Beton, dünyada sudan sonra en çok kullanılan ikinci malzeme.
Plastikten nefret ediyoruz ya, rakamlara bakalım.
Son 60 yılda 8 milyar ton plastik üretti insanlık. Çimento endüstrisi 8 milyar tonu sadece iki yılda üretiyor.
Beton bizi doğa olaylarından koruyor ya, dünyadaki karbondioksit salımının yüzde 4 ile yüzde 8’i çimentonun üretimi, betonun taşınması sürecinde salınıyor. Hem doğanın dengesini bozan hem de bizi dengesi bozulan doğa olaylarından koruyan malzeme beton.
Sadece karbondioksit salımıyla sınırlı değil betonun gezegenimize zararı.
Dünya endüstriyel su kullanımının yüzde 10’u yine beton sektörü tarafından gerçekleştiriliyor.
Farkındalık sorunları çözmenin başlangıç noktası sayılır ya, beton söz konusu olduğunda farkında olmak yetmiyor.
2003 yılından beri Çin’de her üç yılda bir dökülen çimento, ABD’nin 20. yüzyılda kullandığından daha fazla.
Beton Çin örneğinde olduğu gibi sadece büyümenin değil, zaman zaman, ekonomik sorunların çözümü olarak da görülüyor.
1929 Buhranı’nın ardından ABD’de başlayan ekonomik durgunluğa karşı Başkan Roosevelt ortaya bir plan koydu.
Bu planın bir parçası olan Hoover Barajı için 3.3 milyon metreküp beton kullanıldı.
1997’deki Asya mali krizi sırasında Japonya’da, gayri safi milli hasıla artışı sağlamak için, yerde delik açılıp, betonla doldurulmasını öneren ekonomistler de gördü dünya.
***
Beton bizim topraklarımıza yabancı bir malzeme değil.
12 bin yıl önce, Göbeklitepe’de, beton ve harç benzeri karışımlar kullanıldı.
Mısır piramitleri ve Çin Seddi’nin yapımında kireç ve alçı esaslı harçlar kullanıldı.
Romalılar, kireci ve volkanik külü bağlayıcı malzeme olarak kullanıp adına puzzolan çimento dediler, Pantheon, Colosseum gibi yapılar inşa ettiler.
Bugün çok konuştuğumuz Horasan harcı 1000’li yıllarda yine bizim coğrafyamızda kullanıldı.
Fakat insanın betonla asıl sınavı 19. yüzyılda başladı.
Önce Fransa’da ilk yapay çimento üretildi.
Ardından, İngiltere’de Portland çimentosu geliştirildi.
Daha sağlam saksılar yapmak isteyen Fransız bahçıvan Joseph Monier, betona demir çubuklar ekledi ve betonarme hayatımıza girdi.
Yollar, köprüler derken, Fransız Perret, taşıyıcı taş duvarlar yerine kolon, kiriş ve döşemelerin kullanıldığı ilk yapıyı tasarladı.
1903 yılında Hamburglu bir yapı ustası kum-çakıl-çimento ve suyu belli oranlarda karıştırarak “Hazır betonun bağlayıcılık özelliğini kaybetmeden koruma işlemi” patentini aldı. Yani hazır beton hayatımıza ilk böyle girdi.
Hazır beton, göçmenlerle birlikte, liman şehri Hamburg’dan Kuzey Amerika’ya gitti, 1916’da transmikser tasarlandı.
Hemen ardından, beton pompası ve 1927’de de Alman mühendisler beton harç iletme pompasının patentini aldılar.
Yine de tüm bunlar beton çağını başlatmaya yetmedi.
2. Dünya Savaşı’nda bombaların dümdüz ettiği şehirlerin yeniden inşa edilmesi süreci betonu hayatımızın ana unsuru yaptı.
***
İnsanın daha dayanıklı beton üretme çabası bitmedi ama...
1960’lar betonda kimyasal katkıların, 1970’ler liflerin betonda kullanılmaya başlandığı yıl oldu.
Beton üretiminde kullanılan kum ve çakıl, yani agrega yüzde 75’lik bir paya sahip.
Yüzde 10 çimento ve yüzde 15 su ile iş bitmiyor ama bir de çimento ağırlığının yaklaşık yüzde 2’si kadar kimyasal katkı maddesi ekleniyor betona.
İyi haber, bilim, dünyaya daha az zarar veren beton üretimi için çalışmaya devam ediyor.
Leeds Üniversitesi, Portland çimentosuna alternatif bulmak için çalışıyor ve farklı karışımların bir bağlayıcının karbon ayak izini yüzde 66 oranında azaltmasının mümkün olduğunu söylüyorlar.
Beton üreticileri meseleye daha farklı bir açıdan bakıyorlar.
Betonun yüksek enerji verimliliği sağladığı, cüruf ve uçucu kül gibi endüstriyel yan ürünlerin hammadde olarak kullanıldığı, insanın kullandığı önemli hizmetler için alternatifsiz olduğu, betonun yapıların bakım maliyetini düşürdüğünü, inovasyona izin veren bir malzeme olduğunu söylüyorlar.
***
İnsan betona karşı çaresiz mi, aslında biraz öyle galiba.
Japonya ve dünyayı nükleer felakete yaklaştıran dev tsunami dalgalarından korunmak için bulabildiğimiz tek çare çok daha yüksek tsunami duvarları inşa etmek oldu.
Depremde yerle bir olan şehirlerimizi yeniden inşa etmek için daha sağlam beton kullanmak zorunda kalıyoruz.
Tüketirken, tükendiğimiz bir malzeme beton ve uygarlığın rengini griye çeviriyor.
Aslında malzemeden çok bir anlayışı sorgulamamız gerek.
Doğada her şey bir döngü içerisinde hareket eder. Rüzgârın, suyun, havanın bir döngüsü vardır.
Köşeli evlerimiz, ofislerimiz, arabalarımızla bu döngüyle mücadele edip duruyoruz.
Doğaya sağladığımız her üstünlük aslında kendi sonumuza biraz daha yaklaşmamıza sebep oluyor.
Suç betonda mı yoksa insanda mı, karar sizin...
Haftanın fotoğrafı
Fransa’da emeklilik reformunu protesto etmek için çöp toplayıcıları greve gitti ve ortaya bu fotoğraf çıktı. Kokan sadece çöpler mi yoksa insan yaşamını her gün daha da zorlaştıran, insanın her yıl daha fazla zamanını çalan sistem mi?
An’lar
Kadıköy, 1960: Kredi kartı ve bol ışıltılı vitrinlerin olmadığı bir zamandan Kadıköy.
Üsküdar, 1940’lar: Üsküdar-Kadıköy dolmuşları ne zamandan beri var sorusuna cevap. 1940 yılında varmış işte.
Yenibosna, 1980: Buralar eskiden dutluk değil kurban pazarıydı. Bugün şehrin en kalabalık yerlerinden biri.