk planı seçimleri yenilemekti. Bu sayede hem İnönü ve ona yakın olanları Meclis dışına çıkaracak hem de Çankaya’ya çıkmasını istedikleri Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ı milletvekili seçtirip, Cumhurbaşkanı seçilmesinin yolunu açacaklardı. Başbakan Bayar, Genelkurmay Başkanı Çakmak’a Cumhurbaşkanlığı teklif etti ama Çakmak ordunun başında kalmak istediğini, Silahlı Kuvvetler’in siyasi iradenin emrinde olacağını söyledi. Ordunun tarafsız kalacağı anlaşılınca, 2. plan devreye girdi; Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İsmet İnönü’nün ABD Büyükelçisi olacağı haberlerini yaymaya başladı. Söylentiler, İnönü’nün kulağına kadar geldi. İsmet Paşa, Aras’a söylentileri sordu, Aras, “Bana ABD’yi görmek istediğinizi söylemiştiniz, ben de o yüzden böyle düşündüm” yanıtını verdi. Sert bir münakaşa sonrası konu kapandı. Londra Büyükelçisi Fethi Okyar ve Meclis Başkanı Abdülhalik Renda da adaylığı kabul etmedi. Tüm bu tartışmalar arasında 1. Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay Genelkurmay’a gitti ve 2. Başkan Asım Gündüz’e, kolordu ve tümen komutanlarıyla toplantı yaptıklarını ve İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini istediklerini söyledi. Bu gelişmeden sonra tarafsız kalacağını söyleyen Silahlı Kuvvetler’in tercihinin İsmet İnönü olduğu Başbakan Bayar’a bildirildi.
***
İsmet İnönü’ye Cumhurbaşkanlığı yolunu açan Türk Silahlı Kuvvetleri, hiç İsmet İnönü’ye darbe yapar mı diye düşünenler çıkacaktır. Aslında 1940’larda ikiye bölünmüş bir ordu vardı. Bir yanda Kurtuluş Savaşı’ndan beri değişmeyen komuta kademesi, diğer yanda 2. Dünya Savaşı gelmeden önce tehlikenin farkına varan Türkiye’nin subay sayısını iki katına çıkarması nedeniyle altta şişmiş kadrolar vardı. Prusya modeline göre düzenlenmiş Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları Almanya’nın sahip olduğu silah teknolojisi ve kendi ellerinde olan, 1. Dünya Savaşı’ndan kalan silahları görüyor, ordunun ihmal edildiğini düşünüyorlardı. Subay maaşları ancak Ankara’nın dışında ev tutmaya imkân sağlayacak kadar düşüktü. Madden ihmal edildiğini düşünen ordu İsmet İnönü’nün Silahlı Kuvvetler’in ülke yönetimindeki ağırlığını hafiflettiğini de gördü. Aralık 1940’ta sıkıyönetim komutanlarının aldıkları kararların uygulanmasında sivil idareye bağlanmasından tutun da 1944’te Genelkurmay Başkanlığı’nın Başbakanlığa ve 1949’da Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasına kadar çok sayıda karardan söz edebiliriz. O dönem dikkat çeken üç yapılanma vardı: Kurmay Albay Seyfi Kurtbek’in kurduğu “Hücum Ordusu”, 1942-43’te Çorlu’da bir grup subayın başlattığı General Muzaffer Tuğsavul’a başlarını geçme teklifi götürdüğü yapılanma ve General Ahmet Ekrem Türker’in etrafında toplanan grup. Türker, Harekât Dairesi Başkanı olduktan sonra da Konya’da çok sayıda toplantı yapıldı ve ülke genelinde örgütlenme tamamlandı. Yine de 2. Dünya Savaşı sürerken kimse darbe kararı veremedi. 1946 seçimleri Silahlı Kuvvetler’in rahatsız kadroları için umutların yeşerdiği bir ortam yarattı ama sandığa karışan usulsüzlükler daha büyük bir öfkeye neden oldu. Ankara ve İstanbul Harp Akademilerinde de örgütlenme başladı.
