Dünya üzerinde, önemli bir ligin önemli bir takımını çalıştırırken, futbol programında yorum yapması için her hafta özel uçakla ülkesine getirilip, götürülen tek bir teknik direktör var, o da Fatih Terim.
Jübilesinde sahaya helikopterle inmesini abartılı bulanları, her hafta özel uçakla Türkiye’ye gelip dönmesini normal karşılamak durumunda bırakan adam o.
Fatih Terim’i sadece futbol üzerinden değil, kamu diplomasisi bilgisi, lobi gücü, Galatasaray Krallığı’nda kurduğu Florya derebeyliğiyle de ele almak gerekir.
***
Fatih Terim’i doğru yorumlamak için önce uzak geçmişe gitmek gerekir.
Adana sokaklarında pazar arabasında babasıyla Antep fıstığı satan, devamsızlık nedeniyle Motor Sanat Enstitüsü’nden ayrılmak zorunda kalan genç bir adam portresidir ilk Fatih Terim.
İkinci Fatih Terim portresi, Adana Demirspor genç takımından Milli Takım’a ulaşan, sonra havalimanından kaçırılıp Galatasaray’a imza attırılan yıldız futbolcudur.
Sokaklarda Antep fıstığı satan bir adamın, gittiği mekânlarda önüne soyulmuş Antep fıstığı konan bir futbol yıldızına dönüşmesi değil konu, o işin rüya tarafı. Sınıf ve sosyal çevre değişimini hazmetti Terim.
İstanbul’a gelip parıltılı hayata dalıp dağılan yüzlerce futbolcunun aksine o dağılmadan kalmayı başardı.
Bekârlık yıllarının hırçınlıkları, bitirim halleri, Fulya Terim ile evlendikten sonra bir başka hale döndü. Terim gibi durmadan meydan okumayı seven karakterler için “İyi baba” olma meydan okuması başladı.
Aksi olsa, şampiyon olamayan Galatasaray’da 11 sene kalamazdı.
***
Elinde yeşil çerçeveli okuma gözlüğünü zaman zaman ağzına götüren, bilge cümleler kuran bir futbol ilahı.
Fatih Terim’i İtalya’ya gideceğini açıkladığı basın toplantısında böyle gördü muhabirler.
Çalışılmış bir sahneydi bu. Üniversitelerde öğrencilere kişisel imaj anlatırken görünüş, beden dili, ün, iletişim tarzı ve duruştan bahsedilir. Konuşma ve sesin kullanımı bile kişisel imajın oluşmasında büyük fark yaratır.
Galatasaray’a teknik direktör olduğunda, yeterince elit bulunmayan, divan toplantıları arasında temsil kabiliyeti dedikodu konusu olan Fatih Terim, çok çalışarak, İtalyanca öğrenmeye başlayarak, gidişini büyük bir kayıp olarak yazdı akıllara.
Strateji kurmayı bilen Fatih Terim portresiyle ilk kez tanıştı orada insanlar. Terim’in yerine gelen Lucescu, Süper Kupa’yı alamasaydı, Başkan Faruk Süren için çok daha sancılı geçebilirdi o değişim süreci, olmadı. Yine de Fatih Terim, her pazar gecesi ekrandan evlerimize konuk olarak unutulmasına hiç fırsat vermedi.
***
Fatih Terim portresini oluştururken, medyanın Terim’i kullandığı zamanlar ile Terim’in medyayı kullandığı zamanları ikiye ayırmak lazım.
1996 yılında tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri’ne katılan Milli Takım’ın Teknik Direktörü ile röportaj yapan gazeteciler, Hoca’ya kaftan ve kavuk giydirdiler, onu Sultan ilan ettiler.
Fatih Terim’e bugün böyle bir kareyi teklif etmeyi dahi düşünemez muhabirler, Hoca o zaman bu golü yedi ama sonra acısını da çıkardı.
Mesela, geçen yıl dâhil, birden çok kere Galatasaray’da yaşanan mali sıkışıklıklar döneminde Terim’in cebinden oyunculara ve çalışanlara maaş ödediği haberleri yapıldı.
Terim’in Galatasaray ile anlaşma ihtimali olduğu ya da Galatasaray ile sorunlar yaşadığı dönemlerde hep Terim’i isteyen diğer kulüplerin haberleri çıktı piyasaya.
Aziz Yıldırım’ın medyayı ambargolar koyarak, fırça atarak kullanmaya çalıştığı bir dönemde Fatih Terim medyayı dostça davranarak şekillendirdi.
