Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “TSK’nın kimyasal silah kullandığına dair açıklamalar bir iddia değil, tam anlamıyla bir iftiradır. TSK’nın envanterinde kimyasal yok. Askere düşmanlık, düşmana askerlik olmamalı” açıklamasını yaptı. Akar, Rusya’nın tahıl anlaşmasından çekilmesiyle ilgili, “İki tarafla da görüşüyoruz. Normalleşme bekliyoruz. Tahıl konusunda anlaşmanın uzun vadede sağlanamaması küresel istikrarsızlığa yol açabilir. Taraflara masaya dönün çağrımızı yineliyoruz” dedi.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mete Belovacıklı ile birlikte ziyaret ettiğimiz Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a çok başlıkta, çok sayıda soru sorma fırsatı bulduk. Bakan Akar’ın verdiği cevapları da başlıklarına göre topladık.

Haberin Devamı

‘Gıda krizi olmasın masaya dönün’

‘Kimyasal silah konusu büyük bir iftira’

TSK’nın kimyasal silah kullandığına dair açıklamalar bir iddia değil, tam anlamıyla bir iftiradır. TSK’nın envanterinde kimyasal yok. TSK, operasyonları meşru müdafaa kapsamında ve uluslararası hukuka uygun olarak icra ediyor. Bizim uluslararası hukuka saygımız, bunun da ötesinde inançlarımız, insani, manevi değerlerimiz var. Bizim için masum siviller, camiler, kiliseler, sanat eserleri, kültürel-tarihi değerler ve çevre dokunulmazdır. Operasyon yaparken bizim kadar hassasiyetle hareket eden başka ülke yok. O nedenle, bu konuda kimse bize ders vermeye kalkmasın. Terör örgütü çöküş sürecine girdiği için yalana sarılıyor. Dünya kamuoyunun dikkatini çekmek ve çöküşü geciktirmek için kara propagandaya başvuruyorlar. Bazı siyasi partilerin, bazı siyasi kişiliklerin bu tür konularda devletin bekasının yanında durmaları gerekirken böyle gerçek dışı iftiraların peşinden koşmaları üzücüdür. Biz ‘Askere düşmanlık, düşmana askerlik olmamalı’ diyoruz.

‘Çukur’da yapamadıklarını 15 Temmuz’da yapmaya çalıştılar’

Çözüm sürecinden sonra biz İkiyaka Dağları’ndan kara operasyonlarına başladık. O bölgede girmenin çok güç olduğu yerler var ve bu bölgenin terörden arındırılması çok önemliydi. Bu bölgelerde yoğun operasyonlar gerçekleştirildi. Mehmetçik’le baş edemeyip dağlarda sıkışınca, teröristler şehirlere kaçtılar ve Çukur olaylarını başlattılar. Ama kazdıkları çukurlara gömüldüler. Çukur olaylarında yapamadıklarını 15 Temmuz’da yapmaya çalıştılar, amaçlarına ulaşamadılar. 15 Temmuz’dan sadece bir ay sonra bu ordu Fırat Kalkanı Harekâtı’nı icra etti.

Haberin Devamı

Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı ve Pençe serisi operasyonlar ile teröristleri barındıkları inlerinde yok ettik ve örgüt bitme noktasına geldi. Terör örgütü elebaşları, “Biz silah bırakmak istediğimiz halde bıraktırmıyorlar” diye söylüyor. Teröristler vazgeçtiği halde bunların arkasındaki güçler devam etmelerini istiyor. Fransız çimento şirketi LaFarge örneğinde olduğu gibi
Pençe serisi operasyonlarımız devam ediyor. Pençe Kilit ile son kalan hattı da kapatarak buraya kilit vuruyoruz. Pençe Kilit bölgesi diğer bölgelerden daha tahkimli. Burada daha fazla EYP, mayın, daha fazla mağara, daha fazla silah-mühimmat, daha fazla yaşam malzemesi vardı. Buna rağmen bu bölgede bulunan elebaşları da dâhil 429 terörist etkisiz hale getirildi. Terör baskısı kalkınca bölgede de hayat normalleşmeye başladı. Ticaret ve sosyal hayat canlanıyor, refah artıyor. Terörün arkasındaki güçler özellikle dışarıda, terörle mücadelemiz, sanki Kürt kardeşlerimize yönelikmiş gibi bir algı oluşturuyorlar. Aramıza nifak sokmaya çalışıyorlar. Kürtler bizim kardeşimizdir. Yüzyıllardır ekmeğimizi, suyumuzu bölüştük; kız aldık, kız verdik.

Haberin Devamı

Bunun en güzel örneği de milli ve manevi değerlerimiz, vatanımız için canlarını feda eden ve şehitliklerimizde yan yana yatan aziz şehitlerimizdir. Bu mücadeleler sayesinde terör koridorunu yok ettik. Yoksa Irak’tan başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan bir oluşum meydana geliyordu. Bizim harekâtlarımız bunun önünü kesti.

‘Gıda krizi olmasın masaya dönün’

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mete Belovacıklı ile birlikte Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı ziyaret ettik.

