Bazen zamanlar vardır ki, son söyleyeceğini ilk başta söylemek gerekir.
Esra Erol’un programında yaşananlar ve ardından gelen “ATV kapatılsın” çağrılarıyla bugüne kadar hiç yaşamadığımız bir süreç yaşıyoruz.
Bu abartılı bir tepki mi yoksa eğlence kanallarını itibar ve reklam açısından zayıflatıp, başka bir şekle sokma çabası mı diye düşünmeden edemiyor insan.
Niye diyeceksiniz, açayım:
***
Bir kaç sene önce öz yeğeniyle ilişki yaşadığı söylenen eski mankenin haberleri vardı tüm televizyon ve gazetelerde.
Ondan hemen sonra da, Seda Sayan’ın programında, 14 yaşındaki bir kızın babası çıkan yoğurtçu olayını konuşmuştuk.
Dün, eski bir futbolcu eşinin, kocasını öldürmesi için anlaştığı kiralık katile “Onu bağlayıp önünde sevişeceğiz sonra öldüreceksin” dediğini de duyduk.
Günlerdir Esra Erol’un programını konuşuyoruz ya, insan merak ediyor ne zaman bu kadar duyarlı olduk diye?
***
Masum bir duyarlılıkta, RTÜK’e çağrılar, “Esra Erol’un programına ceza verilsin” diye olur.
Bu vakada çağrılar, “ATV kapatılsın” şeklinde gitmeye başladı.
Hayatın olağan akışına uygun bir çağrı değil bu.
Hatırlayın evlilik programları neredeyse insanat bahçesine döndüğünde kimse o programların yayınlandığı kanalların kapatılmasını istememiş, o programlar yasaklansın çağrısında bulunulmuştu.
“ATV kapatılsın” çağrıları yapanların büyük kısmını İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yazıp çizdiklerinden tanıyoruz.
Ve hayatın garip cilvesi işte, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan tarikat lideri de, kandırdığı takipçilerine mektup yazıp, “İstanbul Sözleşmesi’nin kurbanı olduk” demiş.
***
Ahlakçı bir anlayışla meselelere baktığını söyleyenlere şaşırmadan edemiyorum doğrusu.
Şaşırıyorum zira bu ahlakçı anlayış, ahlaksızlıkla değil, ahlaksızlık örneklerinin ekranda görülmesiyle mücadele ediyor.
Bugün Esra Erol ve ATV’yi ipe götürmeye çalışanların, İzmir Kiraz’da 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edip hamile bırakan sütçüye dair tek bir cümlesini bulamadım mesela.
Konuya dönelim, çocuğunun babası olup olmadığını merak eden erkeklere dair haberleri araştırdım.
2004’te, daha babalık testlerinin daha yeni başladığı dönemde, 9 ay içerisinde, 200 kadar baba test yaptırmış, bugünün parasıyla 653 bin lira ödemiş.
O zaman ne Esra Erol’un programı vardı ortada ne de böyle idam fermanları çıkartılıyordu.
***
ABD’de yayın yapan Reality TV diye bir televizyon kanalı var.
Bu kanalın en tartışmalı programı “Aldatanlar” diye bir programdı.
Aldatıldığından şüphe eden kişi programa başvuruyor, dedektifler aldattığı söylenen kişiyi takibe alıyor ve sonuçta aldatılan, aldatan ve hayatındaki kişi birlikteyken onlarla yüzleşiyordu.
Program sunucusu bıçaklandı, evli çift bulamadıkları için konu birlikte yaşayan çiftlere kadar da gitti.
Sonuçta program insanlar seyretmediği için yayından kalktı, o programa en çok karşı çıkanlar bile “Reality TV kapatılsın” çağrısında bulunmadı.
***
O formatın aynısı, Türkiye’de gerçek vakalarla değil, senaryo ve oyuncularla çekildi iki üç bölüm.
Sokakta öyle bir tepki oldu ki, program hemen sonlandırıldı, yayınlayan kanalın başına da bir iş gelmedi.
İdeal olan, televizyonların denetleyici kurum sopasıyla değil, halkın seyretmeme tercihiyle doğruyu bulmasıdır.
Bu çok kolay olmadığı için denetleyicilerin işi hata yapılan yayına ceza vermektir.
Bugün Esra Erol tartışmasından dolayı “ATV kapatılsın” demekle, bir takımın futbolcusu faul yaptığı için sahadaki 11 ve tüm yedek kadrosu kırmızı kart görsün demek arasında bir fark yok aslında.
***
Bu yazı bir programı ya da bir kanalı savunma yazısı değil, onlar kendilerini savunurlar.
Derdim bugüne kadar hiç görmediğimiz bir program yüzünden bir kanalın kapatılması çağrısı.
Siyaset tartışmalarının olduğu kanallar bile toptan kapatılmasın derken şimdi bir eğlence kanalı için bu çağrılar başlamış olması düşündürücü.
Televizyonda şiddet özendiricidir ya, en ağır şiddet sahnelerinin olduğu eğlence kanalı hiç konuşulmuyor hiç ceza almıyor.
Bir programdan etkilenip de başkasından çocuk yapan kimse yok ama nedense Türkiye şimdi kanal kapatmayı tartışıyor.
Komplo cümlelerini sevmem, itibar da etmem ama burada ciddi bir gariplik olduğu kesin.
Özay Şendir- Milliyet