Yardımcısı Ökkeş’in Florya’da antrenmandan sonra mangal yakıp, kebap yapması, derin Galatasaray’da dudak bükülen bir davranış oldu belki ama Fatih Terim atı alıp Üsküdar’ı geçmişti.
***
Fatih Terim Galatasaray’ı çok sever bu doğru ama haliyle en çok kendisini sever.
Gündüz yüzde 100 oldu zannedilen, Lucescu’nun takımın başından gönderilip yerine Terim’in getirilmesi projesi, gece Terim’in evinde çöktüğünde öyle oldu mesela.
Galatasaray Başkanı olarak Mehmet Cansun, çalışmak istediği teknik direktörün ayağına kadar gitmiş ama onu ikna edemeyen tek Galatasaray Başkanı unvanını almıştı.
O kriz Hagi’ye yaradı, sabah karşı Galatasaray’ın başına geçirildi Hagi, oysa 24 saat öncesinde adını anan yoktu.
Başkan olarak Faruk Süren, Özhan Canaydın, Ünal Aysal, Dursun Özbek, Mustafa Cengiz ve Burak Elmas ile çalıştı Terim.
Ünal Aysal, Akmerkez’deki ofisinde, masasının altında bir düğme olan adamdı, sıkıldığı zaman düğmeye basar, dışarıda asistan masasında bir ışık yanar, asistan da içeri girip, Aysal’ı misafirinden kurtarırdı.
Adım gibi eminim ki Fatih Terim’in çalıştığı en zor Başkan, yüzü mimiksiz, egosu fazlasıyla yüksek olan Ünal Aysal olmuştur.
***
Terim Galatasaray’da dört kez göreve geldi, ilkinde ve kebapçı basma vukuatından sonra Terim’in Galatasaray’a, 2. ve 3. göreve gelişinde Galatasaray’ın Terim’e ihtiyacı vardı. Garip bir tahterevalli ilişkisi aslında bu.
Bu ilişki gelecekte nasıl olur derseniz, Terim’in Galatasaray’a Başkan olma ihtimali tekrar teknik direktör olma ihtimalinden daha fazla.
Terim, Necati Ateş’in maç sonu basın toplantılarında “Küçük Fatih Terim” gibi davranmaya çalışmasına neden dur diyemediğini, oysa Hasan Şaş vakasında ders almış olması gerektiğini düşünüyor mudur acaba?
Bir de Alaçatı sayfası açmak lazım.
Terim’i Alaçatı’daki evinden Bodrum’a götüren sebep, sokak köpekleri için yaptırdığı kulübeden dolayı komşularından biriyle yaşadığı sorun olmuştu.
Bodrum’dan Alaçatı’ya tek gecelik dönüşü kebapçı basmak için oldu, sonun başlangıcıydı bu.
O zaman asıl soru şu;
Antep fıstığı satan adamdan soyulmuş Antep fıstığı yiyen adama dönüşüm sürecini yönetebilen, monşeri çok Galatasaray’da Florya derebeyliğini kurabilen Terim, ne oldu da öğrenmekten vazgeçti acaba?
An’lar...
“Buralar bir zamanlar dutluktu” denilebilen zamanlardan bile geriye gitmek mümkün söz konusu İstanbul olduğunda.
EMİRGAN, 1950’LER: Boğaz’da kebap değil balık yenen, elma kokusunun nargilelerden değil bahçelerden geldiği zamanlardan bir kare işte.
KARAKÖY, 1927: 1980’lerin başında, Karaköy iskelesinin karşısında bir işkembeci, bir ıslama köfteci, bir plak dükkânı, bir de muhallebici vardı. Tıpkı insanlar gibi dükkânlar da karmakarışıktı. Garip ama 1927’deki Karaköy fotoğrafı da aynı duyguyu geçiriyor insana. 2022’deki bir kare de farklı değil aslında.
ELMADAĞ KARAKOLU, 1890: Yeni Türkü şarkısında geçen “İstanbul’un zabitleri pek yaman” mısrasını hatırlatan bir kare.
Haftanın fotoğrafı
Zafer yenilenin olur bazen
Haftanın fotoğrafı çok nadir karşımıza çıkan bir durumun özeti aslında. Üç İsrail askeri Necef Çölü yakınlarında bir eylem sırasında yakaladığı Filistinli çocuğu etkisiz hale getirdiği anda çekilmiş bir kare bu. Genç bir çocuğun üzerine çullanmış, başını yere bastıran üç asker karesinden galibiyet görüntüsü çıkmıyor. Bu görüntüye bakan ve insan olan herkes çocukla empati kurar, duygusu o gençten yana olur.