Tarih 23 Ağustos 1973, yer Stockholm.
Normalmstorg semtindeki Kreditbanken şubesine sabah 10.03’te giren soyguncu Jan Erik Olssson o dakikada tıp dünyasında bir çığır açacağını bilmiyordu tahminen. Derdi, şubeden çalacağı 3 milyon kron para, kaçmasına yardım edecek bir spor otomobil ve cezaevindeki arkadaşı Clark Olofsson’u kurtarmaktı. Soyguncu elindeki üç rehine sayesinde istediği paranın yarısını aldı, arkadaşı cezaevinden getirildi ve kapıya da bir Mustang spor araba park edildi. Polis ne şube çevresindeki ablukayı kaldırdı ne de soyguncuların üç rehineden ikisini bırakma talebini kabul etti. Rehine eyleminin devam ettiği sürede soyguncular o dönem ilk başbakanlık dönemini yaşayan Olof Palme’yi telefonla aradılar, rehinelerle beraber ablukanın kaldırılmasını istediler. Palme, bu teklifi kabul etmedi ama rehinelerin yerine kendisinin geçebileceğini söyledi. Soyguncular daha sonra Degans Neyheter gazetesini arayıp konuştular. Ortaya çıkan tablo şuydu: Rehinelere zarar vermeyen soyguncular ve rehinelerin hayatını tehlikeye atan polis teşkilatı. Sonuçta şubeye gaz sıkıldı, soyguncular da teslim oldu ama meselenin sonrası daha da garip bir hale geldi. Rehineler tutuklanan soyguncuların avukatlık ücretlerini ödediler, içlerinden birisi nişanlısından ayrılarak cezaevindeki soyguncuyu beklemeye başladı. Yargılama sonunda soygunu başlatan Olsson 10 yıl, cezaevinden getirttiği arkadaşı Olofsson bir yıl hapis cezası aldı. Psikiyatri uzmanı Nils Bejerot aynı yıl yaşananları Stockholm Sendromu olarak tanımladı ve tıp terminolojisine kazandırdı. Rehinelerin esaret esnasında saldırgan ya da soyguncuyla psikolojik bağ geliştirmesi durumuna o günden beri Stockholm Sendromu deniliyor. Burada bir parantez açmakta fayda var, 1976’da koltuğunu kaybeden Olof Palme, 1982’de tekrar Başbakan seçildi. Şubat 1986’da bir suikast sonucu öldürüldü, suikastı terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiğine dair on yıllar boyunca çok şey yazılıp çizildi.
***
Tarih 2 Haziran 1999, yer İmralı Adası.
Öcalan’ın yargılandığı davanın 2. gününde, ifade alma işlemi sırasında konu İsveç Başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi olayına gelir: Terör örgütü elebaşı mahkemede şunları söyler: “Olof Palme cinayeti dâhil, Avrupa’daki birçok cinayet bana yüklenmek istendi. Bu eylemlerin talimatlarının benim tarafından verildiğini söyleyen örgütün üst düzey kişileri, bana muhalif olanlardır. Mahkeme Başkanı araya girer, “PKK yayın organlarında Palme’nin öldürülmesiyle ilgili yazınızın etkisi olmadı mı?” diye sorar. Öcalan itiraz eder: “Hayır, bu yazıları yazan Hüseyin Yıldırım’dır. Kendisi örgütün dış ilişkiler sorumlusudur. Yazısında Olof Palme’yi tehdit ediyor ve başına gelecekleri görür ifadesini kullanıyor. Palme’yi PKK Rejin örgütünün öldürdüğü yolunda bilgiler aldım. Bu örgütü Kesire Yıldırım ve Hüseyin Yıldırım kurdu, geliştirmek istedi. Genellikle Avrupa’da faaliyet gösteriyor.” Öcalan, ifadesinde, terör örgütünün o dönem Avrupa sorumlusu Ali Çetiner’in de Palme cinayetinde rolü olduğunu söylüyor ve “İsveç ve Alman polisiyle çalıştığını düşünüyorum” diye ekliyor.
***
Tarih 2000 yılı, yer Stockholm.
Olof Palme Barış Ödülü, İsveç’te yaşayan Kurdo Baksi’ye verildi. Kurdo Baksi, 1965 Batman doğumlu, 1980 yılında ailesiyle birlikte İsveç’e göç etmiş biri. Koronavirüs günlerinde Türkiye, İsveç’teki bir vatandaşını ambulans uçakla tahliye ettiğinde, bundan rahatsız olup, “Türkler İsveç sağlık sistemine saldırıyorlar” diyen biri Kurdo Baksi. 2022 yılında da David Isak ödülünü aldı, törenden sonra yaptığı açıklamada, 10 bin İsveç kronu olan ödül parasını Erdoğan rejimine karşı kullanacağını açıkladı. Burada dikkat çekici olan nokta, terör örgütünün Palme cinayetinden sorumlu olduğu düşünülen, Öcalan’ın Palme cinayeti için İmralı’da terör örgütünden ayrılanların oluşturduğu PKK Rejin’i sorumlu ilan ettiği bir dönemde Palme’nin adını taşıyan ödülün, aynı terör örgütünün destekçisine verilmiş olması. Yazının girişindeki Stockholm Sendromu dediğim de tam olarak bu aslında.