***
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü rahatsızlığın farkındaydı. Önce komuta kademesine el attı. Ona Cumhurbaşkanlığı yolunu açan görüşmedeki komuta kademesini emekli etti. Ardından, 2. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyada sona eren tek partili sistemler, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e üye olma arzusu gibi global nedenlerle çok partili hayata geçildi. Demokrat Parti 1946 seçimlerine biraz da kapatılma tehdidiyle katıldı. Sonuçta, yasası kötü, hileler karıştırılmış seçimler yapıldı. Seçimde özellikle de İstanbul’da ciddi hileler yapıldı ama iktidarın Demokrat Parti’den çalındığı da doğru değil. O tarihte Meclis’te toplam 465 milletvekili vardı. CHP 464 adaylık bir listeyle seçime girdi. Demokrat Parti, 46 vilayette toplam 273 aday gösterdi. Ancak o dönemin seçim yasası gereği siyasetçiler birden fazla ilden aday olabiliyorlardı. Demokrat Partili 8 aday toplam 21 seçim çevresinden aday olmuştu. Rahmetli Adnan Menderes, Aydın’da seçimi kaybetmiş ama Kütahya’dan kazanarak milletvekili seçilmişti. Yine Demokrat Parti listesinden 5 ilde 8 bağımsız aday vardı. O zamanın seçim yasasına göre bir ilde çoğunluğu kazanan tüm milletvekillerini alıyordu. Demokrat Parti’nin ancak tüm illerde birinci gelmesi durumunda hükümet kurmak için gereken çoğunluk olan 233 milletvekilini kazanması mümkün olacaktı.
***
Seçimlerden sonra İsmet İnönü biraz daha tarafsız bir görüntü çizmeye çalıştı. Yurt gezilerine Demokrat Parti milletvekillerini götürmeye başladı. Adnan Menderes’e hakaret eden Başbakan Recep Peker’e karşı başlattığı 35’ler Hareketi ve Çankaya’da tarafları buluşturması, Peker’in yerine 2. Meşrutiyet’in İslamcı akımı içerisinde yer alan Şemsettin Günaltay’ı başbakan yapmak gibi kararlar aldı İnönü. Aynı dönemde darbe yapılanması da avukat Selahattin Güvendiren vasıtasıyla Bayar’a ulaştı,. O görüşmede Cemal Yıldırım ve Orhan Erkanlı, “Genç Subaylar olarak sizinle beraberiz, 1950 seçimlerinde de yolsuzluk olması halinde yönetime el koyacağız” mesajını bizzat ilettiler. Trajikomik olan, bir zamanlar İnönü’yü devirme planlarını Bayar’a ileten ekibin 1960 yılında Demokrat Parti’ye karşı darbenin içinde yer almasıdır.
***
1960 darbesine giden süreçte İsmet İnönü’nün rolü her zaman tartışma konusudur ama Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 gecesi 1. Ordu Komutanı Asım Tınaztepe’nin Parti Müfettişi Sadi Irmak aracılığıyla Çankaya Köşkü’ndeki Cumhurbaşkanı Yaveri’ne ilettiği “Komünistlerin seçime fesat karıştırmış olma ihtimali var. Reisicumhur hazretleri emrederlerse biz bazı sandıklara müdahale edebiliriz” mesajına “Endişeye mahal yoktur. Halkın iradesi nasıl tecelli ederse, ona hürmet edilecektir” yanıtını verdiği de doğrudur.
Fakat bu artı İnönü CHP’sinin bürokratik bir parti olduğu gerçeğini değiştirmiyor. CHP’nin 1946 seçimlerindeki 464 kişilik milletvekili aday listesinde sadece 1 işçi ve 8 çiftçi aday vardı. Kalanı üst düzey bürokrat ve emekli askerdi.
CHP’yi bürokrasi partisi olmaktan kurtaran kişi Genel Sekreter olduğu dönemde Bülent Ecevit oldu. İlk işi smokinli Cumhuriyet Bayramı balolarını yasaklayıp, Ankara’da çay saatleri düzenlemek oldu. Ankara’nın gecekondu semtlerinde yaşayanların CHP Genel Merkezi’ne ilk girişinin 1969 yılı olması bile çok şey anlatıyor aslında. İsmet İnönü’ye gelince, günahları ve sevaplarıyla Türkiye tarihine damga vurmuş bir isimdir. Ordunun desteğiyle siyasi yaşamında çoğu kere zirveye tırmandı ama diğer yandan da bir darbe hazırlığının hedefi oldu.
An’lar
1883, Haliç Tersanesi: Bir zamanlar İstanbul’un kalburüstü insanlarının oturduğu Kasımpaşa’da, tüm semtin kaderini değiştiren büyük yangından 13 yıl sonrası.
1930’lar, Rumelihisarı: Bu kadar boş halini Cüneyt Arkın bile görmemiştir tahminen.
1972, Harem, arabalı vapur: At arabaları İstanbul’da nakliyede çok önemli bir yer tutuyordu bir zamanlar. Boğaziçi Köprüsü’ne at arabalarının girmesi yasak diye tabela asıldı 1980’lerde.
Haftanın fotoğrafı
Madrid’in batısındaki San Bartolome de Pinares’te hayvanların koruyucu azizi olan San Antonio için düzenlenen etkinlik. Hayvanları korumak ve atı ateşe sürmek...