HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, televizyonda “Türkiye’ye tehdit var ise güç kullanımını da destekleriz” dedi.
Cümle tek başına dikkat çekici ama başı sorunlu bir paragrafın son cümlesi bu.
HDP, Libya’ya kadar gidip, Türkiye’yi “düşman” ilan eden Hafter’in ekibiyle görüştü ya, Sancar “Bunlar Türkiye’nin değil, iktidarın politikaları” diyerek savundu ziyareti. Oysa Türkiye, Libya ile anlaşma imzalayarak Atina’nın Doğu Akdeniz’i Yunan Gölü haline getirme çabasını boşa çıkarmıştı.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, ömrünün büyük bir kısmını hukuk üzerine çalışarak bir bilim insanı olduğuna göre soruları en iyi bildiği yerden sormakta fayda var.
Yunanistan, Ege ve Doğu Akdeniz’e dair iddialarını Japonya ya da Endonezya gibi takımada devleti olduğu iddiasına dayandırıyor. Oysa Yunanistan’ın bir ana karası var ve uluslararası hukuka göre kıta devletlerinin en dışta bulunan adaları birleştiren hattan değil ana karadan itibaren çizilmesi gerekir. Bir hukukçu olarak Mithat Sancar, Yunanistan, takımada devleti olup olmadığı konusunda ne düşünüyor acaba? Atina’nın takımada devletlerine uygulanan bir hukuk düzenine dayanan tezlerini destekliyor mu?
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı sırasında Yunanistan takımada devleti olarak kabul edilmek istedi ama bu talebi kabul edilmedi, yarımada devleti olduklarının altı çizildi. Atina bu yüzden uzunca bir süre antlaşmayı da imzalamadı. HDP’nin Yunanistan’a bakışı uluslararası hukuk kurallarına göre mi şekilleniyor yoksa Atina’nın tezlerine göre mi?
Atina’nın 40 bin kilometrekare yetki alanı belirlediği Meis’in ve diğer Yunan adalarının da durumuna da hukuk gözüyle bakalım. Uluslararası hukuka göre bir ada, ana karanın kıta sahanlığı üzerindeyse başka bir kıta sahanlığı oluşturamaz. Bu adaların sahip olabilecekleri deniz yetki alanı en fazla kara suları kadar olabilir. Atina, Ege ve Doğu Akdeniz’i Yunanistan Gölü yapmak adına bu hukuk kurallarını görmezden geldiğinde, Mithat Sancar’a göre Türkiye ne yapmalıydı? Ankara, en akıllı olanını yaptı ve savaş seçeneği yerine Libya ile anlaşma yaparak Atina’nın planlarını hukuk düzenine dayanarak bozdu. HDP’nin karşı olduğu politika bu mu?
Barışı savunmak demek, taraflardan birinin teslim olması, tüm tezlerinden vazgeçmesi demek değildir. Atina tüm sorunları Lahey Adalet Divanı’na götürmeyi kabul etmiyor. Uluslararası anlaşmaları delerek silahsız olması gereken adaları silahlandırıp, aidiyeti belirsiz adalara çıkarak yayılmacı bir politika izliyor. HDP, bir gün Türkiye’de iktidar olursa nasıl bir Ege politikası izler? Mesela, Ege’de uluslararası suları yarı yarıya azaltan, Türkiye’yi Ege’nin yüzde 7’sine hapseden Atina’nın kıta sahanlığını 12 deniz miline çıkarma arzusunu da kabul eder mi?
“Barış”, Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun, Yunanistan’ın uluslararası hukuku yok sayan adımlarını görmezden gelerek mi sağlanır? Mithat Sancar, barış ile teslimiyet arasındaki farkı benden iyi biliyordur mutlaka. Türkiye’nin teslimiyeti üzerine politika kurup, bunu barışcıl politika diye yutturmaya çalışmak siyasete uyabilir de bilim etiğine de uyar mı?
