Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Van’da iki günde iki çığ faciası yaşandı.

Kimse kusura bakmasın ama boşu boşuna öldü orada insanlar, özellikle de ikinci çığın düştüğü sırada orada çalışan kurtarma görevlileri.

Dünyanın bir sürü yerinde, çığla mücadele için çeşitli yöntemler kullanılıyor, en başta gelen yöntemlerden biri de kontrollü çığ oluşumu.

Yani bir yerde çığ riski varsa, orada hayat durduruluyor, bir ses bombası ya da gazlı tüfek yardımıyla çığ düşürülüp, kimse ölmeden kaldırılıyor.

Davos’ta da en son dinamitle yaptılar, Fransa Alpleri’nde kablolarla patlayıcılar yerleştirerek indirdiler çığı, kimsenin burnu kanamadı.

Türkiye’de bilinmeyen bir yöntem değil bu.

Tarım Bakanlığı’nın internet sitesinde “Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü” bilgilerle dolu bir çığ dosyası hazırlamış.

O dosyada da “Geçici Koruma” bölümünde aktif önlemler başlığı altında sıralanmış kontrollü çığ oluşumu.

Sayfada güzel duruyor ama hayata geçirmeyince al sana felaket.

Neden uygulamıyoruz bu yöntemi?

Ya da neden çığ düşmüş bir yerde 150-200 kişi ve onlarca makine çalıştığında ikinci bir çığın düşebileceğini fark edemiyoruz?

Çığ riski olan ya da devam eden bir yerde, yeri sarsan paletli araçların kullanılmaması gerekir mesela, afet alanında paletli araçlar da vardı.

Türkiye’de 16 ayrı kalıcı çığla mücadele projesi hayata geçirilmiş son yıllarda.

Garip olan, bu projelerin dağılımının çığ riski daha yüksek olan yerlerden çığ riski daha az olan yerlere göre sıralanmamış olması.

Görünen o ki, çığla mücadele için, hazırlanmış bilgi dolu dosyalarda yazılanları hayata geçirmemiz şart...

UÇAK KAZASI VE MEMLEKETİN YORUM BOLLUĞU

Uçakların dünyanın en güvenli ulaşım aracı olmasının tek bir sebebi var.

O da sektörün her kazadan bir ders çıkarması, aynı kaza tekrar yaşanmasın diye önlemler alması.

Kolay olmuyor bu, bizim “karakutu” diye tanımladığımız kutuda, hem kokpit içinde pilotların yaptığı konuşmalar hem de uçağın tüm hareketlerini kayıt altına alan iki kutudan elde edilen veriler, kaza yapan uçağın geçirdiği bakımlar ve uçuş ekiplerinin şikâyetleri, sonra da pilotların eğitim durumları, toplam uçuş ve o uçak tipinde ne kadar süre uçtuklarına bakılıyor.

Yetmiyor, simülatörle de pilotun zor senaryolarda nasıl bir tepki verdiğine kadar bakılıyor.

O yüzden, her uçak kazasının ardından uzun bir araştırma süreci yaşanır ve ardından rapor ortaya çıkar.

O raporlarda bazen uçak üreticilerine tavsiyeler yer alır, bazen de pilot eğitiminde iyileştirmeler istenir.

Giriş uzun oldu ama şarttı tüm bunları yazmak.

Çarşamba günü, Pegasus uçağı pistten çıktıktan hemen sonra hem klasik hem de sosyal medyada, hesapta “uzman” olanların bir sürü yorum yaptıklarını gördük.

Bu konuda en tecrübeli isimler kaza-kırım raporu hazırlayan uzmanlardır ama gördük ki memlekette herkes uzman.

Uçak yere sert inmiş teranesi mesela...

Yağmurlu havalarda pilotlar bilerek uçağı sert indirirler zira özellikle pist başlarındaki lastik iz ve parçalarının oluşturduğu bir su yastığına karşı kullanılan önlem amaçlı bir tekniktir bu.

Uçağın kim tarafından üretildiği ya da tipi, pistten çıkma olayları yaşandığında önemli değildir, etken de değildir.

Her uçak daha kalkmadan bir yedek meydan belirler, meteorolojik şartlara göre, hedef meydana iniş mümkün olmazsa, daha önceden belirlenen yedek meydana inilir.

Tüm bunlar bilinmesine, kalkıştan hemen sonra alev alarak düşen ve bir dönemin sonunu getiren Concorde kazasına kadar tüm detaylara bakar havacılık sektörü.

Mesela o kazaya, bir başka uçaktan düşmüş ufacık bir metal parçanın Concorde gövdesine verdiği zarar neden olmuştu.

Biz daha enkaz alanlarını doğru düzgün koruyamıyoruz, bir sürü seyirci toplanıyor enkazın başına.

National Geographic’te seyirciyle buluşan “Uçak Kazası Raporu” belgesel serisini seyretmenizi öneririm.

Kazalar anlatılsa bile her bölümden sonra havacılık sektörüne güveniniz artar.

O yüzden bizim kazadan 5 dakika sonra konuşmaya başlayan ya da medyanın konuşmaya zorladığı uzmanları falan dinlemeyin siz...

PIERCING TAMAM, SIRA SORULARDA

ÖSYM, üniversite giriş sınavlarında salonlarda uygulanacak yasakları belirledi.

O yasaklar arasında piercing dediğimiz ve vücudun çeşitli yerleri delinerek takılan küpeler de yer almış.

Belli ki oldukça uğraşmış ÖSYM uzmanları, taşsız, metal top veya sivri uçlu olanlar haricindeki piercing’leri yasaklamışlar.

Umarım, piercing için gösterdikleri özeni bu sene sorular için de gösterirler.

Umarım, onlarca uzmanın aylarca çalışıp hazırladığı bir sınavda tartışmalı sorular olmaz.

Umarım, adayların en basit sorusu için getirilen “Bankadan EFT yap, öyle sor” uygulaması da hatalı soru itirazı için kredi kartından para alma uygulamaları da sona erer.

Ama sınavların içeriğine dair tüm sorunları çözdüysek o zaman piercing’lerin şeklini tartışabiliriz kolaylıkla...