Fotoğrafını gördüğünüz bu tekne Hırvatistan’ın Korluca Adası’ndaki bir tersanede imal edildi.
Avrupa Birliği vatandaşlarının yüzde 75’ini ödediği 13 milyon euro’luk, altı teknelik bir sipariş içerisinde yer alıyordu.
Ağustos 2015’te denize indi, Yunan Sahil Güvenlik Komutanlığı emri altında çalışmaya başladı.
Tanımadığımız bir devriye teknesi değil bu aslında. Youtube’da Mart 2020’de kara sularımızı ihlal ettikten sonra Sahil Güvenlik botumuzun kovaladığı Yunan teknesi.
Diğer yaptıklarının yanında en önemsiz ve zararsız eylemi kara sularımıza girmeye çalışmak olan, insanlığın batıran tekne o.
***
11 Temmuz 2020 günü, içinde 21 Suriyeli, 8 Kongolu, 3 Orta Afrikalı, 2 Filistinli, 1 Senegalli ve 1 Eritreli olmak üzere yaklaşık 40 mülteci taşıyan bir göçmen teknesi günün ilk ışıklarıyla birlikte Yunan kara sularına girdi, Midilli Adası’na doğru yaklaşmaya başladı. Yunan kara sularında yolculukları birinci saatin sonuna yaklaşırken, karşılarına sözünü ettiğim Yunan Sahil Güvenlik teknesi çıktı.
Teknedekiler, uluslararası hukuk gereğince sığınma hakkı talep ettiklerini söylediler. Yunan gemisinden gelen cevap “Koronavirüs var, Türkiye’ye dönmek zorundasınız” olur. Dümendeki kişi bu cevap üzerine hareket etmeye çalıştığı an işin rengi değişir. Yunan Sahil Güvenlik dümendeki kişiyi döverek etkisiz hale getirirken, dümenciye yardım etmeye çalışanlar da teknenin içerisinde coplanır. Aynı anda teknenin motoru da kullanılamaz hale getirilir.
Yedeğe alınan göçmen teknesi Türk kara sularına itilir, ardından Türk Sahil Güvenlik teknesi tarafından kurtarılırlar.
Bu olaydan 34 gün sonra 15 Ağustos 2020 sabahında kadın ve çocukları taşıyan bir mülteci teknesinin NATO ve Frontex gemileriyle beraber Türkiye sularına itilmesi olayında da yine bu Yunan Sahil Güvenlik teknesi başroldedir.
***
Ege’de, Yunanistan’a ait kara sularında sadece insanlığın yüz karası gemiler devriye gezmedi.
Mare Liberium, Almanya merkezli bir sivil toplum örgütünün 1917 yılında yapılmış küçük bir gemisi.
Alman hükümetinin uzun engellemeleri sonucu uzunca bir süre göreve başlayamadılar, sonra Alman mahkemelerinde açtıkları davayı kazanıp Ege sularına geldiler.
Kendi gözlemlerine, diğer sivil toplum örgütlerinden gelen bilgileri eklediler.
Sonuçta, sadece Yunan Sahil Güvenlik tekneleri değil, mesela 8 Haziran 2020’de Romanya’ya ait Frontex gemisi MAI 1102’nin bir geri tepme olayına karıştığını ve 15 Ağustos 2020’de NATO komutasındaki Alman A1411 gemisiyle Frontex için çalışan bir başka Romanya gemisi MA 1103’ün geri itme olaylarında yer aldığını raporladılar. Asıl kıyameti koparan gelişme bir Yeşiller Partisi milletvekilinin Federal Hükümet’e geri itmelerle ilgisi sorusu üzerine koptu. Alman hükümeti “NATO faaliyetleri ve Almanya’nın ikili ilişkilerine zararlı olabileceği” gerekçesiyle bu konuda bilgi vermeyi reddetti. Ortaya çıkan sonuç şu oldu: Almanya’nın Uckermark ve A1411 Berlin gemileri, Ege’de sadece Yunanistan zorbalığına göz yummakla kalmıyor, aynı zamanda geri itmelerde de rol oynuyordu. Mare Liberium, Yunanistan’ı fazlasıyla rahatsız etti, en sonunda Ekim 2021’de gemiye bir baskın düzenlediler. Gözlem noktasından altı saat uzağa götürdüler ve mürettebatı saatlerce sorguladılar.
Sadece Midilli açıklarında 156 geri itme tespit etmişti Mare Liberium, haliyle hiç sevilmedi Yunanistan’da.
***
Yunanistan’da sivil toplum örgütlerine getirilen bir kaydolma şartının ardından, Mare Liberium bir daha Ege sularına dönemedi.
Şu an Ege sularında insan haklı ihlallerini takip eden tek bir gemi bırakmadı Yunanistan.
11 Temmuz 2020’de çekilen fotoğrafa tekrar bakmanızı rica ediyorum. Yüzü o sıcakta tam kar maskesiyle kapatılan Yunan Sahil Güvenlik teknesindeki adamlar bir yanda, Yunan Sahil Güvenlik Sözcüsü’nün “Sahil güvenlik görevlileri hiçbir koşulda tam yüz maskesi takmıyor” açıklaması
diğer yanda duruyor.