‘Uluslararası camia KKTC’yi tanımalı’

Bölgede kalıcı, adil çözümden, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüden, kısacası iki devletli bir çözümden yanayız. Uluslararası camianın da artık KKTC’yi tanıması gerekiyor. ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunu kaldırması adada çözümsüzlüğe davetiye çıkartır.

‘Almanya ile olumlu gelişmeler var’

Almanya Savunma Bakanı ile de NATO’da görüşme fırsatımız oldu. Bazı sıkıntıların giderilmesi noktasında mutabık kaldık. Örnek olarak Milgemlerin motorları konusunda olumlu gelişmeler olacağı bilgisini aldık. Sayın Bakan’ın yakın bir ilgi gösterdiğini büyük bir memnuniyetle müşahede ettik.

‘Tahıl sevkiyatı herkesin yararına’

Biz bölgemizde ve dünyada tüm sorunların barış ve diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunun için Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde büyük gayret gösterdik, gösteriyoruz. Tahıl anlaşması tüm tarafların yararına olan bir anlaşma. Devam etmemesi, küresel anlamda gıda krizine kadar gidebilecek bir süreci tetikleyebilir. Bu nedenle biz bahse konu anlaşmanın devam etmesini destekliyoruz. BM de AB de NATO da desteklerini açıkladı.

Ortaya çıkan sorunların çözümü için iki taraf bakanlarıyla da görüşüyoruz. Dün akşam Sayın Şoygu ile telefonda görüştük. Endişeleri vardı, endişelerini aldık. Ukraynalı bakanlarla da görüştük. Gerekli çalışmaları yaparak Şoygu’ya endişeye mahal olmadığını ilettik. Normalleşme bekliyoruz. Küresel gıda krizinin çözümüne büyük katkı sağlayan ve tüm sorunların iş birliği ve diyalogla çözülebileceğini gösteren tahıl girişiminin sürdürülmesinin büyük önem taşıdığını, tamamen insani bir faaliyet olan tahıl sevkiyatı inisiyatifinin çatışma koşullarından ayrı tutulması gerektiğini muhataplarımızla yaptığımız görüşmelerde dile getirdik. Buradan tüm taraflara yeniden masaya oturulması yönündeki ısrarlı çağrımızı tekrar etmek istiyorum. Hatta Rus limanlarındaki tahılın taşınmasına yönelik de neler yapılabileceğinin araştırılmasının gayreti içindeyiz. Tahıl konusunda anlaşmanın uzun vadede de sağlanamaması küresel istikrarsızlığa yol açabilir. Buna izin vermeyelim diye taraflara çağrımızı yineliyoruz.

‘İki yıldır Yunanistan’ı bekliyoruz’

Biz kapsamlı ve kalıcı çözüm için uluslararası hukuk, iyi komşuluk, barışçıl yöntemler ve diyalog diyoruz. Biz onlarla yaptığımız görüşmelerde çok açık ve net konuşuyoruz. Güven Artırıcı önlemler kapsamında bizim askeri heyetimiz iki kez Yunanistan’a gitti, onlar bir kez Ankara’ya geldi. Şimdi 4’üncü toplantı için Yunan heyetini Türkiye’ye bekliyoruz. İki yıl oldu, gelmediler. Biz gelin bu toplantılara devam edelim çağrısını yaparken bazıları da bize diyalog tavsiye ediyorlar. Aslında diyaloğu isteyen biziz. Yunanistan’da ise mevcut siyasi iktidarın bazı mensupları sabah kalkınca “Türkiye aleyhinde ne yapabilirim, ne söyleyebilirim” yarışına giriyorlar. Kesinlikle ifade etmeliyim ki biz hiçbir zaman taciz ve tecavüzü başlatan taraf olmadık. Ama bize karşı yapıldığında da görevimiz kapsamında gereğini yapmak zorundayız. Gayri askeri statüdeki adalar Lozan ve Paris antlaşmalarının 12’nci ve 14’üncü maddelerine göre silahlandırılamaz. Bu çok açık ve net. Ama Yunanistan bu adaları silahlandırıyor. Dünyanın hiçbir yerinde kara suları 6 mil, hava sahası 10 mil gibi bir garabet yoktur ama Yunanistan bunu böyle uyguluyor. Tüm bunlara rağmen, oturup konuşalım diyen biziz. Yunanistan kendi adına başkalarını da konuşturuyor. Biz ise meselelerin çözümü için kendi aramızda oturup konuşalım diyoruz.