Türkiye’yi düşman ilan etmiş bir adamla beraber pozlar vermek, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma çabasına “Hükümetin politikası” demek HDP’ye ne kazandırır?
Mithat Sancar’ın haklı olduğu tek yer, CHP’nin de Libya tezkeresine oy vermediğini söylediği yer. Doğru, CHP delegesinin parti yönetimine almadığı birisi Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dış politikanın başına getirildi. Türkiye’de “Tek adam rejimi” var diyen Kılıçdaroğlu’nun parti tabanının kararını yok saydığı tek örnek de bu değil maalesef...
‘13 Ocak 2025, ajans gündemi’
Aşağıda okuyacaklarınız benim uydurduğum gündem maddeleri:
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde öğleden önce “Laikliğin eğitim sistemimize kazandırdıkları”, öğleden sonra “İstanbul Sözleşmesi’nde İyileştirme, Boşanmak İsteyen Kadınların Sorunları Çalıştayı” yapılacak.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Temel Karamollaoğlu öğleden önce “Karma Eğitimin Zararları Sempozyumu”na katılacak, öğleden sonra “Boşanma davalarında ilk adım, aile büyüklerinden oluşacak Hakem Heyeti” zirvesine katılacak.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Babacan, öğleden önce “Tarikatların Türk siyaseti üzerindeki pozitif etkisi” toplantısında konuşacak. Öğleden sonra “Anayasa’da Türklük kavramına gerek var mı?” başlıklı arama konferansına katılacak.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Meral Akşener “Türklerin Anadolu’da bin yılı, 2071” kutlamaları organizasyon toplantısına başkanlık edecek.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ahmet Davutoğlu “Türkiye’nin dış politika öncelikleri ne olmalı?” toplantısında büyükelçilere hitap edecek.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gültekin Uysal, Ankara’da vatandaşla tanışma programına katılacak.
Altılı Masa’da yer alan parti genel başkanlarının Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı açıklamaları üzerine uydurdum bu maddeleri. Bir orkestradaki her enstrümanın aynı notayı çalması çok seslilik değildir sözü kıymetlidir ama bir orkestradaki her enstrümanın ayrı bir ritm çalması ne tek ne de çok seslilik olur. Buna sadece gürültü denilir.
Alarm, aviyonik mühendislerine ihtiyacımız yok mu?
Türkiye, kendi Milli Muharip Uçağını üretiyor, roket üretiminde menzilleri aşıyor, uydu ve uzay çalışmaları yapıyor diye övünüyoruz ama garip işler de yapmaya devam ediyoruz.
Yıldız Teknik Üniversitesi Havacılık Elektrik-Elektronik Bölümü’ne öğrenci alımını durdurdu, mevcut öğrencilere de başka bölümleri seçmeleri için yatay geçiş formları dağıttı.
Havacılık Elektrik-Elektronik Bölümü, global adıyla aviyonik, uçak, uzay araçları, füzeler, uydu gibi tüm hava araçlarının tüm elektronik sistemlerini kapsayan bir bölüm ve çok önemli.
Diğer disiplinlerle ortak dersleri olmasına rağmen bu tezli yüksek lisans programındaki öğrencilerin gördüğü özel dersler de vardı. Pakistan’ın elektronik mühendisliğinden mezun genç subayları Türkiye’deki üniversitelerde doktora programlarına girmeye çalışırken biz nerede hata yapıyoruz?
Yıllık mühendis ihtiyacını hesaplayıp, aviyonik mühendisliği eğitimi almış öğrencileri, Roketsan, Havelsan, TUSAŞ gibi kurumlara yönlendirmek, gerekirse iş garantisi sağlayacak protokoller imzalamak için YÖK’ün yapması gerekenler var. YÖK’ün insan kaynağını ve ihtiyacını doğru saptamak adına milyonlarca öğrenci için bir çalışma yapmasını beklemiyorum ama savunma sanayii ve Türkiye’nin hedefleri adına en azından 100 binde bir olan bir organizasyonu da yapabileceklerini düşünüyorum.