***
Baksi soyadı size tanıdık gelmiş olabilir. Kurdo Baksi değil ama Kürt edebiyatının önemli isimlerinden Mahmut Baksi meselesini de burada anlatmak lazım. Mahmut Baksi, Türkiye İşçi Partisi üyesi, DİSK’te önemli görevler üstlenmiş bir sendikacıydı. 1970 yılında devrimci çalışmaları nedeniyle 15 yıl hapis cezası alınca İsveç’e gitti, ömrünün kalanını orada geçirdi. Kız kardeşi Necla Baksi o dönemin PKK’sı olan Kawa örgütüne katılmıştı. Bir operasyonda öldürüldü. Bu olaydan sonra Mahmut Baksi, Şam’a giderek Öcalan ile görüştü. Abdullah Öcalan’ın o dönem karısı olan Kesire Öcalan’ın İsveç’e girişini sağlayan da Mahmut Baksi oldu. İsveç’te hayat bir süre normal devam etti ama sonra Mahmut Baksi Öcalan’ı eleştiren isimlerle dostluğu nedeniyle hain ilan edildi. Mahmut Baksi ile terör örgütünün ilişkileri hep inişli-çıkışlı oldu.1999 yılında terör örgütünün yayın organında yazarlık yapan Mahmut Baksi, diğer yandan İsveç’te yayımlanan Svenska Dagbladet gazetesinde “Sürgünde yaşayan bir Kürt yazarın itirafları” başlıklı röportajda “Kız kardeşimi ve 67 Kürt gencini Apo infaz ettirdi” demişti. Mahmut Baksi’nin bahsettiği kız kardeşi, aynı zamanda doktor olan Lamia Baksi 1985’te Suriye’de örgütün kamplarında eğitim aldı. 1986’da Kuzey Irak’a geçti. 1987’de Hakurk kampında infaz edildi. İnfaza dair iki gerekçe yazılıp çizilir: Birincisi, Lamia Baksi’nin örgütün önemli isimlerinden Mustafa Yöndem ile aşk ilişkisi olduğu için öldürüldüğü, diğeri de İsveç’teki Kesire Öcalan ile arası bozulan Apo’nun Lamia Baksi’yi İsveç gizli servisinin ajanı olarak gördüğü iddiasıdır. Mahmut Baksi bahsini son bir bilgiyle kapatayım: Yaşar Kemal’in Nobel Ödülü almasına engel olan insan diye bilinir Mahmut Baksi. Nobel Genel Sekreteri Olof Tandberg, ile yıllar sonra gerçekleşen bir sohbet, Mahmut Baksi’nin, Öcalan’a küfreden Yaşar Kemal’i “Türk devletinin adamı” olmakla suçladığını ve ödül almasına engel olduğunu ortaya çıkardı. İsveç’in Stockholm Sendromu’nda bambaşka bir sayfa daha işte...
***
Tarih 1984-2022, yer tüm İsveç.
PKK iç infazlarını İsveç’e taşımış bir örgüt.1984 yılında Uppsala’da öldürülen Enver Ata, Kasım 1985’te Stockholm’de öldürülen eski “Merkez Komite” üyesi çetin Güngör gibi daha bir sürü iç infazdan da söz edebiliriz. Yaşayanlara huzur vaat eden bir ülke için bu kadar çok kan dökülmesine seyirci kalmanın tek bir nedeni olabilir, o da Stockholm Sendromu. Avrupa’da, PKK’yı terör örgütü kabul eden ilk ülke olan İsveç zaman içerisinde tüm olan biteni unutmayı tercih etti ve PKK’nın siyasi gücünün en yüksek olduğu ülke konumuna geldi. Avrupa Parlamentosu’nda İsveç adına konuşanların Suriye’de uçuşa yasak bölge istemesi gibi ilginç durumlar yaşanıyor bugünlerde. NATO, Rusya’ya karşı küçük İsveç ordusunun yanında olmasını istiyor ve Ankara’ya baskı yapıyor. Buna karşın Ankara, İsveç’in Rusya’ya değil, Türkiye’ye bakışına göre bir karar verecek. Kararın ne olacağını da aslında yine İsveçliler belirleyecek...
An’lar
1950’ler, Eminönü: Arabalara bakınca ABD’de bir kasaba zannetmek de mümkün ama burası Eminönü.
1970’ler, Etiler: Orta sınıfın, görece merkeze uzak yaşam yeriydi o zamanlarda Etiler.
1929, Bahçekapı: Semtin Nimet Abla Gişesi’yle anılmadığı zamanlar.
Haftanın fotoğrafı
Arkadaki verici denizi sizi yanıltmasın, müzik yasak. Önde elinde basketbol topu olan kadın sporcu da sizi yanıltmasın. Burası Taliban’ın Afganistan’ı. Kadınların ikinci sınıf vatandaş olduğu ülke.