Dedeağaç’taki  ABD üssü meselesi

ABD, uzun yıllar Avrupa’nın takviyesini Baltık’tan yaptı. Ama güvenlik ortamında meydana gelen değişikliklerden dolayı Dedeağaç’ta da aynı maksat için bir lojistik merkez kuruldu. ABD’nin resmi açıklaması bu. İkinci olarak da oraya Avrupa’nın özellikle Rus gazına bağımlılığının azaltılması için LNG merkezi oluşturuldu. Üçüncü olarak, bizim ABD ile yaptığımız (1980) savunma iş birliği anlaşmasını Yunanistan da ABD ile yapıyor (1990). 2020’de yenileniyor, daha önce dört olan üs sayısını bu anlaşma çerçevesinde dokuza çıkarıyor. ABD’nin ayrıca Doğu Avrupa ülkelerine “Elinizde ne kadar Rus menşeli malzeme varsa Ukrayna’ya verin, ben size yenisini vereceğim” dediği gündeme geldi. Midilli ve Sisam’da çektiklerimizin bu kapsamda olduğu değerlendiriliyor. Durum bu. Ancak savunma ve güvenlik, takip ve tedbir meselesi. Yakından takip ediyor, tedbirlerimizi alıyoruz.

Batı Trakya Türklerinin durumu

Yunanistan, 400 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kaldı ve bu süreçte Osmanlı ne dinine ne de diline dokundu. Batı Trakya’daki Türklerin durumu ise ortada. Yunanistan Batı Trakya Türklerini yok saymaya çalışıyor. Oradaki Türklere “Siz Türk değilsiniz” diyor. Bunlar Japon mu? İsimleri Türkçe, akrabaları Türkiye’de. Okullarını kapatıyorlar. Bunun yanı sıra Yunanistan’da cami açılmasına izin vermemek için her türlü yolu deniyor. Atina’da tek cami var (kubbe, minare yok), yönetimi Ortodoks, Türk yok. Yunanistan’da Müslümanların gömüleceği mezarlık bile yok. Rodos Adası’nda yaşayan Müslüman Türkler için manevi bir yer olan ve içerisinde cami, tekke ve şehitlik bulunan tarihi Murat Reis Külliyesi’ni yakın zamanda müzik fakültesine dönüştürdüler. Gümülcine’de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yapılacak resepsiyonu güvenlik gerekçesiyle yaptırmadılar, “Gidin, konsoloslukta yapın” demişler.

Yüksekova’da üretilecek mozzarella

Ekim ayında, ABD, İsrail Almanya, Yunanistan, Fransa, İngiltere, Finlandiya, İsveç, Pakistan, Azerbaycan, Macaristan, Kosova, Hırvatistan savunma bakanları, Libya Başbakanı, NATO Genel Sekreteri, Ukrayna Altyapı Bakanı, ABD Savunma Bakanı ve ABD Büyükelçisi ile yüz yüze, bazılarıyla birden çok kere, telefonda, savaş halindeki Rusya, Ukrayna bakanlarıyla da defalarca görüştü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar. Diplomasinin, savaşın silah değil sözle yapılan hali olduğunu söylerler ya, bu açıdan bakınca insan şaşırmıyor bu yoğun görüşme trafiğine...

Aynı anda üç ayrı kıtada askeri olan, Irak ve Suriye’de terör koridoruna izin vermeyen, nokta operasyonlarla terör örgütlerinin lider kadrolarını burunlarını dışarı çıkamaz hale getiren, Ege’de Yunan adalarına kayıkla silah taşınsa bile tespit edecek gözlem uçuşları yapan, müttefik dediği ülkelerin örtülü ambargolarıyla boğuşan bir ülke Türkiye. Bu yoğun görüşme trafiği şaşırtıcı değil ama bir not ekleyeyim. Türkiye, terörle mücadele ettiği coğrafyada bulunan diğer ülke ordularının komuta kademesinin de terör örgütleriyle ilişkisini takip ediyor. Müdahale gerektiren bir durum ortaya çıktığında diplomatik müdahalede bulunmaktan çekinmiyor.

İki hafta önce Manisa’dan yazdığım bir bilgi vardı. Güneydoğu’da terörün beli kırılınca kuru domates ihracatçısı firmalar üretimi Güneydoğu’ya taşımışlar, üretim bölgeye gidince mevsimlik işçilerin Ege’ye de gelişi azalmış diye. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bu bilgiyi aktardım. Bakan Akar, “Manisalı bir çiftçi Derecik’te ben çiftçilik yapmak istiyorum derse biz her türlü desteği sağlamaya hazırız” dedi ve ardından öyle bir şey anlattı ki... Bakan Akar, Hakkari Yüksekova’daki sulak araziler için Vali Bey’e söylemiş, onlar da köylülere manda dağıtmaya başlamışlar bile. Bir zamanlar adı terörle anılan bir bölgede mandaların vereceği süt mozzarella peynirine dönecek. Bakan Akar, mozzarella üretmek isteyenlere de her türlü desteğin verileceğini söyledi. Normale dönen hayatın ekonomiye katkısı demek terör örgütünün kandıracak insan bulmakta zorlanması demek. Terörle mücadelenin vizyon boyutuyla tanışıyor şimdi Türkiye.

Uzun röportaj süresinde bana geçen his şu, yoğun mesaiye işin gereği olarak bakılıyor ama söze dökülmese de siyaset ve medyanın devlet politikası olan konularda biraz daha özen göstermesi yolunda bir beklenti var. Bir de F-16 alımı ve modernizasyonu gibi konuları gereğinden çok konuşmak sanki ilerleme sağlamayı daha zor hale getiriyor.