Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, yarın, tarihinin en önemli seçimlerinden birisini yapacak.

Doğu Akdeniz’de gerginliğin yükseldiği bir dönemde yapılacak Cumhurbaşkanlığı 2. tur seçiminde, Türkiye’nin garantörlüğünü tartışmaya açan mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile UBP Genel Başkanı Ersin Tatar yarışacak.

Seçimlerde Ergenekonvari kareler

Ağustos 2020’de, seçimlere iki ay kala kurulmuş bir gazete var.

Yazarlar listesinin başında Türkiye’de FETÖ davasında uzunca bir süre hapis yatmış bir isim var.

İlginçtir bu gazete seçim döneminde, en çok Cumhurbaşkanı Adayı Ersin Tatar’ı takip etti, Ergenekon dönemi fotoğraflarına benzer fotoğraflarını yayımladı.

Haberin Devamı

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, seçime Türkiye’nin müdahalede bulunduğunu söylüyor ama başka müdahalelere dair tek bir cümlesi bile yok.

***

Siz hiç açlık grevi yaptınız mı?

Ben yaptım, 1989’da, Lefkoşa’da, Sarayönü Meydanı’nda.

Şimdi KKTC Cumhurbaşkanı olan Mustafa Akıncı, Lefkoşa Belediye Başkanı’ydı o zaman.

İlk günün ardından, çimleri sulamak için meydana konmuş musluktan akan suyu kesmişti Akıncı.

30. saatte su bidonunu doldurma sırası bendeydi, girdiğim lokantada pişen pilavın kokusuna çarpılmıştım. Dışarı attım kendimi, suyu garson doldurup dışarı getirdi.

Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan ve hakları için eylem yapan öğrencilere işte böyle “yardım” etmişti, “solcu” Akıncı.

‘Türkler de Kıbrıslıları...’

“Nasıl Bulgarlar Türkleri asimile ediyorsa, Türkler de Kıbrıslıları asimile ediyor.”

CTP’nin eski genel başkanı Özker Özgür, 1980’lerin sonunda kurdu bu cümleyi.

Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği, o dönem Özker Özgür’ün TC pasaportunu geri aldı.

1993 yılında CTP sandıktan ikinci parti çıktı, Demokrat Parti ile koalisyon kuruldu.

Özker Özgür Başbakan Yardımcısı olarak kabinede yer aldı, Türkiye, Kıbrıs halkının iradesine saygı duydu, Özgür’le de çalıştı.

Rumlara toprak verme meselesi 1986’dan geliyor

Mustafa Akıncı, Türkiye’nin kendisini istemediği için seçimlere müdahale ettiğini söyleyip duruyor.

Ödülünü de alıyor, Güney’de yayımlanan Cyprus Mail gazetesinde övgü dolu cümleler kuruluyor hakkında.

Haberin Devamı

ABD devi Associted Press iddialarını uzun uzadıya yazıyor her haberinde.

Kendine ait fikirlermiş gibi cümleler kuruyor, mesela “Rumlara toprak vermemiz lazım” diyor en güvercin haliyle.

Oysa 1986’da, dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Cuellar’ın çabaları sırasında gündeme gelmişti o konu.

Yüzde “29 artı” formülü Türk tarafına kalacak toprak parçasının yüzde 29.99’u geçemeyeceğini öngörüyordu.

KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş o dönem KKTC Meclis’ine getirmişti konuyu.

***

Bugün o çalışmanın bazı maddeleri halen masada ama mesela Başkan’ın hep Rumlardan yardımcısının hep Türklerden seçilmesi fikri hükmünü kaybetti.

Hem Rauf Denktaş hem de KKTC’nin, 2. Cumhurbaşkanı ve çözüm yanlısı Mehmet Ali Talat devrinde, konu “dönüşümlü başkanlık” haline getirildi.

Rum Kesimi’nde sağcı iktidar Klerides kabul etti “Dönüşümlü Başkanlık” işini.

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da, Annan Planı sonrası müzakerelerde AKEL’i bu çizgide tutmayı başardı

Haberin Devamı

Akıncı’nın çizmeye çalıştığı, “Barışı getirecek müthiş müzakereci” portresi adına yazdım bunu, Kıbrıs müzakereleri devamlılık gösterir her zaman.

‘Karasakal’dan seçime dair

Rauf Denktaş’a yardım eden Denktaş muhalifi

Annan Planı görüşmeleri başladığında New York’ta ilginç bir sahne yaşandı.

O zaman CTP Genel Başkanı ve Başbakan olan Mehmet Ali Talat, Birleşmiş Milletler Binası’nda, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın sandalyesini çekerek, oturmasına yardımcı olmuştu.

Kıbrıs meselesine bakışları taban tabana zıt olan, Kuzey’de karşı karşıya duran iki isimdi onlar.

İsviçre’deki müzakerelere gelmedi Denktaş, Türkiye ile beraber çalıştı Mehmet Ali Talat, anlaşamadıkları noktalar da oldu ama önemli olan bu değil.

Ne Türkiye, Kıbrıs Türk halkının iradesini görmezden geldi ne de Talat, “Barış olsun da isterse çamurdan olsun” tavrını benimsedi.

Ankara’nın farklı tezleri

Ankara, Kıbrıs için 1950’lerden beri bir sürü karar vermek durumunda kaldı.

Mesela Kıbrıs Türk’lerinin mücadelesini başlatan Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş’ın Ada’ya yollanmamasını istedi Ankara’dan.