Ülkeler yüz ölçümleri ya da siyasi rejimleri değişmeden de küçülebilir. Tam da bunun örneği olan bir Yunanistan var şimdi Ege’de karşımızda.
***
Aslında geri itme bile basit kalabiliyor Yunanistan’ın son yaptıklarının yanında. Sidy Keita 36 yaşında bir Fildişi Sahili vatandaşıydı. Ülkesinde Cumhurbaşkanı Quattara’ya karşı protesto gösterilerine katıldı, sonra Mart 2020’de Türkiye’ye geldi. 15 Eylül 2021’de Kuşadası yakınlarında 36 kişiyle beraber bir tekneye binip Yunanistan’ın Samos Adası’na doğru yola çıktı. Sabah 7 sularında adaya vardılar. Tanık anlatımlarına göre, ateş açılması üzerine, göçmenler sarp bir kayalığa tırmanarak kaçmaya çalıştılar. Sekiz kişi kaçabildi, aralarında bir bebek, hamile bir kadın ve çocuklarında bulunduğu 28 kişi hemen kıyıda, Yunan topraklarında yakalandılar. Dayak ve rahim içi dâhil aşağılayıcı aramanın ardından öğleden sonra adadan alındılar, iki cankurtaran salıyla Türkiye sularının yakınına bırakıldılar. Hamile kadın Türk Sahil Güvenlik tarafından kurtarıldıktan birkaç saat sonra doğum yaptı.
Keita 16 Eylül gecesini Samos Adası’ndaki ormanlık alanda geçirdi, yanında tekneden iki kişi daha vardı. Sabah şehir merkezine doğru yürürken polis tarafından durduruldular. Telefonları ve kimlikleri alındı. Uluslararası hukuk gereği bir sığınma kampına götürülmeleri gerekiyordu, doğru limana indirildiler. Yunanlıların Rafnar dedikleri, bizim deniz taksilere benzeyen bir sürat motoruna bindirildiler. Yarım saat tam yol ilerlediler. Sonra üç adam dövülüp denize atıldı.
Keita ve bir kişi öldü, sadece İbrahim adında biri kurtarıldı Türk Sahil Güvenlik güçleri tarafından.
Ailesi Keita’nın cesedini Fildişi Sahili’ne getirecek parayı toplayamadı, şimdi İzmir’de isimsizler mezarlığında yatıyor Keita, aynı olayda ölen Kamerunlu kişinin cesedi, ailesi parayı toplayabildiği için ülkesine yollanabildi.
***
Edirne’de Yunanlıların çıplak bıraktığı için donarak ölen mültecileri çabuk unuttuk, daha kötüsü, Yunanistan’ın unutturmasına da izin verdik.
“AB sınırlarını koruyoruz” diyen Yunanistan’ın AB değerlerini yerle bir ettiğini daha iyi anlatmamız gerekiyor.
Avrupa’da Türkiye’ye sempatiyle bakmayan bir sürü sivil toplum örgütü bu Yunan barbarlığını belgeliyor, haber olmasını sağlıyor. Avrupa’da Türkiye’ye karşı taraflı kabul ettiğimiz Der Spiegel gibi medya organları aylar süren geri itme-geri yollama dosyaları yapıyor üst üste.
Türkiye bu AB değerlerini yerle bir eden olayları AB liderlerine değil AB kamuoyuna anlatmalı mutlaka.
Aylan bebekten Keita’ya kadar Ege sularında can veren binlerce kişiye en büyük borcumuz bu.
ANLAR...
1915, Beyazıt: Fotoğraftaki boş hali o zamanın İstanbul nüfusuna vermek de mümkün, Osmanlı ordusunun Çanakkale başta birçok cephede savaş vermesine de...
1936, Ayasofya: Ayasofya denilince etrafında turistlere bir şeyler satmaya çalışan seyyar satıcılar gelir aklımıza. Belki kış, belki çok eski zaman diye sadece bir fotoğrafı bulunca almadan edemedim.
1956, Bebek: Denize bırakılan ağlar karadan çekilirdi balıkçılar tarafından. Bebek’te elleriyle asılmışlar ağlara, sonra değişti sistem. Ağın kalın ipi eli kesmesin diye bellerine ucuna taş bağlı kısa bir ip olan plastik kemerler takardı balıkçılar, sonra da bel gücüyle çekerlerdi ağları. 1976’da Güzelyalı’da balıkçı ağabeylere yardım eden çocuktum, oradan biliyorum bu tekniği.
Haftanın fotoğrafı
Topraklara son bakış
Bu yaşlı kadın ve kucağındaki çocuğu gösteren fotoğraf Ukrayna’da ayrılıkçıların kontrolünde olan Donetsk’te çekildi. Kadın ve çocuklar daha güvenli diye Rusya’ya yollandılar otobüslerle. Sovyet dönemini yaşamış bir kadın topraklarından giderken, kucağındaki çocuğu hafızasında dönüş tarihi belli olmayan bir yolculuk başlamış oldu.