1974’te, 2. Cenevre Konferansı sürecinde Ecevit’in “Kantonal Çözüm” fikrine Dışişleri Bakanı Güneş çok sıcak bakmıyordu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimin ardından ama yeni hükümet kurulmadan önce ilan edildi.

Siyasi temele dayalı federasyon, coğrafi temele dayalı federasyon, konfederasyon, esnek federasyon gibi farklı tezler savunuldu onca yıl içerisinde.

Serdar Denktaş’ın hafızası

Türkiye’nin zaman zaman farklı noktalara savrulması gibi Kuzey Kıbrıs’taki siyasette de çok farklılık gösterdi.

Mesela tarafsız Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 1993 seçimlerinde, evlere UBP’yi eleştiren mektuplar göndermiş, o mektuplar en çok Demokrat Parti Genel Başkanı ve Rauf Bey’in oğlu Serdar Denktaş’ın işine yaramıştı.

O zaman “tarafsız” Cumhurbaşkanı’nın seçimlere müdahalesini normal bulan Serdar Denktaş da bu aralar Türkiye aleyhine cümleler kuruyor, iyi mi?

CTP ve UBP’NİN hataları

CTP ve UBP de eleştiriden muaf değil.

Önce Kıbrıslı arkadaşlarımın çoğunun partisi CTP’den başlayayım.

Şubat 2019’da, Meclis’te Akıncı’ya sordukları deve dişi gibi sorular ve eleştirileri ortadan kaldıracak ne oldu?

CTP’li Başbakan Tufan Erhürman’ın sözlerini ben hatırlıyorum da, CTP tabanı unutmuş olabilir mi?

Ya da Derinya ve Aplıç kapılarının açılması sürecinde, sözcüsü aracılığıyla, medya üzerinden Hükümet ile konuşan Cumhurbaşkanı’na ne kadar güven duyabilirler?

Benim tanıdığım CTP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan kötü sonucu sorgular, tabanı olmayan siyasetçilerin Ada’da barış sağlayamayacağı gerçeğinden hareket ederdi.

2011 Birleşik Güçler Kurultayı ve 2015’ten beri yaşanan süreç acaba bir başka noktaya mı getirdi CTP’yi?

Ulusal Birlik Partisi’ne gelince, özellikle 1980’li yıllarda Türkiye’den gelen muazzam kaynağın dağıtımında bilinçli hatalar yaptılar.

Kendilerine muhalefet eden herkesi Türkiye düşmanı ilan edip, Ankara’yı da buna ikna ettiler.

Şimdiki adayları Ersin Tatar cumhurbaşkanı seçilirse bu kötü mirası nasıl bertaraf eder bilmiyorum.

Kıbrıs kumar, konser adası değildir

Türk halkı Kıbrıs’ı fazla tanımaz aslında.

Bize “Karasakal” diyorlar der, doğrudur, Ada’ya, Kıbrıs Türklerine eğitim vermek için gelen Özel Harp Dairesi subayları tanınmamak için sakal bırakırlarmış, lakap oradan gelir, hakaret içermez.

Kuzey Kıbrıs’a gidenler “şeftali kebabını” anlatırlar ya, orjinali Konya Karaman’dır o kebabın.

Alışveriş sırasında pazarlık yapamadığı zaman “Rumlaşmış” diyenler çıkar Kıbrıslı Türkler için.

Oysa hep Türk kahvesi içen, 1990’lara kadar pazarda Osmanlı ölçü birimi okka ve dirhemle alışveriş yapan insanlardır onlar.

Kullandıkları soru eksiz lehçenin benzerleri Toroslar’da yaşayan kimi Yörük gruplarda da vardır.

Kumarhanelere gitmezler, üniversiteler dört yanı sarıncaya kadar şehirlerde tek bir bar bile yoktu, çiçekler evden eve verilirdi, çiçekçiler de sonra çıktı.

Naci Talat’ın anısı

Mustafa Akıncı’nın Türkiye’yi eleştirmesiyle bir derdim yok, fikrini söylesin.

Ancak Rumlara verdiği haritayı Meclis’e ve hükümete göstermeden iş yapan bir Cumhurbaşkanı herkese demokrasi ayarı vermeye de çalışmamalı...

Kıbrıs solunun sembol isimlerden birisi, rahmetli Naci Talat, CTP milletvekili olduğu dönemde Meclis’ten saklanan harita yüzünden Rauf Denktaş’a çok sert tepki göstermişti ya, Akıncı’nın yaptığının ne farkı var acaba?

Çoğu kişinin bilmediği bir başka gerçeği daha yazayım, Ada’da barış olacaksa, bu ancak iki tarafta da referanduma gidildikten sonra gelen bir anlaşma olacak.

Ada’daki Türkiye kökenli, KKTC vatandaşlarının oyu da bu çerçevede bağlayıcı olacak.

Bugün Türkiye karşıtlığı üzerine bir süreç yürüten Akıncı’nın, her KKTC vatandaşının hakkını savunup savunmayacağı oldukça kritik bir nokta haline geldi.

Akıncı, büyük bir zevkle “Tüm Türkiyeliler evlerine dönsün” diyebilir de, o zaman Kıbrıs Türklerinin geleceği ne olur?

Mustafa Akıncı’nın Türkiye karşıtı bir sürü cümlesini bulabiliyorum.

Pazar gecesi ortalığı ateşe veren, faşist Rum hareketi ELAM ya da “Kıbrıs Helen’dir” fikrinden hiç vazgeçmeyen Ortodoks Kilise için de, Türkiye’ye karşı kurduğu cümleler kadar eleştiri cümleleri kurmuş olsaydı hiç gam yemeyecektim.